Tamam, Kimse Yok diyelim, peki kim var?
Kimse Yok Mu Derneği’ne yönelik linç süreci hükümetin sivil toplum kuruluşlarıyla ilişkilerini nasıl yürüttüğü konusunda oldukça net bilgi veriyor.
Kullanılan yöntemler 28 Şubatçılar’ın yöntemlerine benziyor.
Bank Asya’yı nasıl batırmaya çalıştılar, çalışıyorlarsa, Kimse Yok Mu Derneği’ni de aynı yöntemlerle batırmaya çalışıyorlar.
- Batırınca ellerine ne geçecek?
- Hangi sevabı işlemiş olacaklar?
- Batırdıkları, yıktıkları, bitirdikleri STK’ları nasıl ikame ediyorlar?
17 Ağustos depreminde nasıl 28 Şubatçılar depremzedelere kendilerinden başka hiç kimseye yardım ettirmedilerse şimdi hükümet de aynı şekilde davranıyor.
17 Ağustos’tan sonra “Kimse yok mu” sorularına karşılık gönüllü bir kuruluş olarak doğdu bu dernek. Türkiye’de 40, dünyada 113 ülkede örgütlendi. 2006’da kamu yaranına dernek statüsü kazandı, 2008’de de TBMM Üstün Hizmet Madalyası’na layık görüldü.
Ayrıca... BM Mülteciler Komisyonu’nun Suriyeli mültecilere yardım konusunda Türkiyeli ortağı...
Başbakan Davutoğlu Dışişleri Bakanı’yken “Devletimizin gidemediği yerlere bu dernek gidiyor. Kimse Yok Mu Derneği, Milletimizin şefkatinin somutlaşmış halidir” diyordu.
Ama şimdi kindar bir anlayışla derneğin bitirilmesini amaçlıyorlar.
Bank Asya’yı batırmak için giriştikleri itibar suikastlarını Kimse Yok Mu için de yapıyorlar.
Eğer sıkı denetimlerde bir sorun tespit edememişlerse hemen emirlerindeki Havuz Medyası’nı devreye sokup, yalan haberlerle kurumun itibarını sıfırlamaya çalışıyorlar, çalıştılar.
Bütün yalan haberler yalanlandı. Fakat oluşturulan atmosferde derneğin izinsiz yardım toplama yetkisini iptal ettiler.
Bir hükümet yetkilisi “Bunun önemli olmadığını” söyledi. “İki satır yazıp izin alın canım” dedi. Sonra da izin taleplerine cevap bile vermediler. Hatta daha önce yapılan yardımların bulunduğu hesapları bloke ettirdiler.
Yardım toplama yetkisi elinden alındı, ama dernek faaliyetlerini yürütüyor. Vatandaşların kendiliğinden derneğe yardım edebilmelerinin önünde bir engel henüz yok!
Bir STK’ya yönelik böylesine linç operasyonunu gerçekleştirenlerin amacının "Kim var, diye seslenilince, sağına ve soluna bakınmadan, fert fert ‘Ben varım!’ cevabını verici, her ferdi ‘Benim olmadığım yerde kimse yoktur!’ duygusuna sahip bir dava ahlâkını pırıldatıcı bir gençlik” olduğuna kim inanır?
Havuzcuların Kırmızı Kitap problemini Aydınlık çözdü!
Havuzdaki amiral gemisi Sabah’ın istihbaratçıları, havuzdan beslenen bir televizyon kanalında büyük bir heyecanla “En uzun MGK”nın sonuçlarıyla ilgili olarak “MGK’da Türkiye’deki bütün cemaatlerin Kırmızı Kitap'a alınması kararı alındı” dediler.
Sonra hükümetten birileri uyarmış olmalı ki, MGK’da böyle bir karar alınmadığını propaganda etmeye başladılar.
Bu arkadaşlar çok iyi kıvırıyorlar. Meğer yanlış anlaşılmışlar.
Bu konularda hükümetin ortağı Aydınlık Gazetesi de havuzcu gazetecilerin şecaatlerini arz ederken sirkatlerini söylemiş olmalarından rahatsız olmuş ki, durumu düzeltmek ve hükümete yardımcı olmak için bu konuyu birinci sayfasına taşımış:
“Bugüne kadarki en uzun MGK olarak kayıtlara giren 30 Ekim tarihli toplantıda tüm tarikatların (Cemaatlerin) değil, F tipi örgüt ve KCK’nın paralel yapılar olarak tanımlandığı öğrenildi. MGK toplantısıyla ilgili askerler ‘Kırmızı Kitap Tüm cemaatleri kapsar’ dedi haberlerinin perde arkasında F tipi örgütün olduğu belirtiliyor.”
Şekilde görüldüğü gibi, havuzcu arkadaşların televizyonlarda söyledikleri sözler bile “paralele” bağlanıyor.
Kaldı ki Aydınlık’ın yalanlamasını doğru kabul etsek bile... Diyelim ki bütün cemaatler-tarikatlar Kırmızı kitap'a alınmadı, sadece F tipi alındı, o zaman belki birileri çıkıp da bize “Peki bu insanları birbirinden nasıl ayıracaksınız” sorusunun cevabını verir.
- Mesela kimin Süleymancı, kimin Fethullahçı, kimin bilmem neci olduklarını nasıl ayıracaksınız?
- Bunun için daha önce yaptırdığınız fişleri mi kullanacaksınız?
- Yoksa 28 Şubat sürecinde olduğu gibi bu insanları bıyıklarına göre ya da “Kıyafetine bak tarikatını tanı” formülüne göre mi ayıracaksınız?
- tarihinde hazırlandı.