Prag Mezarlığı, Ermeniler, Gülen Cemaati ve Apo
“Bu öykünün kurgulanmış tek kişisi aslında hepsinden daha çok gerçektir ve şu anda hâlâ aramızda dolaşmakta olan pek çoğuna çok benzemektedir.”
Umberto Eco’nun bahsettiği “kurgulanmış” ama “hepsinden daha gerçek” kişi, Prag Mezarlığı’nın başkahramanı ajan Simone Simonini’dir. Kitapta 19. yüzyıl Avrupa’sında Yahudi düşmanı bir komplo hikâyesini (gizli Siyon Protokolleri) kurgulamaya ve bunu giderek kusursuz hâle getirmeye çalışarak “ihtiyaç” duyan hükümetlere pazarlayan sahte belge uzmanı, Fransız gizli servisi ajanı Simonini ya da (ikinci kişiliği olan) Peder Piccola’nın serüveni anlatılır. Avrupa’daki büyük Yahudi katliamının kaynakları bu komplo metinlerine dayanır. Karanlık tarikatlar, esrarengiz bağlantılar, kalpazanlar, sahte noterler, gizli servislerin ustaca kurguladığı ve kamuoyunu etkilemek için hazırladığı mistik hikâyeler, planlı suikastlar, toplumsal-siyasal kargaşa çıkarmaya yarayan şok haberler... Bunların hepsi Prag Mezarlığı’nda, adeta 19. yüzyıl Avrupa’sının nefret haritası olarak gözler önüne serilir. Eco, kitabı yazma sebebini şöyle anlatır; “Sevgiden çok daha yaygın bir duygu olan nefreti anlatmak için bir roman yazmanın zamanı gelmişti. Yaygın; çünkü nefret olmasaydı, savaş, suç ve ırkçılık da olmazdı.”
İki yüzyıl öncenin Avrupa’sıyla galiba bugünün Türkiye’si arasında çok benzerlikler var. Uydurulan tuhaf hikâyeler, komplo teorileri, nefret ve düşmanlık uyandıran suçlamalar toplumdaki bütün güç odaklarının birbirine karşı zaman zaman kullandığı işlerden oluyor.
İmralı tutanaklarını okurken yıllarca “Ermeni” olmakla aşağılanan bir liderin, başkalarını “Ermeni”olmakla suçladığını gördük: “Bir yazar diyor, ‘Fethullah Gülen, Nur hareketine sızdı’ diyor. ‘Kesin bilmiyorum, Kemalistlerin sızması’ diyor. Nur hareketini inceleyin, Saidi Nursi eski Nurs köyündendir. Eski bir Ermeni köyüdür. Teşkilatı Mahsusa’ya girdi, sonradan Mustafa Kemal ile takıştı. Fethullah Gülen ABD’de yaşıyor. 120 devlette okul açmış, para nereden. Florida kontrgerillanın eski merkezidir, Türkeş ve Latin Amerika’daki kontrgerilla, orada yetiştirildi. Yeni merkez ise Utah’tadır.”
Bu kompolcu bakışın aynısını Cumhuriyet’te (Öcalan’a tam karşıt cephede) yayımlanan ve MİT raporu olduğu iddia edilen (sonra olmadığı ortaya çıkan), başka bir haberde de gördük; bu “belgede” CIA’den, Moon Tarikatı’na emperyalizmin ülkemizi esrarengiz bağlantıları sayesinde nasıl ele geçirmeye (ve bir sürü hikâye) çalıştığına şahit olduk!
Türkiye’yi ele geçirmeye çalışan, bunun için şimdiden toprak satın almaya başlayan Yahudileri, Avrupalı misyonerleri sanırım hepimiz hatırlıyoruz. Yakın zamana kadar bu hikâyeler televizyon ve gazetelerin öncelikli haberleri arasında yer alıyordu. Arada kaç kişi katledildi, kaç hükümet devrildi şimdi hatırlayan yok elbet. O süreci biraz atlattık ama siyaset boşluk kabul etmiyor olsa gerek eski hikâyelerin yerini, yeni komplo teorileri almaya başladı. Her siyasi kesim diğer grubu tuhaf suçlamalarla karalamaya, hedef göstermeye çalışan “orijinal” hikâyeler üretmeye çalışıyor. Bu nefret duygusu her gün biraz daha siyasi ve toplumsal hayatı kuşatıyor.
Bu kışkırtmanın kaynağını Umberto Eco, yine çok iyi açıklamış: “Nefret tümüyle kolektif ve toplumsaldır. Mesela bir ulus başka bir ulustan nefret edebiliyor. Nefreti beslemek, diktatörlerin takipçilerini birarada tutabilmelerini sağlayan bir yol, diktatörler bu yüzden hep nefret talep ediyor, sevgi değil.
Hatırlıyorum; çocukluğum faşist diktatörlükle yönetilen bir ülkede geçti, bize durmadan başka ülkelerin uluslarından nefret etmeyi öğretiyorlardı, Fransızlardan, İngilizlerden, Amerikalılardan... Sevmeye teşvik edildiğimiz tek insan Mussolini’ydi. Bu eğitim tarzı başarılı olamadığı için kendimi mutlu hissediyorum, Prag Mezarlığı’nı bu yüzden yazdım.”
- tarihinde hazırlandı.