Üslup ve irfan
Beş-on günlük bir iş seyahati sebebiyle herkülnağme'de neredeyse günlük yayınlanan sohbet meclislerini dinleyemedim. Kaldı ki mücerred mânâda dinlemek değil; asıl olan o meclislerden dışarıya doğru gürül gürül akan ırmakların içine dalıp yüzebilmek. Esas olan o irfan sofrasının başına kurulup doyma ve kanma bilmeyen bir iştiha ile inciler devşirmek. Hedef bu olunca, bakış açısı buna göre şekillenince bugün olmadı yarın, yarın olmadı bir sonraki gün ama mutlaka bir gün o meclis bize de açılacak ve sofraya buyur edileceksiniz. İnancımız o. Allah nasip eyleye!
Her neyse; ben birikmiş olan herkülnağme'leri ardı arkasına dinlerken 10 günlük sohbetleri bir bütün halinde değerlendirme imkânına kavuştum. Her gün parça parça dinlerken dikkat etmediğim ya da önem vermediğim bir hususla karşılaştım. Sizinle onu paylaşmak istiyorum bu yazıda.
Bahse medar o 10 günlük sohbetler her ne kadar birbirinden ayrı vesilelerle yapılmış ve her birisinin ana mihveri farklı olsa da, ortak bir paydaya sahip gibi geldi bana. O gözle bir daha, bir daha dinledim. Bazı yerleri geri sardım. Cümle cümle ilerlemeye gayret ettim. Sonra biraz daha geriye gideyim dedim. Ocak ayının ilk üç haftasına baktım. Gördüm ki konu başlıkları bile benim zihnimde beliren o ortak paydaya atıfta bulunuyordu. Daha fazla merakınızı mucip olmadan hemen söyleyeyim, tesbitim şu; 2013 sohbetlerin başından bugüne ana mihverini teşkil eden temel unsur tek kelime ile irfan.
İrfan hakkında detay ya da açılım denebilecek düşüncelere geçmeden; aynı bağlamda bir başka tesbitimi aktarayım. Nedendir bilmem; ben öteden beri Hocaefendi'nin gerek röportajlarını gerek yazılarını bir kelime ile özdeşleştirerek hafızamın bir kenarına koymayı tercih eden bir zihnî yapıya sahibim. Mesela; Nevval Sevindi'nin röportajı benim hafızamda "birey çiçek açmalı" diye kayıtlı. Eyüp Can'ın Ufuk Turu "medeniyet projesi", Nuriye Akman'ın röportajı ise "Üsame b. Ladin ve İslam'ın dırahşan çehresini kirletme" olarak bir yerlerde duruyor. Lazım olduğunda geri çağırıyorum.
Aynı şeyi yıllar içinde yapmaya başladım. Mesela 2012 yılının sohbetlerini bana bir kelime ile ifade edebilir misiniz, diye bir soru sorarsanız; cevabım "iki kelime olsun" der ve hemen ardından ilave ederim; "üslup ve beklentisizlik ya/da medh u senaya karşı tavır." İsterseniz siz de bu gözle bir bakın; belki farklı tesbitleriniz olabilir, olsun. Görüşlerinizi temellendirdikten sonra ne mahzuru var ki? Vahdette kesret, kesrette vahdeti yakalayabilir ve hep birlikte istifade zeminimizi genişletmiş oluruz.
2012'de her şeyi üslup kavramı içinde anlatıyor
Gerçekten 2012 yılında Hocaefendi üsluba, metodolojiye o kadar çok, o kadar çok vurgu yapıyor ki şaşırmamanız elde değil. Hakkı muhtaç ve mürde gönüllere anlatmadan Hakk'a vuslat yollarına; halka meşru vesileleri kullanarak hizmetten tutun, küçücük köy haline gelen dünyamızda global düşünüp lokal hareketi salıklayan strateji tekliflerine kadar her şey ama her şey "üslup" kavramı içinde anlatılıyor.
İkincisi ise, beklentisizlik. Halka hizmet adına halkın güvenini kazanarak belli makamlara gelmiş insanların beklentisiz bir şekilde hizmet etmelerinin gereğine o kadar çok vurgu yapılıyor ki, bu vurguların çokluğu neredeyse insanlara "Hocaefendi'nin başka gündemi yok mu?" dedirtiyor. Tabii zahire bakarak ya da yarası olduğu için gocunan kişilerin sözleri olabilir bu türlü sözler; zira o sohbetlerde Kur'an ve sünnetle yapılan temellendirmeler, sahabe, tabiin ve tebei tabiine yapılan göndermeler, Emevilerden Osmanlılara uzanan İslam tarihi sürecindeki bizlere örnek olacak hadiseler aslında olan ile olması gereken arasındaki farkı ifade etmesi itibarıyla çok dikkat çekici.
