Cezbe İnsanı
Cezbe insanı, bazen, kendini feyz-i ilâhî muhitinde, müstağrak görerek, dünyayı da, ukbâyı da, dünya ve ukbâ ile münasebetlerini de öyle bir nisyana gömer ki, artık O’nun tecellîlerinden başka bir şey göremez.
"Bir cezbe verdi tab’ıma bahrin hurûşu kim,
Sandım muhît-i feyz-i ilâhî hayâlimi..." Muallim Naci
der ve kendini, kendi gibi diğer şeyleri de o Cazibedâr-ı Mukaddes’in cezbiyle mest ü sermest görür. Evet, "muhabbet-i ilâhînin cezbesinden ve şarab-ı muhabbetden herkes ve her şey mesttir: Felek mest, melek mest, nücûm mest, semavât mest, şems mest, kamer mest, zemin mest, anâsır mest, nebat mest, şecer mest, beşer mest ve baştan başa bütün canlılar mesttir." [2]
[2] Bediüzzaman, Sözler, 32. söz, ikinci mevkıf dördüncü remiz.
- tarihinde hazırlandı.