Hezimet ve Yıkılışımıza Dair
Zafer zafer üstüne harman ettiğimiz günlerde, bütün bir hasım dünyaya karşı, "inanç-azim" demiş yürümüş, "hasbîlik- yiğitlik" demiş şahlanmış bir ulu millet iken, bizi yükselten bu yüce vasıfları yitirip, iç çöküntülere mâruz kaldığımız günden itibaren, hep düşmanlarımızı güçlü, çalımlı görmüş ve kendi irâdemize kement vurmuşuzdur.
Malazgirt’ten İstanbul’un fethine, Çaldıran’dan Mohaç’a kadar, tarihin sînesine serip boy boy teşhir ettiğimiz bilumum zaferlerimiz, hemen bütünüyle inanç ve azmin kolları arasında gerçekleşmişti. Buna karşılık, her türlü sarsıntı ve hezimetlerimiz de bir kısım zaaflarımızın bağrında gelişip durmuştu. İç çöküntülerimiz artıp, zaaflarımızın bir girdap hâlini almasıyla, irâdemiz bütün bütün felç, ruhumuz da esir oldu. O günden bugüne de bütün tarihî falsolarımıza birer bahane bulma, düşmanlarımızı güçlü kuvvetli gösterme; milletin ümit ve azmini kırma psikozu içine girdik.
Artık, hep âlemin bize ettiklerinden bahisler açarak teselli oluyor, onların imkân ve tekniklerini destanlaştırarak baş aşağı durumumuza izahlar getirmeye çalışıyor; yer yer düşmanlarımızın çok ilerlemiş olmalarından söz ederek atalarımıza sövüp sayıyor ve zaman zaman da hasımlarımızın hunharlığından dem vurup hayıflanıyor yani, kendimize bakacağımız yerde, başkalarının hesabı içinde boğulup gitme gibi, garip ve anlaşılmaz bir ruh hâletinin zebûnu oluyorduk. Böyle olmak ve böyle düşünmekle, âlemin bize ettiklerinin kat katını kendimize ettik ve sînelerde istikbâl ümidi namına bir şey bırakmadık.
Şayet, bundan böyle de her mağlubiyet ve hezimetimizi düşmanın sayı üstünlüğü, mekanize edilmiş birlikleri, tekniği-teknolojisi ve ihanet dolu stratejileriyle izaha kalkışacaksak, katiyen toparlanıp kendimize gelmemiz ve yıkılışımızın gerçek sebeplerini tespitimiz mümkün olmayacaktır.
- tarihinde hazırlandı.