İktidarın hukukunda ‘müsamaha’ ilkesi

İktidarın hukukunda ‘müsamaha’ ilkesiTürkiye’nin mevcut iktidarı herkesler tarafından malum olduğu üzere, iktidarda kalma politikalarından biri olarak kendisine değişen ötekiler yaratmayı yıllardır sürdürmektedir.

İktidara ilk geldiği günden bugüne solcular, Aleviler, işçiler, öğrenciler, diğer sosyal ve siyasal sınıflar her zaman için iktidarın ötekisi konumuna yine iktidar tarafından sokulmuş ve onlar üzerinden söylemler geliştirilmiş, propaganda malzemeleri üretilmiştir. Bu süreçler içerisinde ise iktidara yakın olduğu apaçık ortada olan yayın organları oldukça başarılı bir şekilde araçsallaştırılmıştır. Son ayların ötekisi ise iktidarın “paralel yapı” ya da “paralel örgüt” adlandırmaları ile yaftalamaya çalıştığı Hizmet Hareketi’dir. İktidarın en yetkili sözcüleri ve onlar ile organik bağlantısı bulunan yayın kuruluşları çeşitli yöntemler ile Hizmet Hareketi’ni çeşitli şekillerde hukuksuz işlere bulaşmakla itham etmektedirler. Her ne kadar bu suçlamalar delillere dayanmasa da suçlamalar günden güne fütursuzca artmaktadır.

Bu suçlamalar içerisinde, birçok kişinin hatırlayacağı üzere Yeni Şafak ve Star gazeteleri 24 Şubat 2014 tarihinde baş sayfalarında “Tarihin en büyük telekulak olayı: Paralel örgüt 7 bin kişiyi dinledi” manşeti ile Hizmet Hareketi’nin kimi kişileri yasa dışı yollar ile dinlediğini iddia etti. Her ne kadar gazetelerin haberlerinde kişilerin adlarını, unvanlarını ve telefon numaralarını hukuka aykırı bir şekilde yayınlamaları ile ilgili bir yasal işlem yapılmazken, ismi geçen kişilerin ifadeleri ve suç duyuruları savcılık tarafından alınmaya başlandı.

Olayın doğru olup olmadığı, Hizmet Hareke-ti’nin bu konu ile ne şekilde ya da nasıl ilgili olup olmadığı yorum, bilgi ve delil gerektiren konulardır. Bu noktada elde kesin bilgiler olmadan birilerini suçlamak ne denli hatalı ise birilerini savunmak da o denli yanlıştır. Bütün bunlar ile beraber, kişisel olarak değinmek istediğim konu, yukarıda bahsi geçen haber sonrasında olan kimi algılaması oldukça güç konular ile alakalıdır.

Birkaç gün önce yakın avukat bir arkadaşım, sosyal medya üzerinden başından geçen bir olayı biz yakınlarına duyurdu. Sizler ile herhangi bir değişiklik yapmadan kendisinin duyurusunu paylaşıyorum[1];

“Geçen günlerde oldukça uzun zamandır tanıdığım ve yoldaş olarak tanımladığım iki dostum İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı’nın başlatmış olduğu bir soruşturma nedeniyle herkesler tarafından malum olan Vatan Caddesi’ndeki İstanbul Emniyet Müdürlüğü’ne çağrılmışlar.

Çağrılmalarının temel nedeni Star Gazetesi’nde yer alan haber ile ilgili. Habere göre “paralel yapı” memlekette ne kadar insan var ise hepsini dinlemiş ve bu dinlenen kişiler arasında da benim bu iki arkadaşım mağdur konumunda bulunmuşlardı. Her ne kadar haber, yayıncılık ve TCK ilke ve hükümlerine aykırı olarak kişilerin ad, soyadı ve telefon numaraları ile verilmişse de gazete hakkında suç duyurusunda bulunulmamış ve fakat haber üzerinden büyük bir soruşturma başlatılmıştı.

Sonuç olarak, arkadaşlarım emniyete gittiler, ilgili komiser ile görüştüler, komiser onlara yasa dışı dinlendikleri için şikâyetçi olup olmadıklarını sordu ve onlar da her bilinçli vatandaş gibi olayın aydınlatılması için şikâyetçi oldular.

Normal prosedür gereği ifade süreci başladı. Buna karşın, tam arkadaşlarımın ifadesi biteceği sırada, ifadeyi almak ile görevli polis memuru, arkadaşlarıma, ifadenin sadece bir nüsha olarak yazdırılacağını ve kendilerine herhangi bir şekilde ayrı bir suret verilmeyeceğini dile getirmiş.

Bu sıra dışı diyalog sonrasında arkadaşlarım hemen beni aradılar ve konuyu kısaca özetlediler. Ben de telefona, görevli polis memurunu rica ettim.

(Aramızdaki diyalog şu şekilde gerçekleşti:)

Avukat: Memur bey, kolay gelsin. Arkadaşlarımız verdikleri ifadelerin tek nüsha olacağını ve kendilerine kesinlikle bir suret verilmeyeceğini bana ilettiler. Bu husus doğru mu acaba?

Polis memuru: Avukat bey, savcı beyin bizlere talimatı uyarınca bizler ifade veren arkadaşlardan bu konuda müsamaha talep ediyoruz. Buraya aynı konuda bir sürü insan geldi ve ifadesini verdi, kimse de zorluk çıkarmadı. Lütfen siz de zorluk çıkarmayın.