Şu ana kadar yazarak paylaşmadığım bu özelliğimden sonra gelelim irfana. Kanaatim o ki; 2013 yılına eğer sohbetler bu minval üzere devam ederse irfan üzerine kurulu olacak gibi geliyor bana. Belki çok erken böylesi bir tahminde bulunmak için; ama mevcuddan mefkuda giderken görünen o.
İrfan, a-re-fe kökünden gelen bir masdar. Örf, irfan, ta'rif, teâruf, ârif, ârife, arafat, marifet, ma'ruf..bunların hepsi arefe ile yani irfanla irtibatlı. Arefe, bilmek demek. Bilmek bir fiil olduğuna göre ortada bir bilen bir de bilinen olmalı. O zaman üç şey; bilinen, bilen ve bilme. Ne kadar güzel anlatır bu kompozisyonu Hocaefendi Marifet yazısında. Bilmenin bilenle bütünleşip onun tabiatı hâline gelmesi ve bilenin her hâlinin bilinene tercüman olması mertebesidir. Hocaefendi'ye göre irfan, kalbin davranışlara hükmetmesi, davranışların Hakk'ı ilan ve tasdik eden lisan kesilmesi ve lisanın da kelime-i tayyibe disketi gelerek vicdan ekranına salih amelle aksetmesi demektir. Bu ufka ulaşmış insanlar nefsâniliğe karşı sürekli gerilim içinde ve huzurun med-cezirleri arasında yolculuk yapmaktadır. Böyleleri seccadelerini cuma yamaçlarına serer, gözleri Hak kapısına diker ve sürekli o kapının aralanıp, aralanmadığını kontrol eder.
İrfan, ilimden de ibadetten de farklı
Hocaefendi'ye göre ilimden de, ibadetten de daha farklı bir şeydir irfan. Onun için âlim başka, âbid başka, ârif başkadır. Her âlim ârif olmayabilir. Kim bilir her ârif de belki âlim değildir. Ama şurası kesin ki "huzurun hazzıyla sermest olan, diğerlerinin emeklediği nice yerlerde kanatlanıp uçarak yol alan biridir ârif. İşte bu makamı ihraz etmiş, dünyada vuslatın hazzına ermiş kişiler halktan gelen teveccühlere karşı kapalıdır." Bediüzzaman Hazretleri'nin şu sözü bu hali ne güzel tasvir eder; "Ben kendimi beğenmiyorum; beni beğenenleri de beğenmiyorum." Ve Hocaefendi ne güzel söyler: "Gerçek marifete ermeyen yârı-ağyarı tefrik edemez. Yârla hemdem olmayan hicrandaki azabı bilemez."
Hocaefendi'nin 1991 Haziran'ında kaleme aldığı bir yazından bazı kesitler bunlar. Şunu demek istiyorum; irfan 2013'te değil 1991'de Hocaefendi'nin gündeminde. Daha geriye gitseniz 1967'de de gündemiydi. Çünkü İslam'ın iman, ibadet ve irfan diye formüle ettiğimiz üç ana esasından biridir irfan. İlmin de ibadetin de ruhu irfan. Ruh olmayınca cesed nasıl hayatiyet emareleri göstermiyorsa, irfansiz ilim de, amel de aynı şeydir.
Marifetullah ufkuna ermiş âriflerin ma'rufla teâruf edip Arafat'ta açtığı örfhaneye iştirak ederek irfanı sadece tarif etmenin çok ötesine geçip onunla hemhâl olmaya var mısınız? Cevabınız evet ise ciddiyet ve vakar içinde "Ne olur Allah'ım! Huzur ve mehabetini benliğimize duyur" duasını tekrâr ile tizkâr etmeliyiz. 2013'te şimdiye kadar yapılan sohbetler bizi irfan sofralarına buyur ediyor; bundan sonrakilerin de edeceğinden hiç şüphem yok.
Son söz Alvar İmamı'nın:
Ârif'in can gözlerinde nûr-u irfân var olur;
Ârif'le avn-i Hudâ, sırr-ı maârif yâr olur.
(M. Lütfî)
- tarihinde hazırlandı.