Bir Madagaskarlı niçin Türkçe öğrenir?

Bir Madagaskarlı niçin Türkçe öğrenir?

Doç. Dr. Zekeriya Başkal Zaman Gazetesi'nde yayınlanan makalesinde "Bir Madagaskarlı, Tanzanyalı ya da Gürcistanlı, sevgiye rağbet ettiği, özündeki bir şeylere karşılık geldiği ve bu öze ulaşmanın bir aracı olarak gördüğü için Türkçe öğreniyor. Türk okulları, insanlara bin farklı formda ama hep aynı içerikte, cilası, görüntüsü sevgi olan bir ayna tutuyor. Görüntüyü oluşturan özü görürsek öğretmenlere hayran olan velileri, Türkçe defterini yastığının altına koyup uyuyan çocukları anlayabiliriz." diye yazdı.

İşte Zekeriya Başkal'ın o yazısı:

Bir Madagaskarlı niçin Türkçe öğrenir?

Dünyanın dört bir yanındaki çocuklar, bize yepyeni heyecanlar yaşatacak ve bir bahar rüyası gösterecekler. İnsanlığın masum hâli olan çocukların Türkçeleri, sanatçılara taş çıkaran performansları, sarıdan siyaha pek çok rengin Türkçede buluşması, Türk insanının karşılık beklemeyen fedakârlığı bizde bir gönül çağlayanı oluşturuyor ve bu muhteşem çağlayan, hüznümüzü, içe kapanmışlığımızı yer ile yeksan ediyor. Ülkemizin kahir ekseriyeti bu tabloyu alkışlıyor, madden ya da manen destek oluyor. Geçmişte olimpiyat finaline katılanların resmi, bu desteğin en güçlü ve renkli örneklerinden.

Bu güçlü ve gönülden desteğin yanında, okulların açılmasına vesile olan Gönüllüler Hareketinin gündeminde ve niyetinde bir bit yeniği arayan, sadece aramakla kalmayıp kendince bulan ve bulduğunu yedi düvele duyurmaya çalışanlar da yok değil. Gerçi bu iddialar şimdiye kadar aklın, insafın ve vicdanın kabul edebileceği hiçbir suçlama içermiyor. Ancak gazete köşelerinde, televizyonlarda suçlamalarına devam edenler ve insanların zihnini bulandırmaya çalışanlar var.

Oysa yapılması gereken; önyargısız bir şekilde yapılan çalışmaları incelemek, okulları gezip görmek ya da gezip görenlerle konuşmak, bu okulların, bulundukları ülkelerde ve çağımızda hangi ihtiyacı giderdiklerini tespit etmek ve bütün bunlardan sonra olumlu veya olumsuz bir hüküm vermektir. Somut bilgiye dayanmayan, düşünme ve araştırma eseri olmayan yargılar, haksız bir suçlamadan öteye geçemeyecek ve tarihin çöp sepetindeki yerini alacaktır.

Bu yazı, dünyanın çeşitli ülkelerinde açılan okullardaki çocukların neden Türkçeye merak duyduklarını, ailelerin ve yöneticilerin neden bu okullara destek olduklarını ve bu okullarda ders veren öğretmenlerin hangi beklentilerle ya da motivasyonlarla bu işi yaptıklarını anlama denemesidir. Bir gazete yazısının, kapsayıcı ya da nihai olma iddiası yoktur. Sadece mütevazı bir gayrettir.

Dünyanın dört bir yanında açılan okulların sevilmesinin ve bulundukları ülkelerde tutunmasının sebeplerinden biri, okulların, insanlara Soğuk Savaş döneminin kutuplaşmasından uzak, Batı medeniyetinin sömüren ve sömürülen ikileminin dışında, barışa ve insanların iyi de olabileceğine dayanan bir söylem sunmalarıdır. Evet, okullar, öğrencilere ve velilere sevgiye dayalı bir dünya sunuyorlar. Okullarda çalışan öğretmenlerin düşüncesini "Dünyanın mayası sevgidir. Dünya bir gün kayıp o eksene ulaşacaktır." şeklinde iki cümleyle ifade edebiliriz.

Peki, öğrenciler ve veliler buna nasıl karşılık veriyorlar? Okullara kendi okulları gibi sahip çıkarak, öğretmenleri bağırlarına basarak ve kendi tarihlerinden ve kültürlerinden okulların vurguladıkları noktalara uygun bir söylemi öne çıkararak. Türk okullarına giden öğrenciler, kendi tarihlerindeki, kültürlerindeki barışçı ögeleri fark edip öne çıkarıyor ve bunlara dayalı bir gelecek kurmayı arzuluyorlar.

Bu söylemin öne çıkarılmasına, hasbelkader katıldığım olimpiyat seçmelerinde şahit oldum. Örneğim, 18 yaşındaki Gürcü öğrenci Guram Emiridze'nin yazdığı "Sosyal, Kültürel ve Ekonomik Bağlamda Gürcistan-Türkiye İlişkileri" başlıklı metinden. Başlığın, delikanlı gözüpekliğini bir tarafa bırakırsak, öğrenci yazıya bir hikâyeye gönderme yaparak başlamış. Hikâye, Gürcü edebiyatının önemli isimlerinden biri olan Vaja Pşavela'nın Aluda Ketelauri adlı eserinden.

