Hepimiz Cemaatiz

Hepimiz Cemaatiz

Varlık ve zaman arasındaki ilişkide bize düşen rol, karşılaştıklarımıza atfettiğimiz değer üzerinden gösterebildiğimiz var olma biçimidir. Bu, bizim varlık iddiamızdır. Bu var olma biçimi, biz hakkındaki en temel yargıyı verir. Kimileri zamanın getirdiğine, doğru idrak kodlarıyla karşılık verip, var olmanın gereğine uygun bir yaşam ve varlık biçimi sergilerken, kimileri de zamanın içinde tepkisel olarak nitelikli tavır biçimlerinden mahrum yaşam sürerler. Böylelikle zaman içinde bazıları var olmakla ve bazıları da hiçlikle anılır. Bu öyle bir varlık ve hiçlik durumudur ki, kelime anlamıyla mahdut zamanlara özgü olabileceği gibi sonsuzluk içinde mutlak bir karşılığı da olabilir. Yani aslında zaman, getirdikleriyle biz hakkındaki yargıların yeniden tanımlanmasına ve böylelikle, her bir insan teki olarak var veya yok olma serüvenimizin önce yeryüzünde ve sonra sonsuzluk içinde yeniden dağılımına neden olmaktadır. Buna kader kaleminin yeryüzündeki tecellisi de diyebiliriz...

Türkiye hızla derin ve sorunlu yalnızlığına sürüklenirken, bazıları saltanat saraylarında, zulüm ve kişiliksizlikleriyle hiçliğe ve bazıları da zor zamanları doğru okuma biçimiyle var olma iddiasına yelken açıyor. Zamanın bu trend değiştiren dönemlerinin sonunda ayakta kalabilenler, olup biteni doğru okuyabilen veya kadere doğru iman etme biçimine sahip olanlar olacaktır. Bu tekvini bir kanundur ve ispatı da zamandır. Şüphesiz bu zor zamanlarda var olma iddiasında bulunmak yürek ister, ama hadiselerin tazyikinden kurtulabilme reçetesine sahip olanlar, bu şedit hengâm ve hengâmede ayakta kalır. Buna göre olanların iki yüzü var. Bir, Erdoğan'ın saltanat inşasından yana var olma iddiasında bulunmak. İki, bu saltanat inşasındaki zulme karşı olarak var olma iddiasında bulunmak. Mutlak anlamda varlık olarak aldığımızda paradoksal olarak, ilk var olma biçimi hiçlik ve fakat, dendiği gibi Cemaat tamamen tasfiye olsa bile ikincisi var olma biçimi de varlık anlamına gelecektir. Bireysel anlamda herkesin kendi var olma sorunu ise, kimin hangi safta yer aldığı veya hâlâ zaman varken alacağında gizli.

Bu anlamda Türkiye, nitelikli bir var olma biçimi geliştirdi. Gerektiği için ‘hepimiz Hrant', vakti geldiği için ‘hepimiz gezi' olmuştuk. Gerektiği için hepimiz ‘yetmez, ama evet' demiş, zamanı geldiği için on binlerce ülke insanının ölümüne rağmen, ‘demokratik açılımı' desteklemiştik. Bunlar, insani duruşlar olarak, var olma iddialarıydı. Varlığımızın gerekleriydi. Ama bugün farklı bir versiyonla karşı karşıyayız. Devlet canavarının tüm gücüyle yok etmeye çalıştığı bir insanlık durumuna karşı var olma iddiası sergilemede zaaf yaşıyoruz. Çünkü şimdi devlet, sadece zorbalığını kullanmıyor. Bu yok ediş için güç toplamak adına, devlet kaynaklarını peşkeş çekiyor, basın ve medya unsurları gibi kullanışlı araçları ele geçiriyor, kendinden yana propaganda yapacak yeni sosyal yapılar üretiyor. Yetmiyor, fiyatı olan herkesi satın alma peşinde koşuyor. Nitekim başarıyor da.

