Kalplere imza atan bir dil

İki buçuk yıl önce vizyona giren ve gerek işlediği konunun Türkiye'deki gündeme paralelliği gerekse kazandığı başarı sebebiyle oldukça konuşulan bir filmdi 'İki Dil Bir Bavul'. Biri Kürt, diğeri de Türk olan iki yönetmen Orhan Eskiköy ve Özgür Doğan'ın çektiği film, geçtiğimiz hafta 10. Uluslararası Türkçe Olimpiyatları'nın Şarkı Finali'ni izlediğimde yeniden aklıma düşüverdi. Haritanın doğusundan bihaber İzmirli bir Türk öğretmenin, Kürt köyündeki bir ilkokulda öğrencilerle iletişim kurma çabasını anlatıyordu film. Biz bugün hâlâ bu coğrafyada "İki dili aynı bavula sığdırabilir miyiz?"i tartışaduralım, Türkçe Olimpiyatları her yıl aynı insanlık bavuluna yüzlerce dili sığdırmayı başarıyor. Hatta organizasyon öyle bir hal aldı ki ilk olimpiyatlarda Afrikalı bir öğrencinin Türkçe konuşması kadar şaşırmıyoruz bu yıl Senegalli Meryem'in final gecesi röportaj yapmasına. Bu hal sevindirici elbette. Ama bunun yanında türlü fedakârlıklarla dünyanın dört bir tarafına gidip bu öğrencilerin yetiştiği okulları açmak için yıllarca ailesinden uzakta kalan, üstelik ismi cismi dahi bilinmeden çalışan insanların emeklerini göz ardı etme ve yadsıma handikabına da düşmemek gerekiyor. Biz meseleye böyle bakmaya başladığımız için belki de adeta bir dil bayramı olması gereken bu şölen, güzellikleri görme yeteneğini yitirenler için gereksiz bir mübalağadan başka bir anlam ifade etmiyor.

Elbette her organizasyonun kendince eksiği, kusuru vardır. Ama Üstad Bediüzzaman Said Nursî'nin "Tahrip esheldir, kolaydır." sözüne ithafen genel anlamda kalplere imza atmak gibi anlamlı bir gayeye hizmet eden bu olimpiyatların, sinesini açan yüreklere taht kurmaması mümkün olamaz zannımca. Zira sizinle aynı dili konuşan, pek çok ortak paydanız olan bir öğrenciyi yetiştirmek bile oldukça zahmetli ve sabır gerektiren bir iş. O halde yabancı bir toprakta, bazen insan kardeşiniz olması haricinde tek bir benzer yanınızın bulunmadığı küçücük çocukları yetiştirmenin nasıl bir azim gerektirdiğini varın siz düşünün. İki Dil Bir Bavul'da Emre Öğretmen'in çektiği sıkıntılardan çok daha zor olmalı Tanzanya'daki herhangi bir hocanın yaşadıkları. Nitekim yabancı dil öğrenenler bilir. Bir dil en güzel vatanında öğrenilir. Peki, bu çocuklar kendi coğrafyalarında bizim dilimizi nasıl öğreniyor?

Türk okullarındaki öğretmenler, vazife yaptıkları ülkelerde onların dilini de öğrenerek, insanların içine karışıp -kendi değerlerinden vazgeçmemek kaydıyla- yeri geldiğinde onlardan biri olarak üstesinden geliyorlar bu zorluğun. Böylece Kırgızistanlı bir çocuk gelip "Siz bizden daha kötü Türkçe konuşuyorsunuz." diye espri yapabiliyor. Çünkü onlar bu dili deyimiyle, atasözüyle, şarkısı, türküsü, şiiriyle benimsiyorlar. Sonuçta sadece Türkçe mi öğrenmiş oluyorlar? Tabii ki hayır. Türk okulları sayesinde dil sadece ağızda telaffuz edilmekle kalmıyor, bu taze dimağlarda büyüklerin siyasî önyargılarından arınarak zamanla kültürümüzü, değerlerimizi benimseyen ya da en azından bunları olası gören bir hal diline dönüşüyor. Böylece internet ya da teknolojik gelişmelerin sağladığının çok ötesinde dünya küçülüp, 'bizim köy' haline geliyor. Çünkü olimpiyatlarda öğrenciler sadece Türkçe öğrenip ülkemizi tanımıyor, başta orada çalışan öğretmenlerimiz olmak üzere biz de Burkina Faso'yu, Bakü'yü, New York'u tanıma fırsatı buluyoruz. Darb-ı mesel olmuş bir söz aslında bu fotoğrafı özetliyor: "Bir dil bir insan, iki dil iki insan." Aynı dili konuştuğumuz insanlara kulaklarımızı tıkarken, insanın "Yabancı bir dil öğrensem ne olacak sanki?" diyesi gelebilir. Ama sanırım bu sözle kastedilen sadece yabancı bir dil öğrenmek değil, asıl gönül dilini konuşturabilmenin ehemmiyeti. Zira kalplere imza atmayan bir dil, bütünüyle anlamını yitirir...

Pin It
  • tarihinde hazırlandı.
Telif Hakkı © 2025 Fethullah Gülen Web Sitesi. Blue Dome Press. Bu sitedeki materyallerin her hakkı mahfuzdur.
fgulen.com, Fethullah Gülen Hocaefendi'nin resmî sitesidir.