Kanaat

Elindekine râzı olup daha fazlasına göz dikmeme, mâlik olduğu şeye rıza göstermeyi tükenmez bir hazine bilip "biraz daha, biraz daha" demeden, verileni gönül hoşnutluğuyla karşılayarak, hırs ve açgözlülükten uzak durma gayreti içinde bulunma, hususiyle de başkalarının nâil oldukları nimetlere imrenmeme mânâlarına gelen kanaat; hem hadisçilerin, hem fukahanın, hem ahlakçıların, hem de sofîlerin üzerinde ısrarla durdukları fevkalâde önemli bir konudur.

Aslında, birbirinden farklı gibi görünen değişik alanlarla alâkalı mülâhazalar şu türden bir birleşik noktaya ircâ edilerek özetlenebilir: Şöyle ki; bu farklı sistemlerin hemen hepsinde "kanaat" kelimesinden anlaşılan husus hemen aynı gibidir.

Mâlâyâniyâtı terk etmek.. gönlün Cenâb-ı Hak'la alâkasına mâni olacak her şeyden uzak durmak.. beden ve cismâniyetimize bakan yanı itibarıyla dünya ile münasebetlerimizde dikkatli olmak ve kesben olmasa da kalben dünya ve mâfîhâ ile aramızdaki mesafeyi korumak.. Hakk'ın takdirine rıza gösterip mazhariyet ne olursa olsun her şeyi câna safâ bilip şükranla gürlemek.. kendini az yeyip az içmek ve az uyumaya alıştırarak hayatını rabbânîlik mülâhazalarına bağlı sürdürmek.. tenperverlik, makam-mansıp duygusu ve ikbal hırsı gibi hususlara karşı sürekli kapalı kalmaya çalışmak.. her zaman îsâr ruhuyla hareket ederek başkalarını yaşatmayı, şahsî yaşamanın önünde tutmak.. dünyevî muvaffakiyet ve mazhariyetlere "tahdîs-i nîmet"e vesile olmaları ötesinde hiç mi hiç değer vermemek.. elde ettiği imkanlarla asla şımarmayıp, kaybettiği şeylerden ötürü de tasalanmamak.. imkanları ölçüsünde eldeki mevcutla hep mefkud avlama peşinde olmak.. bütün nefsânî istek ve arzularını "sanki yedim", "sanki giydim", "sanki yaşadım"... mülâhazalarıyla savmaya, daha doğrusu kontrol altına almaya çalışmak... gibi konular, farklı farklı ad ve unvanlarla da olsa kanaat adına hemen bütün ekollerce üzerinde durulagelen hususlardandır.

Hak erlerinden bazıları kanaati, dünya işlerinde yeterli ölçüde gayret göstermenin yanında, arzu ve isteklerini sürekli tesvîfe bağlayıp "Adam, bugün olmasa da yarın olur" deme, âhiret işleri ve Hak rızasında ise acele edip hırs gösterme, din ve diyanet mevzuunda onu, bitip tükenme bilmeyen bir cehd ü gayretle sürekli kalbî, fikrî, ruhî ve hissî heyecan şeklinde yorumlamışlardır ki; Hazreti Rûh-u Seyyidi'l-Enâm'ın (aleyhi ekmelü't-tehâyâ)

"اَلْقَناَعَةُ كَنْزٌ لاَ يَفْنَى" beyanlarıyla ifadelendirdiği, kanaatin bitip tükenme bilmeyen bir hazine.. "اِرْضَ بِمَا قَسَمَ اللّٰهُ تَكُنْ أَغْنَى النَّاسِ" fermanlarıyla ortaya koyduğu kısmete rıza esprisi çerçevesinde bir gönül zenginliği.. ve "عَزَّ مَنْ قَنِعَ ذَلَّ مَنْ طَمِعَ" hikmet edâlı ifadesiyle de kanaatin insanca yaşama konusunda biricik yol olduğunu vurgulaması da yukarıdaki mülâhazaların esasını teşkil etmektedir.

Bazı hak dostları ise kanaati; belâ ve musibetlere, ibadet ü tâate karşı sabır nev'inden farklı bir sabır türü olarak ele almış ve hayvânî, cismânî, nefsânî arzulara karşı iradenin hakkını verip, devrilmeme, eğilmeme, hep dik durma şeklinde yorumlamışlardır ki; bu anlayışa göre kanaatin; meşrû dairedeki zevk ve lezzetlerle iktifâ edip, haramlara karşı hemen her zaman kapalı kalma şeklinde olanına "iffet"; başa çıkılmaz ve aşılmaz gibi görülen dâhiyeleri aşma istikametinde sergilenen performansa "şecaat"; şiddet, hiddet ve öfkesini bastırma konusundaki azim ve kararlılığa "hilm"; iç içe değişik sıkıntılarla kuşatılıp muzaaf ızdırarlar yaşadığı demlerde dahi paniğe kapılmadan dimdik durabilmeye "irade gücü ve vicdan enginliği"; yeme, içme ve sâir levâzımât-ı beşeriye konularında fuzûliyattan kaçınıp hep itidal içinde bulunmaya da "zühd" demişlerdir.

