Paranoyaklığın da sınırı kalmadı
Sırtında geçen yılın şampiyon takımının imzalı forması olan, umre için gittiği Mekke'de bile otelde derbiyi izleyecek kadar koyu bir Fenerbahçe taraftarı olarak bugüne kadar 'Cemaat-Fenerbahçe' tartışmalarına hiç itibar etmemiştim.
Ama tartışma öyle bir hal aldı ki duyarsız kalmak mümkün değil. Koca koca adamlar oturup saatler boyunca 'Cemaat'in Fenerbahçe'yi ele geçirmek istediğini' anlatıyorlar.
Hatta sosyal medyada öyle uçanlar var ki 'Gülen'in maç öncesi taktik verdiğini' bir yakınından duydum diyerek anlatıyorlar.
Yani olay 'paranoyaklığın da bir sınırı vardır' diyerek gülünüp geçilemeyecek hale geldi.
Ergenekon'da, Balyoz'da, KCK'da bir şekilde canı yanan kim varsa elinde hiçbir bilge belge olmadan 'bu işin arkasında Cemaat var' diyerek suç isnadına girişiyor. Bunu da 'fikir özgürlüğü' kılıfında yapıyorlar.
Başlama vuruşu o yaptı
Şimdi en başa dönelim ve süreci adım adım ele alalım.
Aziz Yıldırım ve bazı isimlerin tutuklanmasına neden olan soruşturma nereden başladı? En çok Aziz Yıldırım'ın çıkmasını istediği hatta lobi yaptığı sporda şiddet yasası sonrasında oldu. Yasayı Meclis yaptı.
Savcı da suç şüphesi görünce harekete geçti. Polis de savcının talimatlarını uygulamak zorunda kaldı.
Bu açıdan bakınca Aziz Yıldırım'ın en büyük Cemaatçi olması gerekirdi. Çünkü başlama vuruşunu o yapmış oldu.
Devam edelim.
Baktılar suçüstü yapıldılar. Bütün kulüpler el birliği ile Meclis'e baskı yapıp yasayı değiştirttiler. Çünkü 'ilk taşı atacak günahsız' takım yoktu. Ama sadece bazı takımlar yakayı ele verdiler.
Elde teknik dinlemeler, ifadeler, paralar ve talimatlar var. Doğal olarak yargı gereğini yaptı.
Bizim Aziz Başkan'ın bastırmasıyla PFDK bile şike teşebbüsü olduğunu düşündüğü maç sayısını 13'ten 4'e indirebildi.
Baktılar yine olmuyor, mahkeme yargılamaya devam ediyor bu kez eski taktik yürürlüğe sokuldu. Bu ülkede bir şeylerin üzerini örtmeyi düşünüyorsanız 'Fethullahçı' yaftası yaparsınız gündem tamamen kayar. Suçlamalar da o tartışmanın gölgesinde kalır.
Burada da aynısı yapılıyor. Şike iddiaları, manipülasyonlar vs. temizlenemeyince olay Cemaat'in Fenerbahçe'yi ele geçirmesi tartışmasıyla sulandırılıyor.
Söz konusu iddia o kadar absürt ki olmadığını ispatlamak nasıl mümkün olacak bilmiyorum. Başkanı tutuklat, takımı küme düşür, futbolcular kaçsın ve taraftarı küstür. Sonra takımı ele geçir! Allah akıl fikir versin demek lazım.
Peki bu kampanyayı kim yürütüyor?
İki grup dikkat çekiyor.
Birincisi Silivri'deki yargılamaya taraf olan, cezaevi önünde eylemler yapan üstelik Fenerbahçe ile de ilgisi olmayan' gruplar. Polisle çatışan, Cemaat tartışmasını sanal alemde körükleyenler bunlar.
Siyaseten Erdoğan'dan nefret eden, Cemaat düşmanı bu yapı kampanyanın bayraktarlığını yapıyor. Fatih Altaylı da bu grubun kimliğini canlı yayında anlatmıştı.
Yeni uzmanlık alanı bulmalı
İkinci grup ise medya mensupları.
Bunlar da iki türe ayrılıyor. Birinci grup Aziz Başkan ve Fenerbahçemiz'in reytinginden yararlanıp kendine yer açmaya çalışanlar. İkinci grup da içindeki Cemaat düşmanlığını bu tartışma üzerinden fırsata dönüştürenler.
Nasıl olsa Cemaat'e vurmak reyting getiriyor.
Eh Cemaat de sövene dilsiz olduğu için riskleri de yok. Yaptıklarının fikir özgürlüğü olmadığını, bir suç isnadı olduğunu, ellerinde hiçbir kanıt olmadan 'Cemaat Fenerbahçe'yi ele geçiriyor' denemeyeceğini dikkate almıyorlar.
74 yaşında gurbette inzivaya çekilmiş bir Hak Dostu'nun hakkını ihlal ettiklerini de hiç önemsemiyorlar.
Hele kendini İslami camia uzmanı olarak gösteren Ruşen Çakır gibi yazarlar ise tutturmuşlar bir 'Cemaat şeffaf değil' söylemi.
Eğer Çakır bu fikrinde samimi ise kendine yeni bir uzmanlık alanı bulmalı. Çünkü kendisi de biliyor ki 50 yıldır konuşan, sayısız kitap yazan Gülen ve onun takipçileri son derece şeffaf. Okullar, yurtlar, dershaneler ve yurtdışı okullar düzenli denetleniyor.
28 Şubat'ın hoyrat yargılamaları bile bir suç isnat edemedi. Anlatımlarına bakarsanız Cemaat tıpkı masonik yapılar gibi gizli kapaklı bir örgüt. Cemaat'e yakın medya organlarının operasyonu savunmasını da delil olarak gösteriyorlar.
Hatırlatalım, iddia ettiği gazeteler her zaman hukukun üstünlüğünü, şeffaflaşmayı ve derin yapıların tasfiyesini savundular. Arınma sürecini desteklediler. Bu açıdan yayınların çizgisi bir fikri takip ve tutarlılık göstergesidir.
Ayrıca ne yapacaklar bu hizmete gönül verenler? Alınlarına ya da kıyafetlerine özel bir arma mı takacaklar?
Başkentteki sessizlik ise manidar. Zaten işler iyi giderse sorun yok. Sarpa sarmaya başlarsa 'biz yapmadık Cemaat yaptı' tavrı bir süredir uygulamada.
Dediğim gibi paranoyaklığın da bir sınırı vardı, bu olayda o da kalmadı.
Ama unutulmamalı ki her şeyi Cemaat'e bağlama taktiği daha önceki olaylarda tutmamıştı. Burada da tutmayacaktır.
- tarihinde hazırlandı.