Hikâyenin biri Müslüman, biri Hıristiyan iki kahramanı var. Bu iki kahraman karşılaşır ve savaşa tutuşurlar. Mücadeleyi Hıristiyan Aluda kazanır, Müslüman kahraman Mutsal, âdet gereği tüfeğini Aluda'ya teslim eder ve aldığı yaralar neticesinde ölür. Ancak mücadele sırasında Müslüman düşmanının erdemlerine hayran kalan Aluda, yaptığı işten son derece pişmandır.

Hikâyenin devamını ve yorumunu Gürcü öğrenci Guram Emiridze'nin yazısından virgülüne dokunmadan okuyalım:

Söz konusu hikâyeyi bütün Gürcüler çok iyi bilmektedirler. Kendi döneminde gelenek ve göreneklerine bağlılığı ile tanınan, hatta birçok defasında öldürmüş olduğu kişilerin kafaları ile evine dönen Aluda'ya bir şeyler olmuştur. Yaşadığı olay karşısında aynı tutumu devam ettiremeyen Aluda, bölgesinde büyük bir hayretle karşılanmıştır. Düşmanında görmüş olduğu güzellikler karşısında gelenek ve göreneklerini bir elinin tersiyle iten Aluda, bu insanî tutumuyla Tanrıya bir adım daha yaklaşmıştır. Kabilesinde yabancı muamelesi gören Aluda, yöre halkına seslenerek, şu manidar sözleri ifade etmektedir:

Bize göre, bu dünyada sadece biz varız
Analar sadece bizi mi doğuruyorlar
Cennet sadece bizim için yaratılmış
Cehennem ateşi sadece bizden olmayanlar için halk edilmiş.
Hep bu şekilde düşünüyoruz
Biraz kafa yormak lazım
Yeryüzünde tek doğru söyleyen bizler miyiz?

Her insan, yetişme tarzına, beklentilerine, çevresine, başkalarının ona karşı olan tutumuna göre geçmişteki olaylardan bir şeyler alır ve bir dünya inşa eder. Türk okullarının öğrencileri, bu okullara çocuklarını yollayan aileler, inşa sürecinde bir arada insanca yaşamakla ilgili ögeleri seçiyorlar. İnsanın doğası bir ayna gibidir, karşıda ne görüyorsa onu yansıtma eğilimindedir. Türk okulları, bu insanlara bin farklı formda ama hep aynı içerikte, cilası, görüntüsü sevgi olan bir ayna tutuyor.

Türkçe, bu görüntünün ifade aracıdır. Görüntüyü oluşturan özü görürsek öğretmenlere hayran olan velileri, Türkçe defterini yastığının altına koyup uyuyan çocukları anlayabiliriz. Arapça, İslam'ın; Fransızca, 19. yüzyılda sanatın; İngilizce, bugün teknolojinin dilidir. Türkçe ise 21. yüzyılda sevginin ve barışın dili olmaya adaydır.

Yazının başlığında sorduğumuz soruya tekrar dönecek olursak, bir Madagaskarlı, Tanzanyalı ya da Gürcistanlı, sevgiye rağbet ettiği, özündeki bir şeylere karşılık geldiği ve bu öze ulaşmanın bir aracı olarak gördüğü için Türkçe öğreniyor. Dünyanın her yerinde insanlar, Türkçede hırslarına hitap eden emperyal bir gelecek değil, Yunus'un "bunca varlık var iken gitmez gönül darlığı" diye eleştirdiği bir madde uygarlığı değil, her insanın özünde olan sevgiyi buluyor ve buna sarılıyor. Bu sarılma hem öğrencilere ve ailelere, hem de bunu hazırlayan esnafa ve öğretmene zevk-i ruhanî, ibadet neşvesi, sevginin sihirli tılsımı dediğimiz tarifi imkânsız bir haz veriyor. İşte bu neşedir Kayserili esnafı da, Kaleiçi'ndeki bar sahibini de, Kenya'daki öğretmeni de, Afrika'daki öğrenci velisini de beklenmedik ve kâr-zarar hesabıyla açıklanamayacak fedakârlıklara sevk eden ve olimpiyatlarda gördüğümüz muhteşem tabloların oluşmasına katkı sağlayan nedenlerden biri.

Kaynak: http://www.zaman.com.tr/yorum_bir-madagaskarli-nicin-turkce-ogrenir_2222160.html

Pin It
  • tarihinde hazırlandı.
Telif Hakkı © 2025 Fethullah Gülen Web Sitesi. Blue Dome Press. Bu sitedeki materyallerin her hakkı mahfuzdur.
fgulen.com, Fethullah Gülen Hocaefendi'nin resmî sitesidir.