Ülfet ve Metafizik Gerilim
Ülfet, insanın bir şeye karşı alışkanlık peyda etmesi, sağında, solunda, önünde ve arkasında gördüğü çok orijinal ve harika şeylere karşı lâkayt ve alâkasız kalması demektir. Bir mesele ilk duyulduğunda canlıdır ve alâka uyarıcıdır; fakat bir müddet geçtikten sonra, kafamızda sadece donuk hatları ve kalıplarıyla bir hikâye olarak kalıverir.. kalıverir de ruhumuzdaki ilk mevcelenmeler, heyecan dalgaları, kalb yumuşamaları ve hatta göz yaşarmaları artık birer hayal olur ve çok ciddî meseleler sadece birer formül olarak îfa edilmeye başlanır. Ruha bir kuruluk, bir hamlık ve kabukta dolaşma hâkim olur; öyle ki artık kalbler, kaskatı hâle gelir ve insan da vurdumduymaz olur.
Metafizik gerilim, iç coşkunluğu, aşk, heyecan ve şevk potansiyeli, mânevî duygularımızın daima aktif hâlde bulunması, bizi dine ve ibadetlere sevkedip koşturacak bir güç kaynağıdır. Kalb merkezimizin daima enerjik bulunması, aksiyon ve hamle ruhuyla şahlanmış, canlanmış bir ruh hâlinin kesintisiz oluşu demektir. Ne var ki, zamanla bu canlılık da ülfet ve ünsiyet tozu-toprağıyla perdelenebilir; korlar küllenip, duygu ve latîfeler sönebilir. Ve neticede de tamamen sönme, pörsüme, hatta kokuşma devresine girilebilir.
Ülfet ve ünsiyetle metafizik gerilimin kaybolması, aslında fıtrat ve yaratılışımızın gereğidir. Nasıl vesvesenin gelmesi elimizde değilse, aynı şekilde, çok defa ülfete karşı koymak da elimizden gelmez. Hususiyle imanda mertebe kat'edememiş, kalbî ve ruhî hayatını gerçekleştirememiş kimseler için bu fıtrat kanununu aşmak, oldukça zor ve hatta imkânsızdır...
Bir defasında Hanzala, Hz. Ebû Bekir ile Efendimiz'e gelir ve "Hanzala münafık oldu yâ Resûlallah!" der ve "Senin yanında hissettiklerimi dışarıda hissedemiyor ve her an yanındaki gibi gerilim içinde kalamıyorum." şeklinde açıklamada bulunur. "Bir öyle, bir böyle..." der Efendimiz (sallallâhu aleyhi ve sellem) ve ilâve eder: "Eğer zamanın her parçasında benim yanımda olduğunuz gibi olsaydınız, melekler sizinle musafaha ederlerdi."[1] Her kemalin bir zevali vardır ve kâinatta hiçbir şey kararında değildir.
Dinî hizmetler, ülfete karşı önemli bir sütredir. İnsan hizmetle, sürekli meşguliyetin yanı sıra beklenmedik ilâhî teyidata da mazhar olur ve hep canlı kalır. Böylece, aslında devamı olmayan gelip geçici sarsıntıyı ve ölmüşlüğü aşarak, yeni bir dirilişe muvaffak olabilir. Yoksa bu mânâda bir gayreti olmayan kim olursa olsun, kalbinin katılaşması, gözlerinin kuruması ve ülfet ve ünsiyetle iç geriliminin ve canlılığının kaybolması, dolayısıyla da şeytanın vesvese ve hilelerine kapılıp, günahlarla sol taraftan vurulması her an muhtemel ve mukadderdir.
[1] Müslim, tevbe 12, 13; Tirmizî, kıyame 59; İbn Mâce, zühd 28.
- tarihinde hazırlandı.