Ramazan Ayı’nın Manevi Etkisi
Bereket dört bir yanda böyle iç içe bunalımların yaşandığı bir dönemde, son bir kere daha kendimizi ramazanın o sımsıcak atmosferi içinde buluyor; herkesin düşe-kalka o tozlu-dumanlı yollarda yürüdüğü aynı anda, kendimizi cennetâsâ bir iklimde hissediyor ve bütün bütün manevîleşerek ruhlarımızda "berd ü selâm"lara erdiğimizi duyuyoruz.
Evet, bazı kimselerin en insafsız şekilde zamanı ve zemini karartıp her şeyi cehenneme çevirdikleri günümüzde, başımızı kaldırıp iman gözüyle bakabilsek bizi hiçbir zaman yalnız bırakmayan Hak rahmetinin, gökteki hilâlin efsunlu beyanı, mâbed ve minarelerin sihirli ifadesi ve mahyaların esrarlı diliyle, bir kere daha gönüllerimize aktığını ve ruhlarımızı mâneviyatın ferahfezâ iklimlerine ulaştırdığını duyup hissedecek, talihlerimize tebessümler yağdıracağız. Aslında böyle bir uhrevîleşme, üç ayların ufukta belirmesiyle başlar ve ramazana kadar da her gün-her gece, ona hazırlayıcı bir şîve ile tulû eder ve mevsimi gelince de insanlara nur ve huzur aşılayıcı bir edâya ulaşır. İşte ramazan, böyle üç aylık bir Hızır'la yolculuğun en son halkasını, Allah'a yakın olmanın en net ufkunu ve öteleri vicdanî bir temâşâ ile temâşâ etmenin de en açık tarassut noktasını teşkil eder. Zira ramazan; varlığın olanca güzelliklerinin, daha net bir şekilde inanan insanların gönüllerine boşaldığı, onların ruhlarındaki inceliğin, letâfet ve nurâniyetin gürül gürül ifade edildiği bir teveccüh ve iltifat ayıdır.. evet onun o cıvıl cıvıl hâli, bütün gök ehlinin bizlere karşı teveccühünün bir aks-i sadâsı gibidir. Ramazanı idrak eden mü'min gönüller, her zaman semanın derinliklerinde perde perde yükselen o melekûtî seslere cevap veriyor gibi kendilerini bir aşk ve heyecan içinde bulur; iman, marifet ve muhabbetleri ölçüsünde ruhanî zevkler adına ne mûsıkîler ne mûsıkîler dinlerler. Ramazan mûsıkîsinin en tabiî unsurları sayılan mü'min gönüllerin, kendilerini ifade esnasında o içten sesleri ve her lâhza değişik bir tedâi ile bütün benliklerini saran ledünnî zevkleri bilhassa gece saatlerinde öyle edâlara ulaşır ki, konsantrasyonunu tamamlama bahtiyarlığına ermiş her ruh, kendi kendine: "Yoksa cennet, ramazanın arka yüzü mü?" diye mırıldanır ve onu âdeta Hakk'a vuslatın bir koyu gibi duyar. Hele sahurlar, sahurlardaki salâ ve temcidler bu umumî havaya kendi boyalarını çalıp gönüllerimize uhrevîlikler yudumlattırdıkları o derin dakikalarda -bu derinliği herkes sezemeyebilir- bizlere ne sürpriz şeyler, ne sürpriz şeyler anlatırlar.
Evet, bir yandan minarelerden taşıp evlerimizin içine akan tekbirler, tehliller, temcidler; diğer yandan sahur telaşıyla bir oraya-bir buraya koşup duran çocuklar, gençliklerinin gerçek bedelini ödeme temkiniyle hareket eden delikanlılar; yüzlerinde-gözlerinde hep inanmış olmanın vakar ve ciddiyeti o mehâbet abidesi yaşlılar, evet, her biri belli ölçekte, tıpkı bir koronun farklı enstrümanlarıymışçasına ayrı ayrı olmanın yanında müşterek ritimleri, aynı tondaki heyecanları, gönül gözleri eşyanın perde arkasında o içten hâlleriyle o kadar derin, o kadar muhtevalı ve o kadar yürektendirler ki umumî tavırları hep cennet yamaçlarında Hak cemalini temâşâya koşan insanları düşündürür ve hatırlatırlar.
- tarihinde hazırlandı.