Arif oldur bilmeye dünya u mâfîhâ
Bu kutlu ocağa adımımı attığımda ilk defa dikkatimi çeken şeyler arasında Hocaefendi'nin her fırsatta “Rabbiğfir verham ve ente hayrurrahimîn: Yarlığa Rabb'im ve merhamet buyur, Sen merhameti en hayırlı olansın” duasını çok zikretmesi olmuştu.
O kadar çok söylüyordu ki bu duayı, günde 100 defa desem ne mübalağa etmiş ne de yalan söylemiş olurum. Bunun kadar sık olmasa da “Allahümme, innî euzu biridake min sehatike ve bimuafetike min ukubetike: Senin gazabından rızana, ukubetinden affına sığınırım Allah'ım!” duasını da duyduk. “Euzu bike minke; Senden yine Sana sığınırım” sık duyduğumuz başka dualar arasındaydı. Bu minval üzere daha onlarca dua sıralayabilirim ki, bu duaların hepsini Hocaefendi'den duya duya ezberledim.
Buraya kadar normal. Hocaefendi gibi dua ile bütünleşmiş bir insanın duada zenginliği yakalaması ve bunu sürekli vird-u zeban etmesinde şaşılacak bir şey yok diyebilirsiniz, eğer siz de benim gibi düşünüyorsanız. Ama anormal olan ilahiyat fakültesi mezunu, okuduğunu rahatlıkla anlayacak seviyede Arapça dil bilgisine vâkıf bir insan olarak benim bu duaların bazılarının ayet, bazılarının ayetlerden muktebes kelime ve cümlelerle söylenmiş ve bazılarının ise bizzat Efendimiz'e (sas) ait olduğunu bilmeyişimdi.
Şunu demek istemiyorum; mesela yukarıda zikrettiğim üç dua Hocaefendi'nin Firar ve İ'tisam yazısından öğrendiğimiz kadarıyla Allah ile irtibatta değişik seviye ve kademelerde yer alan insanların dualarıymış. İlki, varlığın dağdağasından, masiyetin çirkinliğinden, Allah'ın üns ve gufranına sığınan avamın; ikincisi sıfatlardan sıfata, sırdan şuhuda, rusumdan usule ve nefsanî duygulardan ruhanî ihsaslara firar eden havassın; üçüncüsü sıfattan Zat'a ve Hak'tan yine Hakk'a sığınan haslar üstü hasların duasıymış. Evet, duaların mana ve muhtevasından hareketle yapılan derin tahlillerden, tarihî seyr ve gelenek içinde bu duaların kim tarafından, nerede, nasıl okunduğu, okunacağı gibi detaylardan bahsetmiyorum; aksine ben bu duaları bilmiyordum diyorum.
Sadece ben mi? Elbette değil. Ben, bu bağlamda benim gibi yüzlercesi, binlercesi ile aynı karede yer alıyorum. Sebebi; toplumumuzda hatta genel manada bütün İslam âleminde duaya karşı bir umursamazlığın oluşu. Bu umursamazlığı netice olarak karşımıza çıkaran şartların başında hiç şüphesiz iman geliyor. İmanın taklid derelerinden tahkik tepelerine doğru yol alamayışı geliyor. Derede doğduk, derede yaşadık ve yaşıyoruz. Kitap sayfaları arasında mazinin derinliklerinde dolaşırken gördüğümüz, okuduğumuz, hayret ve hayranlıkla karşıladığımız, böylesi insanlar da yaşamış mı diye taaccübümüzü dile getirdiğimiz zümrütten tepelerin hayal ufkumuza bile girmeyişi.
