Rüya - vahiy ilişkisi
Hazreti Âişe Validemiz’in ifadelerine göre nübüvvet öncesi Allah Resûlü’nün (sallallâhu aleyhi ve sellem) rüyaları, ayniyle ve sabah aydınlığı parlaklığında tecellî ederdi.[1] Yani bu dönemde Nebiler Serveri’ne rüyasında gösterilen olaylar, güneş gibi ya da eşyanın aydınlık bir ortamda bütün özellikleri ile göründüğü gibi net gösterilirdi. Bu dönem en sağlıklı rivayetlere göre 6 ay kadar devam etmiştir. İhtimal vahyin 23 sene devam etmesi sebebiyle de, bu 6 aylık devreye nübüvvetin 46 parçasından bir parça denilmiştir.[2]
Rüyanın vahiy ile olan münasebetine gelince; İnsanlığın İftihar Tablosu (sallallâhu aleyhi ve sellem), vahyi bazen perdesiz olarak bizatihi Allah’tan, bazen melek vasıtasıyla bazen de perdeli ve tevile muhtaç olan rüyalar ile alıyordu. Bu ise rüyanın, bir yönüyle açık ve sarih vahyin yanında derece ve kıymet itibarıyla 46’da bir parçası olduğunu bildiren ipucu olabilir. Öyle de olsa, meselenin bir diğer yönü vardı ki, o güne kadar gelmiş geçmiş hiçbir peygambere lütfedilmeyen rüyanın, perdeli dahi olsa vahye kapı açması veya vahyin bir parçası olmasıdır.
Evet, Efendimiz (sallallâhu aleyhi ve sellem), halveti, inzivası, tecerrüdü ve konsantresi ile öyle bir zemine çekilmiş; Allah da bu azimli, kararlı insana lütuf kapılarını bütün enginliğiyle açmış, âlemlerden hiç kimseye nasip etmediği nimetlerle onu serfiraz kılmıştır. Onun için Efendimiz’in (sallallâhu aleyhi ve sellem) rüyalarının sabah aydınlığı gibi bütün netliği ile haricî âlemde zuhur etmesine bu gözle bakabilir ve bu çerçevede değerlendirebiliriz.
[1] Buhârî, bed’ü’l-vahy 3 (3); Müslim, îmân 252.
[2] en-Nevevî, Şerhu Sahîhi Müslim 15/21; İbn Hacer, Fethu’l-bârî 12/367; el-Aynî, Umdetü’l-kârî 1/44, 24/131.
- tarihinde hazırlandı.