İtibarsızlık
Beni en çok bu ahlak zafiyeti kaygılandırıyor. Yalan söylemek bir tarafa ‘harp hiledir’ bahanesiyle Müslüman kimliği taşıyanların Makyavelist bir anlayışı böylesine içselleştirmeleri ve nerede duracağı belli olmayan bir ahlak deformasyonuna maruz kalmalarını dehşet verici buluyorum. Hükümet medyasının son zamanlardaki manşetlerinin neredeyse tamamını çarpıtılmış ve daha da vahimi kurgusal yalan haberler oluşturuyor. Yalan, iftira, tahkir, tehdidin bini bir para. Türk medyası en kötü dönemlerde bile bu kadar operasyona aracı haline gelmemiş, bu kadar ahlak erozyonuna uğramamıştı.
İddiaya göre bu süreçten rahatsız olan bazı ilahiyatçılar, işadamı Mustafa Kavurmacı’ya ve Prof. Dr. Suat Yıldırım’a gidiyorlar, onlardan Fethullah Gülen Hocaefendi’yle görüşmelerini istiyorlar. Onlar da Amerika’ya gidip Hocaefendi’ye bu mesajı aktarıyorlar. Bu görüşmede nelerin konuşulduğunu da hemencecik öğrenen(!) acar gazete, güya Hocaefendi’nin “Ameliyat başladı, artık ilaçla tedavi edilmez” dediğini yazıyor. Yazıyor yazmasına ama Prof. Dr. Suat Yıldırım’ın, vizesindeki bir problem nedeniyle tam 11 yıldır ABD’ye ayak basmadığı ertesi gün ortaya çıkıyor. Gazete azıcık iyi niyetli olsa, her müşterisinin her türlü bilgisini istihbarat birimleri ve hükümet medyasıyla rahatlıkla paylaşan ve bunda da bir beis görmeyen THY yetkililerine sorabilirdi, Suat Yıldırım gerçekten bu süreçte ABD’ye gitmiş mi, diye.
Suat Yıldırım’ın açıklamasından sonra haber tamamen çökmüşken, bir de Mustafa Kavurmacı yazılı bir açıklama yapıyor ve yalan haberin bütün foyasını ortaya döküyor: “Mesaj iletmek üzere Pensilvanya’ya gidip Sayın Fethullah Gülen Hocaefendi ile görüştüğüm ve Hocaefendi’den tepki gördüğüm haberi tamamen gerçek dışıdır. Haberde yer alan ifadelerin içeriği kurgudan ibaret olup, hiçbir somut bilgi ve belgeye dayanmaksızın ve şahsımın bilgisine başvurulmaksızın oluşturulmuş gerçek dışı beyanlardır.”
Ama gerçeğin ne olduğuyla ilgilenmeyen hükümet medyası bunun üzerine köşe yazıları yazıyorlar, açık oturumlarda bu yalan haber üzerine tezvirat üzerine tezvirat yapıyorlar, koca koca adamlar haberin doğruluğuyla hiç ilgilenmeden yaşadığımız her şeyi kafalarındaki şablona uygun hale getirmek için yorumluyorlar.
Bunların arasında, “ne yapalım işimizi yapıyoruz, ekmek parası için çalışıyoruz biraz da eğleniyoruz” diye açıklama yapanlar yok değil. Ama insan profesyonel yalancı olabilir mi? Ya da profesyonel müfteri! Profesyonel katil olunuyor da profesyonel yalancı neden olunmasın, diyebilirsiniz. Cellâtlık diye bir mesleğin olduğu dünyada böyle meslekler edinen insanlar da bir nebze hoş görülebilir belki!
Ancak beni asıl kaygılandıran kendine “Müslüman” diyenler, belli bir ideal uğruna gazetecilik yaptığı iddiasında olanlar. Kendine İslamcı deyip de açık açık yalan yazan, rakip gördüklerine iftira atan, “kavgada yumruk sayılmaz” diyerek her türlü hakareti mubah görenlerin geldikleri bu noktayı çok kaygı verici buluyorum. Tam 11 yıldır ABD’ye gitmeyen bir insanın üzerinden yalan yazıyorsunuz, sonra bu haberin Başbakan tarafından okunmasını da Twitter’da iftiharla anlatıyorsunuz.
28 Şubat medyası da böyleydi. Patronları devletten ihale alabilsinler diye, bankaların üzerine konabilsinler diye kendisi gibi düşünmeyenlere her türlü iftirayı atıp her türlü hakareti yapıyorlardı. Bugünkü havuz medyası iftira ve hakarette 28 Şubat medyasını aratır hale geldi. Patronları devlet imkânlarından daha çok yararlansınlar diye, kendilerine lazım olacak her şeyi bozuk para gibi harcadılar.
Keşke diyorum, kendinizde biraz itibar bıraksaydınız. Siz kullanmasanız bile çocuklarınıza lazım olurdu.
- tarihinde hazırlandı.