Dertçeker
Kimse sormaz derdini,
Herkes açar derdini,
Şu alemin derdini,
Sen çekersin Dertçeker…
* * *
Derde deva olmak için yola çıkıp, derdin kendisi olanlar için de dertlenmek varmış kaderde! Bu dert de sana düştü Dertçekerim! Gözü yaşlım! Sinesi dağlım! Gül-ü Muhammedî’nin dertli bülbülü… Ateş nereye düşerse düşsün, seni yakardı zaten! İftiranın ve hakaretin yanardağ olup sana boşalacağı günler de varmış kaderde… Lütfolundukları zamanda yaratılmış olmakla gurur duyduğumuz ihsanlar hususunda sigaya çekilmek de varmış… Gözbebeklerimize kara delik denileceği günleri görmek de varmış…
Türk okulları muhsenâtımızdı bizim… Türkçe Olimpiyatları Aişe’ndi senin… Kaderde ifk imtihanı da varmış…
Dertçekerim! Gözyaşı silenim! Sinelere inşirah verenim! Yetim bıraktığın kürsüler suskun şimdi… Meydanlarda hatiplik taslayan hattaplar dolaşıyor, dilleri balta! Sohbet-i Cânan’ın yerini sohbet-i nâdan almış, lisanlar sünnetsiz! Ah, Dertçekerim! Bunun on katını çekmeye hazırım diyorsun ya hâlâ! Başkasının günahına ağlayanım! Kendileri için ağladıkların, kendi günahlarını sana yıkmaya kalkıştılar şimdi… Ah, ben bu derdi nasıl çekerim? Ah, hüznümü ve dağınıklığımı ancak Allah’a şikâyet ederim!
* * *
Ya sen milletin önünü kapayan karanlık ruh! Ya sen dertsaçan? Beş vakit, namazlarının arkasında “bi-‘adedi külli dâin ve devâin” diyerek dertler ve devâlar adedince salât u selâm getirenlerin başına dert olmak yakıştı mı sana? Dün baş tacı ettiklerini bugün ayaklar altına atmak yakıştı mı? Kol kola yürüdüklerine sırtını dönmekle, yola birlikte çıktıklarını bir bir silmekle ne kazandın?
Müjde! Müjde sana! İsmin devalar defterinden silindi, dertler defterine yazıldı! Ne kötü bir ticaret yaptın!
Bir eksik deva, bir fazla dert! Bize ne gam? Salât u selâmlarımız azalmadı ya! Deva tesbihinden düşen boncuk, dert tesbihine takılmakla tesbihâtımız eksilmedi ya! Allah’ın açtıklarını kapatmak için başkent başkent dolaş şimdi! Allah için çağıranların davetlerine icabet etmeyin diye haberler yolla sefirlerine! Bakalım, Allah çağırdığı zaman gitmemelerini söyleyebilecek misin? Müezzin çağırınca doldurduğumuz camilere gelmeyecek misin? Bizimle aynı secdeye alın sürmeyecek misin? Mahkeme-i Kübra’da gece yarısı kanunları çıkartıp suçlarını örtbas edebilecek misin?
* * *
Sen sustuğun için ben de susayım Dertçekerim! Senin gibi yutkunayım sessiz çığlıklarımı… Değil mi ki birlikte ahdetmiştik, “gönül verdiğimiz dâvâ uğrunda kandan-irinden deryaları geçip gitmeye azimli ve kararlı” olmaya; “müesseselerimiz yıkılıp plânlarımız bozulduğu ve birliğimiz dağılıp kuvvetlerimiz târumâr olduğunda fevkalâde inançlı ve ümitli” kalmaya; “önümüzü kesen cehennemden çukurlar dahi olsa, geçilebileceğine inanmış ve himmetli” olmaya; ve gün gelip haklı haksızdan, suçlu suçsuzdan fark olunduğunda “geçtiğimiz bu şeylerin hiçbirini bir daha hatırımıza getirmeyecek kadar da gönül eri ve hasbî olmaya.”
Derdini sevdiğim Hocam! Bu dert paylaşmakla azalmaz, biliyorum. Omuzlarım zayıf, çekemem senin çektiğin derdi, ama çekilmem de geri; altında şerefle ezilir giderim…
* * *
Benim Hocam dertlidir,
Dertsizliği dert bilir,
Ümmetin dertlerini,
Tesbih yapar Dertçeker…
- tarihinde hazırlandı.