Cemaat olmak

Cemaat olmak, aynı duygu, aynı düşünce, aynı ideal, aynı gaye ve aynı ülkü etrafında birleşmek demek. Hayatını bu çerçevede programlayabilen fedakâr fertlerden oluşur cemaatler. Bu tarif içine girmeyen kitlelere cemaat diyebilmek zor görünüyor. Hangi maksatla bir araya geldiğini bilmeyen topluluklar, o maksada matuf bir hareketin, bir gayretin içinde olmayan kitleler cemaat olamazlar. Maksadımız meselenin sosyolojik tarifleri üzerinde tartışmak değil elbette. Sadece inandığımız ve bildiğimiz hakikatleri paylaşmak istiyoruz.

Cemaat, ahir zamanın maneviyatı eriten ve öğüten dalgalarına karşı koruyucu bir sed ve siperdir. Ferdi yaşanan bir Müslümanlıkta insanın pek çok yanlışları, eksikleri, kusurları olabilir. Buna karşılık cemaatleşmede bu ihtimal daha azdır. Ayrıca ferdi yaşayanlar cemaate açılan ve lütfedilen nurani atmosfer ve iklimlerden de mahrum kalırlar.

Cemaatte müşterek hareket vardır ve olmalıdır. Ve yine cemaatte istikamet ve isabet şansı daha fazladır. Zira bir yanda elli-yüz veya duruma göre daha çok insanın düşünce çilesi ve ona gelen bereket, diğer yanda dahi bile olsa tek başına bir insanın karihası... Bu ikisi kıyas bile edilemez. Bu sebepledir ki Allah her zaman cemaat ile beraberdir. Nebi’nin (sallallahu aleyhi ve sellem) beyanıyla: “Allah’ın eli, cemaat ile beraberdir.”

Bediüzzaman Hazretleri’nin muhteşem kıyasıyla söyleyecek olursak, iki fert ayrı ayrı olduklarında 1’i aşamazken yana yana gelince “11” olur. Üç ayrı “1” yan yana gelince “111”e ulaşır. Şimdi basitçe rakam oyunlarıyla ifade etmeye çalıştığımız bu durumu, karanlıkta elinde meşale tutan bir kişinin meydana getireceği aydınlıkla,11 ya da 111 kişinin meydana getireceği aydınlığı mukayese ederek düşünelim! Bir hazineyi, bir yükü kaldırmada da aynı durum söz konusudur. Buna bir de pazu kuvvetinin yanında kabiliyetlerin, ilmin, idrakin ve düşüncelerin ittifakının eklendiğini düşünecek olursak, cemaatte nasıl bir kuvvet olduğunu daha iyi anlarız. Ayrıca işin içinde bir de gaye ve ideal birliği, cehd ve azim müşterekleri varsa, işte o zaman gerçekten topların sindiremeyeceği ölçüde gürül gürül ses getiren hüşyar yüreklerin gücü bütün ihtişamıyla ortaya çıkar.

İnsan cemaatte iç âlemleri, ruh ve kalplerinin hayat dereceleri çok ulvi olan kardeşler bulur. Simalarında melek çehrelerini müşahede edebileceğimiz arkadaşlardır bunlar.  Onların şefkat, merhamet ve nurdan tebessümlerle süslenmiş aydın bakışları altında biz de nurlanırız. Yanlarında tarifi zor bir huzur ve mutluluk duyarız. İlk defa görsek de kırk yıllık arkadaş gibi kucaklarız birbirimizi. Günah işlemek, harama girmek bu manevi atmosfere ihanet gibi gelir içimize. Bütün bunları düşündükçe şeytanın aldatmalarına ve günahlarının yıkıcılığına karşı nasıl bir atmosfer içinde bulunduğumuzu daha iyi anlarız. Bu atmosfer içinde kalp ve iradelerimizin fer ve kuvvetinin arttığını duyarız. Adeta zülcenaheyn, yani iki kanatlı, çift yönlü bir kuvvete sahip olduğumuzu hissederiz.

