Dediğim dedik

Twitter'da “bir sohbetten hareketle dediğim dedik” başlıklı bir yazı kaleme alacağım dediğim için başlığı böyle koydum. Hikâyesi şu: Sohbet sonrası Twitter adresime girdim. Ülkemizin bitme-tükenme bilmeyen ve insanı yoran yoğun gündemi arasında ön plana çıkan bir husus tartışılıyordu ve benim henüz dinlediğim sohbet ise bu meselelere vurgu yapıyordu. Ben de boş bulundum ve o sözü verdim. Ertesi sabah yazıyı yazmak için bilgisayarın başına oturdum ama gece yazının muhtevasını düşünürken sohbetin asıl mihverinden hareketle Taşlıcalı Yahya'nın; “Kâşki sevdiğimi sevse kamû halk-ı cihân. Sözümüz cümle hemân kıssa-i cânân olsa” beytinde vurguladığı “kıssa-i cânân”ı, Hocaefendi'nin tabiriyle “sohbet-i cânân”ı ön plana çıkartsam dedim.

Bu niyetle yazıya başlarken Twitter'da yaptığım kısa bir gezinti beni şaşkına uğrattı. Çünkü “dediğim dedik başlıklı bir yazı kaleme alacağım” sözü ve özellikle “dediğim dedik” deyiminden hareketle öyle yorumlar yapılmış ki dudağınızın uçuklamaması mümkün değil. Kimileri doğru tahminde bulunup istişare ile alakalı demiş; kimileri bu tahmini biraz daha ileriye götürüp şuna-buna göndermeler vardır demiş; kimileri daha dar dairede meseleyi farklı alanlara çekmiş; kimileri de mücerred merakla bekliyoruz tarzında dileklerini ifade etmiş. İşte bu manzara beni ilk düşünceme geri döndürdü ve sohbet-i cânân yerine “dediğim dedik”i merkeze alan kısmı yazmaya karar verdim.

İtiraz edenleriniz olabilir ama kanaatimi söyleyeyim; istişareyi kurumsallaştıramadık. ‘Sûre içinde bir tek ayette yer almasına rağmen öneminden dolayı bir sûreye isim olmuş şûra'yı' müesseseleştiremedik. Hayatımızın neredeyse her alanını saran ‘Burada demokrasi var ama benim dediğim olur’ çarpık anlayışından uzaklaşamadık.

Bir ikindi sonrasıydı. “Beş dakika oturayım.” dedi. Sakin bir gün yaşıyordu bugün burası. Sakin demem her zamankine nisbetle ve insan sayısı açısından. Kalabalık değil demek istiyorum. Yoksa Allah'ın lütfu ve ihsanı ile yüklenen misyon ve o misyonun gerektirdiği ruh, his, heyecan, akıl, mantık, fikir, hareket açısından bakınca “sakin” vasfı gerçeği yansıtmaz. Bu ocak sözünü ettiğimiz bağlamda hiçbir zaman sakin olmadı, bundan böyle de olacağını sanmam. Debisi alabildiğine yüksek, yatağına sığmayan bir nehir gibi; her an dalgaların sizi içine alıp yutacağı fırtınalı bir zemin gibi her daim çünkü. İçine girdiğiniz an eğer görünüşteki sakinliğin bir perde ötesine adım atabilirseniz, sizi koynuna alıp bağrına sarıp-sarmalayacak his dalgaları, ufuklar ötesi seyahatlere yolculuk yaptıracak düşünce atmosferi, yürekleri durduracak kardeşlik-dostluk heyecanı içinde kendinizi bulur ve belki de kendinizi kaybedebilirsiniz. Her neyse, şimdilik sakini, sükûnu, sükûneti, sekineyi, meskeni, meskûnu, miskini şimdilik bir kenara bırakalım ve mevzua dönelim. Şimdilik dedim; zira sözünü ettiğimiz kavramlar üzerinden bu ocağın tam da tahlilini yapmanın yeriydi.

“Ahirette altından kalkılamayacak bir şey varsa o da zulümdür.” diye söze başladı. Allah'ın insanlara zerre miktar zulüm yapmadığı ama insanların kendi kendilerine zulmettiği hakikatini anlattı. Bu meali ihtiva eden ayet ve hadisleri art arda sıraladı. “Allah'ın ahlakı bu. Allah'ın ahlakı ile ahlaklanmak bizim için de emir. Öyleyse…” mânâsına gelecek beyanlarda bulundu.