Avukat: Bakın memur bey, şu anda zorluk çıkaran bizler değil, siz ve savcı beysiniz, bunun farkında değil misiniz? Ne demek efendim ifadenin bir suretini veremem? CMK, PVSK, diğer tüm mevzuat ve alışılagelmiş uygulamalar bu konuda açık değil mi? Altına imza attığımız her belgenin bir sureti taraflara verilmek zorunda. Hele konu bu denli önemli bir dosya ile alakalıyken müsamaha talebi olabilir mi? Ne demek müsamaha? Ne zamandan beri bu denli önemli görevdekiler bu denli kanunsuz davranmaya başladı?

Polis memuru: Vallahi avukat bey hiç kusura bakmayın, bu konuda yapılacak hiçbir şey yok. Sureti tarafınıza veremeyiz.

Avukat: Bu noktada da size ifade veren kim o zaman? Altına imza atmaz arkadaşlar, olur biter. Böyle saçmalık ve hukuksuzluk olur mu?

Polis memuru: Ne demek yani avukat bey, arkadaşlar ifadelerinin altını imzalamayacaklar mı?

Avukat: İmzalamayacaklar tabii ki de ne sandınız? Böyle bir hukuk dışılığın altına imza mı atılır?

Memur bey ile yaptığımız bu diyalog, benim sorum üzerine “bütün nezaket sınırlar içerisinde” telefonun suratıma kapatılması ile son buldu. Ardından hemen arkadaşlarımı aradım. Kendilerine doğru olanın, ifade vermemeleri ve hiçbir yere imza atmamaları olduğunu açıkladım. Sağ olsunlar, onlar da hiçbir belgeyi imzalamadan emniyetten ayrıldılar. Gerçi ayrılırken polis memuru arkadaşlar sanki kanunlara aykırı davranış yapanlar kendileri değilmişçesine arkadaşlarıma bir miktar sitem etmişler ama buna da alışmak lazım.

Olay sonrasında bizler de hakkımızı arayarak doğrudan suç duyurusunda bulunacağız.

Bununla beraber söylenmesi gerekenler olduğuna inanıyorum:

Arkadaşlarım “paralel yapı” soruşturması sonucunda emniyete çağrıldılar. Ama görülen o ki savcısı hukuk tanımaz, polisi ona uyarak hukuk tanımaz bu yapıda asıl “paralel” olanlar başkaları.

Derin ve sitemli bir “of” çekmekten başka ne denir ki?”

Avukat arkadaşım olayı da, yorumu da kanımca oldukça güzel özetlemiş ve noktayı koymuş. Bununla beraber şunları da söylemek gerektiği kanısındayım.

Türkiye Cumhuriyeti tarihinin en önemli hukuk olaylarından birisinden, doğal hukuk da dâhil olmak üzere iktidar merkezli olarak bir “müsamaha” ilkesinin gösterilmesi ilginç olmaktan daha çok korkutucudur. En basit ve hasarsız trafik kazalarında bile tutulan raporların tarafların her birisine verildiği bir sistemde bu denli önemli bir soruşturmada izlenen yöntem akıllarda büyük soru işaretleri bırakmaktadır. Kamu yetkileri kullanılarak yapıldığı iddia edilen bir olay, kamunun yetkilerini ciddiyetsizlik ve keyfiyet ile birleştirmesiyle çözülmeye çalışılmaktadır. Bir noktada vatandaşların haklarını aradıkları gösterilse bile onlar üzerinden asılsız suçlamaların doğması, kimi fişleme ve sahte ifadelerin ortaya çıkması oldukça doğaldır.

İktidar iktidarını muhafaza edebilmek için kendine düşmanlar yaratıp onları mağdur ederek yoluna devam ederken hukuku nasıl katlettiğini görmüyor olamaz. Ne mutlu ki her görüşten ve düşünceden tıpkı yukarıdaki olayda geçen arkadaşlarım gibi hukuksuzluğa “müsamaha” göstermeyen kişiler var. Ancak ne yazık ki kimilerinin yeni Türkiye vizyonu bu kadar çok yapısal sorunu görmeden bol köprü, alt geçit, kat kat bina vaat ediyor burası kesin. Buna karşın eşitlik ve sağlam bir hukuk önermediği ve mevcut iktidarın da bunu istemediği aşikâr. Sonuçta hukukun sağlam işlediği bir yerde ne bugünün Türkiye’sinde olan olaylara müsamaha gösterilir ne de kimileri keyfiyetle kendisine düşman üretebilir.

[1] Olayı yaşayan avukat ve diğer iki kişi yakın arkadaşım olmakla beraber olayın tamamen gerçek olduğu da kesindir. Bu yazı öncesinde kendilerinden bizzat izin almış ve bu bağlamda da bu yazıyı yazmış bulunmaktayım. Herhangi bir itiraz ya da yanlışlama durumunda ise kendilerinin bilgilerine başvurma durumu mümkündür.

Pin It
  • tarihinde hazırlandı.
Telif Hakkı © 2025 Fethullah Gülen Web Sitesi. Blue Dome Press. Bu sitedeki materyallerin her hakkı mahfuzdur.
fgulen.com, Fethullah Gülen Hocaefendi'nin resmî sitesidir.