Hocaefendi'nin, dua konusunda fiilî yaşantısı ve kavlî beyanları ile bu kadar ısrarcı olmasının altında şahsen ben bunu görüyorum. Mevcudu olduğu gibi kabullenmiyor, hayatın başka alanlarında kabullenmediği gibi. Umursamazlık yapmıyor, yapamıyor, bazılarının yaptığı gibi. Gözünün önünde var olan tabloyu velev ki meyvesini sonraki nesiller toplayacak bile olsa özne olmanın, irade sahibi bulunmanın gereğini yerine getirerek sürekli dua diyor, tahşidatta bulunuyor. Daha dün, “Efendimiz'den (sas) mervi dualara karşı toplumumuzda bir yabancılaşma var.” dedi. Aslında bunu yıllar önce de söylemişti. Bunun önüne geçmek için de İmam Nevevi'nin “Kitabu'l-Ezkar”ı ile yaptığı tarzda Efendimiz'den mervi duaları derleme çalışması yapmış ve bunu “Me'sur Dualar” adıyla yayımlamıştı. Yeri geldi, konuya açıklık kazandıracak bir hatıramı paylaşayım sizlerle. 1986 yılındaydık. Dua mecmuasının ikinci baskısı yapılacak. Ders okutma işine bir müddet ara verdi. Ara vermesinin sebebinin dua mecmuası olduğunu bilmiyorduk. Herkes gitti, birkaç kişi kaldı. O birkaç kişiyle -ki bunlardan biri benim- sabah kahvaltısından gece yarılarına kadar her gün o dua mecmuasında yer alan nebevî beyanların sıhhatini araştırdık kütüphanede. Hem de hep birlikte. Önce her bir hadisin sened tahkikini yapıyor, rical kitaplarına bakıyor, usul-ü hadiste belirlenen formlar içinde sahih, hasen, aziz, garip, meşhur hadis diye adını koyuyorduk. Ardından metne geçiyor, metnin tahkiki üzerinde duruyorduk.
Hiç unutamam, bir gün sabahtan öğleye kadar Efendimiz'in bir duasında yerini alan bir kelimenin, beyan-ı nebevî'de nasıl yer aldığını araştırdık. Halbuki o kelime sarf kurallarına göre masdardı, lügate göre üç ayrı şekilde söylenebiliyordu ama önemli olan mana-muhteva bütünlüğünün yanı sıra Fem-i Güher-i Nebi'den o kelimenin nasıl çıktığını bulmaktı.
Sadece bir örnek üzerinde göstermeye çalıştığım bu hassasiyeti Hocaefendi, dua mecmuasının bütününe şâmil kıldı ve yaklaşık bir ayda ancak bitirebildik o çalışmayı. O günleri hatırlıyorum, çok büyük ümidi vardı Hocaefendi'nin. İslam'ın şanlı mazisinde yerini almış asfiya, aktab, mukarrabin, evliya değil bizzat Efendiler Efendisi Efendimiz'in (sas) ağızlarında çıkan bu duaların toplumda çok çabuk kabul göreceğini düşünüyordu. Sabah ve akşam dualarının gürül gürül tesbihatlarla beraber ezberlene ezberlene okunacağı kanaatindeydi.
Aradan geçen 26 yıl içinde arzu edilen noktaya varıldı mı? Bu soruya net bir şekilde evet cevabı vermek çok zor ama bir ilerleme olmadığını da söylemek kadirnaşinaslık olur. Nitekim 3 ciltlik “Mecmuatü'l-Ahzab”dan derlenen ve yapılan ilavelerle “El-Kulûbu'd-Dâria” adıyla yayımlanan dua mecmuası önce talep uyarma, sonra arz metodu ile bile olsa bu sürecin ikinci ayağını oluşturuyor. Yarın inşallah işin hakikatine ulaşılır ama bugün şeklî bile olsa artık dua saatleri uygulaması var birçok yerde. Sadece dua amacıyla bir araya gelmeler söz konusu dünyanın birçok ülkesinde. Muhabbetler dua ile başlıyor, dua ile bitiyor. Bütün bunlar teoriğin pratiğe intikalini gösteren bir tablo.
Hatıraya dalınca sohbeti unuttum. Yerim kalmadığı için bir cümle aktarayım. “Duaya karşı yabancılaşma, maddileşmeden kaynaklanıyor olabilir.” dedi ve sözün akışı içinde Fuzuli'nin “Öyle sermestem ki idrak etmezem dünya nedir?” dizesi ile başlayan meşhur şiirindeki “Hikmet-i dünya vu mafiha bilen arif değil. Arif oldur bilmeye dünya vu mafiha nedir?” beytini okudu. Benim anladığım dua etme, dua ile bütünleşme, duada derinleşmenin yolu arif olmaktan geçer. Allah, bizleri o derinliğe erdirsin. Amin…. Kazancı Bedih'ten “Öyle sermestem ki idrak etmezem dünya nedir?” dinlemenizi öneririm…
- tarihinde hazırlandı.