İbadet, Ubudiyet ve Ubudet İlişkisi
Bir diğer tevcihle, yukarıda sözü edilen hususların hemen hepsini "İbâdet-i zâtiyye-i mutlaka" ve "İbâdet-i sıfatiyye-i mukayyede" ye ircâ edenler de olmuştur. Bunlardan birincisi; sürekli, Hâlık-mahlûk, abd-Ma'bûd, Görüp-Gözeten, görülüp-gözetilen, münasebetlerinin şuurunda bulunma; duygu, düşünce, tavır ve davranışlar itibariyle hep bu ruhu temsil etme ve hep bu manâya kilitli kalma; ikincisi de, bu icmâli tafsil etme, bu manâyı canlandırma ve bu duyguları, bu düşünceleri irade ile renklendirme diye ifade edebiliriz ki; bu da irade, azim, niyet ve hulûsa göre aşağıdaki bölümlere ayrılır:
Sırf cennet arzu ve iştiyakiyle îfa edilen ibâdetler.
Cehennem korkusu ve endişesiyle yerine getirilen sorumluluklar.
Mehâbet, mehâfet ve muhabbet duygusuyla edâ edilen vazifeler.
Abd-Ma'bûd, Hâlık-mahlûk münasebetlerinin gereği olarak temsil edilen hizmetler..
Bazıları, bunlardan birincilere "Tacirân", ikincilere "Bendegân", üçüncülere "Sâdıkân", dördüncülere de "Âşıkân" demişlerdir. Bir ölçüde bu tasnife ışık tutması bakımından, Râbia Adeviyye'nin: "Ya Rab, kurb-i cemâline yemin ederim ki, ben Sana ne cehennem korkusu ne de cennet arzu ve iştiyakiyle ibâdet etmedim.. ben, Sen Sen olduğun için Sana ibâdet ettim" sözleri oldukça mânidardır.!
- tarihinde hazırlandı.