Hz. Bediüzzaman’ın yaşadığı devirde cemaat çok önemliydi. O kadar ki, onun kazanına atılan her şeyin buharı “cemaat” diye tüterdi. Mesela, “Mesihiyet”, “Mehdiyet” diyene O, “Şahs-ı manevi” diye cevap verirdi. O kadar ki şahsıyla temsil edilen hakikatler için bile “Şahs-ı Manevi” diyerek kendini geri çeker ve hep “risalelerin bir tercümanı” olarak görünmeye çalışırdı.

Asrımız, şahs-ı manevi ve cemaat asrıdır. Muhterem Fethullah Gülen Hocaefendi’nin ifadeleriyle, “Bugün, Abdülkadir-i Geylani gibi gavslar, ferd-i feridler de olsa, tek başlarına büyük muvaffakiyetler elde edemezler. Cemaate gelen lütuflar, ferdlere gelenden çok farklıdır. Dolayısıyla vifak ve ittifakı korumak, hizmet adına önemler üstü önem arz eder.”

İslami cemaatlerden herhangi birine dâhil her ferd manevi bir şirketin üyesi demektir. Yani ferd bu konumuyla cemaate ait bütün sevaplara iştirak etmiş olur. Onun ferdiyette kaldığı hususlar sadece günahlardır. Hâlbuki sevaplar nuranidirler; aynen başkalarına da yansırlar. Böyle bir neticeyi elde etmek için de kişinin, cemaat şuuru adına ciddi bir niyet ve safveti taşıması şarttır. İnsan bu şuurla ve onun pratiğe dökülmesiyle sınırlı imkânlarıyla sınırsızı yakalar. Sonsuzu yakalamak ancak sonsuz ibadetle mümkündür. Ama ferdi planda bunu elde etmeye kimsenin gücü yetmez. Öyleyse cemaatle gelen bu bereketin kıymet ve değeri çok iyi bilinmelidir. Bu ilahi bir nimettir ve kendi cinsinden şükür ister. Bu işin şükrü ise daima cemaat çizgisinde kalmaya gayret sarf etmektir.

Cemaat olma kollektif şuura ulaşmakla elde edilir. Kollektif şuur, ferdi kendi yapısı içinde eritir ve onu çok buudlarından bir buud haline getirir. Artık orada mutlak ferd yoktur, cemaat vardır. Burada bireyselliği öldürmek, kişi hürriyet ve iradesine ipotek koymak değildir maksat. Bazılarının iddia ettikleri gibi “aklı, fikri kiraya vermek” anlaşılmamalıdır bu ifadelerden. Tam tersine ferdi düşüncenin külliyet kesbetme zeminidir cemaatler. Kişinin ferdi düşünce ve tavrının heyet tarafından kabulüyle hayata geçebileceği büyük bir zemindir. Herkes fikrini söyler, kendini ifade eder ve ortak aklın neticesinde çıkan karara herkes tabi olur. Neticede orada benimsenen karar da bir ferdin kararıdır.

Bu uygulama sadece cemaatlere has değildir. Aileler, şirketler, sosyal kuruluşlar vs tamamı ortak aklın ortaya koyduğu kararlarla yürürler. Bu durumda ferd cemaatleşmiş, cemaat de adeta tek bir ferd haline gelmiş olur. Böyle bir atmosferde yapılan ibadetler bütünüyle aynı havuza akar. Cemaatin şahs-ı manevisi, manevi mertebelerde hızla gider ve zirvelere yükselir. Hiçbir ferdi ibadet kişiyi bu zirvelere bu kadar kısa zamanda yükseltemez.

Pin It
  • tarihinde hazırlandı.
Telif Hakkı © 2025 Fethullah Gülen Web Sitesi. Blue Dome Press. Bu sitedeki materyallerin her hakkı mahfuzdur.
fgulen.com, Fethullah Gülen Hocaefendi'nin resmî sitesidir.
Yükleniyor ...