Hizmet Hareketi ve kamusal alanın yeniden tanımlanma ihtiyacı
Hizmet Hareketi’nin konumu, dinamikleri ve hedefleri üzerine olan tartışmalar uzun zamandır gündemi işgal ediyor. Hareketin cemaat mi, cemiyet mi yoksa hareket mi olduğu konusunda birçoklarınca farklı görüşler ortaya atıldı. Bu tartışmalar çoğunlukla hareketin bir aşamadan başkasına geçiş dönemlerinde daha da yoğunlaşarak devam etti.
Cemaat kavramı bugün Türkiye’de herhangi bir dini örgütlenmeyi kısa yoldan anlatan bir tanımlama. Dini cemaatler, Ermeni, Rum, Yahudi cemaatleri vs. gibi. Buradaki gayrimüslim toplulukların da cemaat olarak algılanması Osmanlı’dan tevarüs edilen millet sisteminin dini örgütlenmeleri esas alan yapısından kaynaklanmaktaydı. Bu yüzden de Türkiye’de modern vatandaşlık tanımı yerleşemedi. Gayrimüslim bireyler herhangi bir dine bağlı olmasalar dahi hâlâ onları temsil eden dini yapılanmalarla anılır. Bu da onları eşit vatandaş değil, toplumun genelini temsil eden dini aidiyetin dışında azınlık mensubu yapar. Ateist Türk azınlık değildir ama ateist Rum, Rum cemaatinin müntesibi bir azınlıktır. Bir avuç kalmış nüfusları ile birbirlerini tanıyan kapalı bir topluluk görüntüsü vermeleri de onları cemaat yapmaz. Aynı topluluğun içinden onlarca farklı fikir, aidiyet ve hareket ortaya çıkması da onların tek yapılı, tek hedefli bir cemaat olmadıklarını gösterir.
Devletin hükümranlık alanında sivil toplum
Müslümanlar arasında var olan cemaat yapılanmaları bu tanıma daha fazla uysa da genişleyen ağları ve iletişim kanallarının zayıflaması da bu hareketlerin cemaat olma özelliklerini sorgulatır olmuştur. Ancak yine de sadece Kur’an kursu açma, sadece belli bir eserin okunması veya yazımına yoğunlaşma gibi tekli veya belirli birkaç hedef etrafında örgütlenen bu oluşumlar cemaat olarak tanımlanabilirler.
Cemaatin tanım gereği kapalı, birbirini tanıyan ve tek bir veya sınırlı sayıda konu üzerinde yoğunlaşmış dini yapılanmalar oldukları gerçeği ile Hizmet hareketinin uyuşmadığı aşikâr. Bu yüzden modern dünyanın gevşek yapılı, üyelerinin ortak bir söylemin ötesinde bir birlikteliğinin ve yüz yüze bir iletişiminin olmadığı “hayali cemaatler” kavramı ortaya atıldı. Cemaatin hayali olmasından kasıt, onun örgütlenmesi, hedefleri ve araçlarının klasik cemaat/community tanımına uymadığını vurgulamaktı.
Hizmet hareketinin söylemin ötesine geçen sistematik ve örgütlü aktiviteler bütünü olması onu hayali bir cemaat tanımının da dışına çıkarır. Hareketin geçirdiği bu aşamalar aynı zamanda onun toplumdaki rolü konusunda da kafa karışıklığına neden oluyor. Bu hareket bir cemaat ise cemaatlerin yoğunlaştığı alanlarla kendini sınırlandırmalı değil midir? Bu bir sorudan çok Hizmet’i dışarıdan tanımlamaya çalışanların çokça dile getirdikleri bir itham mevzuu olagelmiştir. Özellikle de sivil alanı tanımlayan “public sphere”in dilimizdeki karşılığı olan “kamusal alan”daki faaliyetleri sorgulanır olmuştur. Kamu kavramı tarihsel ve lügavi olarak halk kelimesinin tam karşılığı iken uygulamada tamamıyla devletin sorumluluk alanı olarak tanımlanagelmiştir. Halkın devlet vesayetinde varlığını sürdürürken birileri onun kendine ait bir alanı olduğunu iddia etmesi ve kurulu düzenin de bunu kolayca kabul etmesi beklenmemeli. Devletin hükümranlık alanı olarak tanımlanan kamusal alanda sivil toplumun söz sahibi olması pek de hazmedilebilir bir durum değildir. Bu çapraşık ilişkiler Hizmet hareketinin Türkiye’deki konumu hakkında tartışmalı bir ortam sergiliyor. Sivil toplumun sistem içinde aktif olduğu ve devlet organları tarafından da hüsnükabul gördüğü ülkelerdeki varlığı ve aktiviteleri hiç sorgulanmazken Türkiye’de, Rusya’da, Özbekistan’da ve benzeri ülkelerde zanlı muamelesi görmesi, bu hareketin gerçekte meşru alanın dışına çıktığını değil, adı geçen ülkelerde sivil toplum ve onun faaliyet alanlarının oldukça dar tanımlandığını gösterir.
Hizmet hareketi bu tanımların neresinde duruyor? Bu tartışmaların Hizmet hareketi için sürekli olmasını onun dinamik ve sürekli bir aşamadan başka bir aşamaya geçerek gelişen yapısında aramak gerekir. 1970’li yıllarda “İzmir cemaati” olarak anıldığı zamanlarda bu ismin hakkını veren bir görünüm sergiliyordu. 1990’lardan itibaren dünya haritasını başucuna asıp ufkunu dünya ekseni olarak güncelleyen bu hareket, artık aynı adla anılmanın sınırlarını zorlamaya başladı. Bu farklılaşma iki temel nedene dayanır. Birincisi hareketin faaliyet alanlarındaki çeşitlilik, ikincisi ise coğrafi olarak yayıldığı alan ve bundan dolayı yüz yüze ilişkilerin tamamıyla ortadan kalkmasa da zayıfladığı bir örgütsel yapılanma. Hizmet hareketinin faaliyet alanlarındaki çeşitlilik zaman zaman devletin hassas noktalarına da dokunduğu için tartışmalar daha da şiddetleniyor. Hizmet hareketinin felsefi temellerini kuran Bediüzzaman’ın işaret ettiği temel meseleler olan cehalet, zaruret ve ihtilaf mevzularında geliştirdiği politikaların ve uygulamaların, bu konuda farklı politikaları olan ‘kurulu düzeni’ rahatsız edeceği muhakkaktır. Modern devlette eğitim; bir ideoloji aktarım alanı, servet; devletçe dağıtımı yapılan bir ödül-ceza mekanizması ve ülke içi gruplar, ‘bizden ve öteki’ olarak tanımlandığı bir ortamda, bunların aksine olan bir politika hoş karşılanmayacaktır.
Bugünkü kavga, muktedir devlet elinden aldığı bu alanların sivil toplumdan geri alınması kavgasıdır.
- tarihinde hazırlandı.