Vuslat ve Cismani Aşk
Vâsıl, cismanî vuslatlardaki humûdet ve durgunluğun aksine; her zaman bir hareket, temâşâ, teveddüd ve teârüfe programlanmış gibi hep aktiftir. Dolayısıyla da, cismanî aşkların vuslatla ölmesine karşılık, vâsılın kalbî ve rûhî hayatının sonsuzla olan münasebetinde bir süreklilik söz konusudur. Bu öyle farklı bir vuslattır ki, hazzı da, zevk-i rûhânîsi de derinleşerek devam eder ve eren, her an yeni bir vuslata eriyor gibi hep taze taze "şeb-i arûslar" yaşar. Böyle bir vuslatı Nesîmî:
Mekânım lâ-mekân oldu,
Bu cismim cümle cân oldu;
Nazar-ı Hak ayân oldu,
Özüm mest-i likâ gördüm.
Bana Hak'tan nidâ geldi:
Gel ey aşık ki, mahremsin;
Bura mahrem makamıdır,
Seni ehl-i vefâ gördüm…
sözleriyle seslendirir ve zılliyet planında "Kabe kavseyni ev ednâ" payesine göndermelerde bulunur. Böyle bir vuslatta iradenin nisbîlik ve müessiriyeti mahfuz, cezbe çok önemli bir faktördür. Onun bu önemini vurgulama sadedinde öteden beri "ehlullah" arasında: "Cezbetün min cezebetil hakka hayrun min ıbadeti-ssegaleyn" denilerek, cezbe mevhibesinin, ins ve cinnin pek çok ibadetle elde edebilecekleri bir kurbet vesilesi olduğu hatırlatılagelmiştir.
- tarihinde hazırlandı.