Mânâya Açık Olanların Vasıfları
Yaratılanın Yaratan'la böyle bir aşk u iştiyak münasebeti, fâni ve gelip geçici varlıkların başkalaşma ve özüyle ikinci bir var oluşa ererek sonsuzlaşma ufkudur. Diğer bir yaklaşımla böyle bir münasebet, aşığın kendi varlığından sıyrılarak, nurânîleşip, mânevîleşip, mâşukunun varlığında eriyerek bütün bütün O'nun iradesine teslim olmasıdır. İşte, böyle mânevî bir zirveleşme sayesindedir ki, bu noktaya ulaşan her ruh, kendi safveti ölçüsünde şeffaflaşır, zerre iken bütün varlığı istiâb edecek bir genişliğe ulaşır ve topyekûn kâinatların bir "ahsen-i takvîm"i hâline gelir. İmanla başlayıp marifetle gelişen, muhabbetle derinleşip aşkla sonsuzlaşan böyle bir münasebet, Hakk'ın bizde aradığına bizim bir çeşit cevabımızdır ki; böyle bir münasebet içinde her zaman kemmiyetsiz-keyfiyetsiz Allah görünür ve hep sonsuz bir huzur dalgalanır durur. İnsanlığın İftihar Taplosu'ndan bütün enbiyâ ve evliyâya uzanan çizgide binlerce ruhu, hattâ çizgi farklılığı içinde Musset'ten Pascal'a, St. August'tan Jeans'a kadar binlerce aşk kahramanını pervaneler hâline getiren böyle bir haz ufkuna karşılık; insanın düşünce atmosferini karartan, onun gönlünü kasvetle bürüyen, hattâ bütün bir hayatı onun için kuyu içinde kuyu hâline getiren firavunca zulüm ve çalım, nemrutça inhiraf ve çarpıklık, Nietzsche'ce hezeyan ve çılgınlık, Schopenhauer veya Maarrî'ce ufuksuzluk ve bedbinlik ise tam bir felaket mustatilidir. Birincilerin bu dünyayı, insanî kemalât ve semavîleşmenin bir helezonu gibi kullanmalarına mukabil, ikinciler, kendi ruhlarında hasıl ettikleri karanlıklara gömülerek kendilerini ebedî ölüme mahkûm etmişlerdir.
Daha baştan mânevî hayata açık olanlar, ya da sürpriz bir inayetle sonradan böyle bir ufka uyananlar -yer yer yolları karanlıklara uğrasa da- hep ışıkla iç içe yaşar ve ömür boyu ziya avlarlar. Öyle ki bunların her sıkıntısı yeni bir açılmanın başlangıcı, her ızdırapları da bir yeni vilâdetin doğum sancısıdır.
- tarihinde hazırlandı.