Sonra sohbet-i cânân meclislerini gıybetlerle, dedikodularla kirletmenin yanlışlığı konusuna girdi. Hatta “Dudu Nine” tabirini kullandı. Kimdir Dudu Nine detaylıca bilmiyorum ama bildiğim ‘kendini mükemmel göstermek için etrafını suçlayan, kimseyi beğenmeyip herkese laf yetiştiren, hadisteki tabiriyle “nemmâm” yani ona-buna laf taşıyan ve böylece insanların birbirine düşmesine sebebiyet vererek toplumsal huzura zarar veren birisi' Dudu Nine. Onun için halkımız arasında bu özelliklere sahip insanlara Dudu Nine benzetmesi yapılmıştır öteden beri. “Hâlbuki” dedi “Meclislerin tenevvürü, ruh ve kalbin kanat çırpıp yükseklere uçması sohbet-i cânânla olur.” Bu fikri temellendirme adına Fatır Sûresi 10. ayetini okudu. “İbadetleri kanatlandıran salih kelimelerdir. Melekler öteler ötesinde onları elden ele dolaştırır.” dedi. Ayeti kerimede Allah şöyle buyuruyor: “Kim izzet istiyorsa bilsin ki izzet tamamıyla Allah'ındır. Güzel ve temiz sözler O'na yükselir. Amel-i salihi, güzel ve makbul işi de Allah yükseltir. Kötü işleri gizlice tasarlayıp kuranlara şiddetli azap vardır. Onların kurdukları bütün tuzaklar mahvolur.”

Ardından enaniyet asrında yaşadığımıza atıfla Allah ile aramıza giren ve bize küsuf ve husuf yaşatan haylulelerin başında enaniyetin geldiğini söyledi. “Benim dediğime itibar edilmedi.” diyenlere “Edilmesin, ne olur?” çıkışında bulundu. İzmirli yıllara kadar giderek bazı örnekler verdi kendi hayatından. Kendi konumuna işaretle “Hayatım boyunca dediğim dedik demedim. Zira bunu tarihte Firavun'lar, Nemrut'lar demişti.” dedi.

Ve insanlığın İftihar Tablosu'nun (sas) Bedir ve Uhud savaşları öncesi ve sonrası istişarelerini anlattı. Bu bölümü kendi sesinden dinlemenizi hararetle tavsiye derim. His ile aklın anlatım dilinde nasıl bütünleştiğini gösteren bir başka enfes örnek gibi geldi bana. Dinlerken aklınızla rasyonel bir âlemde yolculuk yaparken hissiyatınızla gözyaşlarınızı akıtacağınızı tahmin ediyorum. Şimdi burada duralım. İtiraz edenleriniz olabilir ama kanaatimi söyleyeyim; istişareyi kurumsallaştıramadık. ‘Sûre içinde bir tek ayette yer almasına rağmen öneminden dolayı bir sûreye isim olmuş şûra'yı' müesseseleştiremedik. Hayatımızın neredeyse her alanını saran ‘Burada demokrasi var ama benim dediğim olur’ çarpık anlayışından uzaklaşamadık. Dün, Hulefa-i Raşidin ve belli dönenleri itibarıyla Emevi, Abbasi, Selçuklu, Osmanlı bunu yapmış olabilir. Ama onları idealize ederek, bayraklaştırarak, ‘bir zamanlar biz böyleydik' diyerek bugünü yaşayamaz, sorunlarını hall u fasl edemeyiz.

Aynı mevzu ile alakalı kaleme aldığım bir yazı münasebetiyle bana ulaşan bir e-mailde okuyucumuz aynen böyle diyordu: “İstişarenin faziletlerini anlatmak, huşu içinde dinlemek sorunlarımızı çözmüyor. Hâlbuki Batı'da insanlar oturup 'istişare ne güzel bir şey' diye konuşmaz. Faydalıysa bunu hemen bağlayıcı hale getirirler. Biz kural koymuyoruz ancak yıllarca uygulamadığımız bir müessesesinin güzelliği üzerine konuşmaya devam ediyoruz.” Ben ilave edeyim: Allah'ın beyanı, Efendimiz'in (sas) tatbikatları, ecdadımızın örnek alınacak nice uygulamaları olduğu halde hem de…

Pin It
  • tarihinde hazırlandı.
Telif Hakkı © 2025 Fethullah Gülen Web Sitesi. Blue Dome Press. Bu sitedeki materyallerin her hakkı mahfuzdur.
fgulen.com, Fethullah Gülen Hocaefendi'nin resmî sitesidir.