Ayrıca kanaat, kanaatkârlığa kilit­li insan açısından da şöyle bir taksime tâbi tutulmuştur:

  • Allah'ın verdiği nimetlere râzı olup, başkalarının farklı mazhariyetlerine göz dikmeme ki, bu bir avam kanaatidir.
  • Zikr u fikri her şey sayarak, insanı Allah'a ulaştıran yollarda yürümeyi en büyük mazhariyet kabul edip onunla yetinme ki, bu da bir havas kanaatidir.
  • Vicdanının derinliklerinde her zaman rü'yet ü rıdvânı duyup böyle bir duyguyla oturup kalkma; her zaman "حَسْبِيَ اللّٰهُ" mülâhazasıyla yaşama ve hep "حَسْبُنَا اللّٰهُ" soluklama ki, bu da haslar hası kanaatidir.

Derecesine göre böyleleri sürekli maiyyet peşindedirler ve Hak'tan başka her şeye karşı o kadar kapalıdırlar ki, karşılarına Cennetler, hûriler, gılmanlar dahi çıksa, Yûnus diliyle "Bana Seni gerek Seni" der hep o ebedî mihraplarına yönelirler; yönelir ve her zaman en derin aşk u heyecan hisleriyle inlerler. Bâzı işârî tefsirciler, "فَلَنُحْيِيَنَّهُ حَيَاةً طَيِّبَةً" (16/96) âyetinin müfâdını, "لَيَرْزُقَنَّهُمُ اللّٰهُ رِزْقًا حَسَنً" (22/58) fermanının özündeki bişâreti ve "إِنَّمَا يُرِيدُ اللّٰهُ لِيُذْهِبَ عَنْكُمُ الرِّجْسَ أَهْلَ الْبَيْتِ..." (33/33) beyan-ı sübhânîsindeki işareti kanaatle yorumlamış ve onu kalbî, ruhî hayat açısından insanın mü'mince bir yörüngeyi bulmasının en önemli bir vesilesi saymışlardır.

Burada hukemâ-yı islâmiye diyeceğimiz Müslüman hakîmlerin düşüncelerine işaret etmede de yarar var: Onlara göre Allah, beş hususu diğer beş şeyle irtibatlandırmış ve âdeta sebep-sonuç münasebeti içinde birini diğerinin vesilesi kılmıştır. Ezcümle: Aziz olarak yaşamayı (izzet), ibadet ü tâate; zillet ve perişaniyeti, nefis ve hevâ güdümünde ömür sürmeye; heybet ve mehâbeti, seherî olma ve geceleri ihyâ etmeye; hikmeti, az yeyip az içme ve az uyumaya; müstağnî ve onurlu yaşamayı da kanaate bağlamıştır. Bu esaslara binaen, Hakk'a kul olanın, kula kul olması; nefsini kontrol altına alanın, zillet yaşaması; gecelerde hep Hakk'a müteveccih bulunanın, halk nezdinde hor ve hakir görülmesi; yeme, içme ve uyuma gibi hususlarda disiplinli yaşayan birinin, irfan ve hikmetten mahrum kalması; kanaatkâr olanın da Hak'tan başkasına yönelmesi.. yönelip tese'ül ve tekeffüflerle halka yüz suyu dökmesi çok görülmemiştir. Böyleleri, hemen her zaman acz u fakr, şevk u şükür kanatlarıyla şahlanmış ve hep Hakk'a müteveccih yaşamışlardır.

اَللّٰهُمَّ اجْعَلْناَ مِنْهُمْ وَمِنْ عِباَدِكَ الْمُخْلِصِينَ الْمُخْلَصِينَ الْمُتَّقِينَ الرَّاضِينَ الْمَرْضِيِّينَ الْمُحِبِّينَ الْمَحْبُوبِينَ وَصَلِّ وَسَلِّمْ عَلىَ أَشْرَفِ الْخَلْقِ مُحَمَّدٍ وَ عَلَى آلِهِ وَ صَحْبِهِ أَجْمَعِينَ آمِينَ

Sızıntı dergisinin Eylül 2010 sayısında çıkan bu yazıya derginin http://www.sizinti.com.tr/konular/ayrinti/kanaat-eylul-2010.html Internet adresinden de ulaşabilirsiniz.

Pin It
  • tarihinde hazırlandı.
Telif Hakkı © 2024 Fethullah Gülen Web Sitesi. Blue Dome Press. Bu sitedeki materyallerin her hakkı mahfuzdur.
fgulen.com, Fethullah Gülen Hocaefendi'nin resmî sitesidir.