Süreci kim çözdü?
Cumhurbaşkanlığı seçimlerinden sonra Kürtlerin oylarına ihtiyacı kalmayan Tayyip Erdoğan’ın çözüm sürecini bitireceğini, bundan sonra neredeyse yüzde yetmişlerde oy aldığı Orta Anadolu kitlesine yönelik siyaset yapacağını düşünüyordum.
Dün Trabzon’daki konuşmasını dinleyince bu kanaatim iyice pekişti. PKK, Kandil ve türevlerine karşı siyasi dili sertleştireceği sinyali veren Erdoğan’ın çıkan olayları gerekçe göstererek bu işi bitirmeye yönelik adımlar atacağını tahmin ediyorum.
Zaten çözüm süreci denen bu proje, Hizmet Hareketi’yle yapılacak kavga esnasında Güneydoğu’daki problemleri buzdolabına almak için başlatılmıştı. Sürecin ilk adımları atılırken, kanayan bir yaranın tedavisi için dertlenen ve bunu ne pahasına olursa olsun çözmeye gayret gösterecek bir iradeden bahsetmek mümkün değildi. Daha çok konjonktürel hareket eden bir siyasi irade vardı. Burada bu meselenin çözülmesi için samimiyetle gayret eden, bunun acısını yüreğinde duyan bazı akil adamların çabalarını görmezden gelmemek gerekir ancak siyasi iradenin hareket niyeti bambaşkaydı. Birincisi Hizmet’e karşı operasyonlar yaparken PKK’nın ayak altında dolaşmasını engellemek, ikincisi cumhurbaşkanlığı seçimlerinde Kürtlerin oylarını alabilmekti. Nitekim Milliyet gazetesinde yayımlanan İmralı görüşmelerinde Öcalan bunu açıkça söylüyordu.
Ayrıca PKK ve KCK da hakikaten çok zor durumdaydı. Belki ilk defa Genelkurmay terörle sahici bir şekilde mücadele etmeye başlamış, örgüte çok büyük zayiatlar verdirmişti. PKK teslim bayrağını çekti çekecek bir haldeyken, bugün hâlâ ne olduğu tam olarak açıklanmamış bir şekilde Uludere olayı meydana geldi. Yaşanan katliam, örgüte bir can suyuydu adeta. Uludere’den sonra operasyonlar aylarca durduruldu ve örgüt hem toparlanma fırsatı yakaladı hem de büyük oranda kaybettiği toplumsal desteği yeniden buldu. Sanki bir gizli el örgütü yok olmaktan yine kurtarmıştı. Ardından KCK davası bitirildi. Güneydoğu; Uludere katliamı sayesinde yeniden PKK’nın ve Kandil’in inisiyatifine bırakıldı.
Güneydoğu meselesi çözülüyormuş gibi yapılarak buzdolabına konuldu. Artık siyasi iradenin önceliği farklılaşmış, sadece bir şeye odaklanmıştı. Bundan sonra hükümet için sadece odaklandığı konu önemliydi. Hizmet Hareketi’ne cadı avı başlatılıyordu ve bunu kamuoyu henüz bilmiyordu. Cadı avı daha sonra hızlandırılarak devam ettirildi. Öyle ki sokakların talan edildiği, onlarca kişinin çatışmada öldüğü, toplumsal olayların ayyuka çıktığı bugünlerde bile, belediyeye bir kolejin duvarını yıktırması bize olayın fotoğrafını vermeye yetiyor.
Tayyip Erdoğan’ın siyasi serüvenine baktığımızda onun hep siyasi çıkarlar ekseninde hareket ettiğini görürüz. Siyasi çıkar için başlattığı sürece, bugün ihtiyacı kalmadı. Yani Tayyip Erdoğan’ın siyaseten bugün Kürtlere ihtiyacı yok. Hatta tam tersi PKK karşıtı politikalarla, gelecek seçimlerde MHP’den önemli oranda oy çalabiliriz diye hesap ediyor. Bu tür manevralar konusunda Tayyip Erdoğan’ın bir hayli usta olduğunu hatırlamakta fayda var. Abdullah Öcalan’ın idamının yeniden gündeme getirilmesiyle onun bir barış elçisi haline dönüştürülmesi arasında kaç hafta vardır? Aynı Tayyip Erdoğan, bir kürsüde idamını gündeme getirdiği birisini, aynı kürsüde barış elçisi gibi gösterebiliyor nasılsa.
Bu zaman diliminde görüldü ki, barış süreci gibi laflar Güneydoğu’da oyları artırmıyor. Artık BDP-HDP eksenli kitleden bu yollarla oy çalınamıyor. Hatta Güneydoğu’nun tamamen PKK’ya bırakılmasından rahatsız olan ve bu yüzden hükümeti eleştiren çok sayıda dindar grubun olduğunu da unutmamak gerekir. Bundan sonraki süreçte Erdoğan, PKK’ya karşı daha şahin, daha sert davranacak ve daha hamasi söylemlerle MHP tabanından daha çok oy çalmaya çalışacaktır. Diğer hesabı da bu dönemde kendisine küsen dindar Kürt grupları yeniden kazanmak olacaktır.
Yapar mı yapar. Ne de olsa ‘dün dündür, bugün bugün’ anlayışının atasözü olarak kabul edildiği bir coğrafyada yaşıyoruz.
Kaynak: http://www.zaman.com.tr/mehmet-kamis/sureci-kim-cozdu_2249857.html
- tarihinde hazırlandı.