Bugüne kadar olanlardan anladığımız kadarıyla, Erdoğan, kafasındaki Yeni Türkiye'yi inşa etmekte kararlı. Yine artık açıkça anlaşıldığı gibi bu Yeni Türkiye'de Erdoğan mutlak güç sahibi olmalı ve geri kalan herkes ve her şey ona boyun eğmeli. Dikkat edin, yoldan geçerken bir kafeden elinde sigarayla kendisine laf atan birine bozulup; Cumhurbaşkanı geçiyor, elinde sigarayla konuşuyor, diyerek tepki veren ve etrafındakilere bunun önüne geçilmesi için talimatlar yağdıran birinden söz ediyoruz. Kimse onunla böyle konuşamamalı. Hiç kimse onun bulunduğu ortamlarda, konuşmasını uzatmamalı, onun hilafına laf etmemeli. Merkez Bankası ve Anayasa Mahkemesi dahil olmak üzere hiçbir devlet içi yapı, ondan bağımsız olmamalı, buralarda görev yapanlar, sözlerine dikkat edip, hadlerini bilmeli. Çünkü Erdoğan'ın Yeni Türkiye'sinde hiçbir demokratik kurum, O'nu yeni sarayına taşıyan seçimlerin üzerinde olmamalı... Değilse, herkes, devletin zorba gücünün gadrine müstahaktır. Cemaat, bu anlamda en büyük engel ve Yeni Türkiye'nin devlet zorbalığına müstahak görülen ilk kurban. Çünkü Cemaat ve üyeleri, bizzat Erdoğan'ın demesiyle, Türkiye düşmanı dış güçlerle birlikte kendi hükümetini devirmek isteyen işbirlikçi, vatan haini, haşhaşi, sülük vs. gibi nitelikler barındıran eşine rastlanmamış bir düşman. Halbuki, Cemaat hakkında Erdoğan ve ekibinin, yüksek telden seslendirdiği ne varsa (benim takip edebildiğim kadarıyla hepsi) yalan. Dolayısıyla iftira. Lafı hiç gevelemeden söylersek, Erdoğan ve inisiyatifindeki devlet ve gittikçe devletleşen özel ve özerk sosyal alanlar ve bunları tutan insanlar, yalan ve iftira ile bir grup ve üyelerinin var olma hakkını elinden almaya, onu devlet zorbalığı ile yok etmeye çabalıyor.

Doğal olarak bu süreçte, zulme karşı var olma iddiası olarak ‘hepimiz Cemaatiz' demek ve bunun peşinden gitmek zor iş. Ama zor zamanda var olmayı kaçırırsak, zamanın geri kalan kısmında bir insani varlık biçimi olarak var olamayacağımız da aşikar. Ayrıca şimdiki durum, bir gönüllülük değil, zorundalık gerektiriyor. Çünkü bu, bir Cemaat olma meselesi değil, kelimenin gerçek anlamıyla var olma meselesi. Eğer bugün iradi olarak olmazsak, vakti geldiğinde kaçınılmaz olarak ‘hepimiz Cemaat' olacağız. Zira bir kez sarayları, soytarıları ve paralı askerleriyle kuşanmış saltanat geldikten sonra, geri kalan her şey onun boyunduruğu altında olmayı kabul etmedikçe kaçınılmaz olarak Cemaat olacaktır. Bu metaforik anlamıyla, kabul etsek de etmesek de Yeni Türkiye altında hepimiz cemaatiz. Yeni Türkiye'de canavar devlet (Leviathan) hortlamıştır ve daha fazla kendi vahşi alanında (jungle) değil, doğrudan yaşam alanlarımızın içinde bir tehdit olmaktadır. Bazen gösterilerdeki çocuk ölümlerinde, maden facialarında, askerlerin ve inşaat işçilerinin ölümlerinde, bazen de kitlelerin, en büyük memleket düşmanı haline getirilmesinde bu canavar, büyük bir iştahla toplumumuzu bir tür vahşet alanına çevirmektedir. Çünkü bu süreçte ölümlerin anlamı trajedi olmaktan çıkıp istatistik halini almakta ve hatta, otoritenin tanrılığı inşasında yaşanan kutsal kayıplar olarak alınmaktadır. İnsan yaşamıyla, otorite inşasında tanrılaştırılan varlığın kutsallığı arasında bir değiş-tokuş yaşıyoruz.

Yeni Türkiye altındaki bu zorbalığa vereceğimiz tepki, bizim ne türden bir nitelikle var olacağımızın göstergesi olacaktır. Zaman, hakkımızdaki yargıyı düştüğünde, varlık veya hiçlikle anılacağız. Belli ki şimdi hepimiz Cemaatiz demedikçe, var olmak mümkün olmayacak. Var olma iddiası için hepimiz Cemaatiz. Bu bizim, hiçlikle değil, varlıkla anılmamızı temin edecek. Bu süreçte tercihini devlet zorbalığından ve yok etmekten yana almış olanlar ise, tarihe kocaman bir hiçlik olarak geçecektir. Ne yaparsanız yapın, harcanmış figürler olarak yazılacaksınız. Kudretle, anın geçiciliğine sığınıp, sahtekârlıklarınızı  şimdilik örtebilirsiniz, ama zaman size hak ettiğiniz değeri verip, kader içinde hiçlikle yazılmanızı temin edecektir. Aynen zaman ve varlık arasındaki ilişkide, tarihe düşülen dipnotlar gibi...

Kaynak: http://www.zaman.com.tr/yorum_hepimiz-cemaatiz_2257566.html

Pin It
  • tarihinde hazırlandı.
Telif Hakkı © 2025 Fethullah Gülen Web Sitesi. Blue Dome Press. Bu sitedeki materyallerin her hakkı mahfuzdur.
fgulen.com, Fethullah Gülen Hocaefendi'nin resmî sitesidir.