Toplumun siyaset hakkı hakkında...
“Cemaat sadece irşadla uğraşsın!”
İyi de bu düşüncenin laikçi anlayıştan ne farkı var?
Toplumu oluşturan kesimlerin siyaset yapmak için ya da siyasete katkı için illa siyasi parti kurması gerektiğini kim söylüyor?
İktidar meşruiyetini halktan alıyor, ama Cemaat ve Cemaat gibi yapılar, halkın bizzat kendisi olmaktan dolayı, toplumun bir parçası olmaktan dolayı zaten meşrudurlar.
Siyasetle uğraşmak başka, siyasi parti kurarak siyaset yapmak başka.
Her vatandaş ya da grup, bir siyaset güderek iktidarı yönlendirmek, siyaseti etkilemek, yolsuzluğa karşı çıkmak hakkına sahiptir. Bu hakkı kullananlara nasıl vatan haini dersiniz?
Mücahit Bilici’nin dediği gibi:
“Cemaat’ın siyasetinde bir meşruiyet sorunu yok… Mesela Fethullah Gülen’in bir gün uyanıp ‘memleket iyiye gitmiyor, ey vatandaşlar yolsuzluk kötüdür’ demesi ile savcıların harekete geçmesi bile meşrudur… Yani bir dinî liderin veya siyasi fikrin insanları etkilemek istemesi, onları devlette yer almaya teşvik etmesi meşrudur. Bunda başarılı olduysa eğer ve siz bundan memnun değilseniz, toplumun bir başka kısmı olarak, o zaman bununla mücadele etmenin yolu o makamlarda yer almaya çalışmaktır.”
Yani toplumun bir kesimini sadece toplumun bir bölümüne hitap etmeye, sadece belli işleri yapmaya, sadece belli alanlara hapsetmeye hiç kimsenin hakkı yoktur, olamaz.
Yani, insanlar arasında şöyle bir ayrımcılık yapılamaz, böyle bir koalisyon kurulamaz:
“Siz sadece ahiret işleri ile uğraşın. Başka bir şeye karışmayın. Biz sizi yönetelim, üzerinize vergi salalım, ne yapacağınızı söyleyelim…”
Oldu, başka bir emriniz!
Ancak ucu kendine dokununca harekete geçiyorlar…
AKP, 17 Aralık yolsuzluk operasyonu sonrası TBMM’de çatır çatır yasa çıkarıyor!
Hızla, apar topar, yangından mal kaçırır gibi…
Sicilde, MİT müsteşarı için, kişiye özgü yasa çıkarma da var.
Hükümeti yasama organını bu kadar hızlı ve pratik çalıştırmaya sevk eden sebep ancak ucu kendisine dokunan bir durum olursa oluyor.
Yeni ittifaklar kurmaları gerektiği ortaya çıkınca özel yetkili mahkemeleri kaldıran yasayı Meclis’e getirdiler.
Aynı şekilde yıllardır herkes uzun tutukluluk süresinden dert yanar, ama hiçbir şekilde bunu düzeltmeye yanaşmazlardı. Ama şimdi yeni ittifaklar adına uzun tutukluluk süresini indiriyorlar. Böylece Ergenekoncular’ı dışarı çıkaracaklar. Terörle mücadele yasasını da değiştiriyorlar.
Uluslararası tepki olmasaydı HSYK’yı Adalet Bakanı’na bağlayan yasa çıkıyordu. Genel Kurul’dayken askıya alındı, yoksa bu ülkede yaşayanların tepkileri önemsendiğinde değil.
Mesela şu internete sansür yasası…
Hatırlıyor musunuz, Deniz Baykal ile ilgili kasetler internette yayınlandığında, ki üzerinden yıllar geçmiş olmasına rağmen, internette özel hayata ilişkin yayınlarla ilgili yasaklayıcı bir düzenleme yapmadıkları gibi kaseti yayınlayanları da bulmadılar.Ama yolsuzluk operasyonundan sonra suçlamalarla ilgili yayınlanan kasetler ve tapelerden sonra apar topar internete dair özel hayat yasası çıkardılar, ki ne yasa?
Bakan Lütfü Elvan “Biz apar topar yasa çıkarmıyoruz” dedi ama neden daha önceki özel hayata müdahele olaylarından sonra bu kadar hızlı hareket etmediklerini açıklamadı.
Palavra… Palavra… Palavra…
Arkadaşım, kardeşim, dostum… Müslüman adamlarsınız. Bazılarınızın Müslüman sakalları bile var.
Yaşınızı başınızı da almışsınız. Çocuk da değilsiniz. Boyunuzca çocuklarınız var Amerikalar’da tahsil eyleyen.
Bazılarınız şeyh konumundasınız. Müritleriniz var. Bir yerlere aidiyetleriniz var.
Utanmıyor musunuz yalan olduğu çok net olan bilgileri köşe yazısı diye millete kakalamaya.
Adamın birisi, “17 Aralık operasyonundan sonra Cemaat Sabah-ATV-Takvim’e el koyacaktı” diye yazdı. Bu cümlenin devamını da bir başkası yazdı. “El koyulan bu yayınların başına da Ergun Babahan getirilecekti.”
Kuldan utanmadığınızı biliyoruz da Allah’tan da mı korkmuyorsunuz?
Nasıl olacaktı bu el koyma işi? Neye dayanarak, bi de açıklasanız?
Vurur geçerim mantığı iyice çamura yatıyorsunuz ya… Size diyecek bir şey bulamıyorum.
Sandıktan çıktıktan sonra kim takar Şeyh Edebali’yi…
Cümle aynen böyle. “Eğer seçimlerden birinci parti çıkarsak bu iktidar dürüsttür.”
Bu sözü söylememek için asıl sebep seçim sandığının sadece bir seçim sandığı olduğu, çamaşır makinesi olmadığı gerçeğidir.
Öyle kabul edilse bile, sandıkta deterjan gözü yoktur!
Bu mantık, yağmur nereye yağarsa çamaşırları oraya taşımaktan başka bir şey değil.
Sandığın da bir hukuku var. Sandıktan çıktıktan sonra da başka bir hukuk var. Hatta sandıktan çıktıktan sonra daha bir dikkatli olmak gerekiyor ki, onu da bize Şeyh Edebali söylüyor:
“Ey Oğul! Bundan sonra (yani sandıktan çıktıktan sonra) öfke bize; uysallık sana...”
Desenize böyle konuştuklarına göre “sandıktan çıktıktan sonra kim takar Şeyh Edebali’yi…"
İyi de bu sözler, benden başka seçeneğiniz yok kibrinin söylettiği söz değilse nedir peki?
Eğer sadece sandık yetseydi, Meclis’ten apar topar bunca yasa çıkarmaya gerek kalmazdı değil mi?
- tarihinde hazırlandı.