Ramazan Ayındaki İbadetler ve Teravih
Biz Ramazan’da her günü bir bayram neşvesi içinde duyar, ev-iş-mâbet arası gel-gitlerimizde hep onun sıcaklığını hisseder, uhrevîliklere açılma hülyalarına dalar; yer yer mâbede koşar, Rabbimize karşı uzaklığımızı aşmaya gayret gösterir, dua ve niyazla hayır temayüllerimizi güçlendirir, tevbe ve istiğfarla da mânevî kirlerden arınmaya çalışırız; gece-gündüz Hak karşısında her duruşumuzu ayrı bir tasfiye faslı olarak değerlendirir ve âdeta yaşamanın rengini değiştiririz. Böylece hayatımız bilinmez bir bilmece olmaktan çıkar; teneffüs edilen, duyulan ve bir haz olup içimize akan tadına doyamayacağımız bir güzelliğe dönüşür. Hele, ezan ve temcitlerin o gürül gürül sesi, câmilerin büyüleyen mânevî havası, kadın-erkek, genç-ihtiyar herkesin iştirak ettiği teravihlerin hususi şîvesi Ramazan’ı "sehl-i mümteni" öyle bir nefâsete ulaştırır ki, onu tam duyup yaşayanlar, yeryüzünde bulundukları hâlde gök sakinleri ile aynı safı paylaşıyormuşçasına çok farklı mülâhazalara dalar ve kendilerinden geçerler.
Ramazan’da bazen mâbetleri –bu biraz da şahısların derunîliğine bağlıdır– öyle derin bir uhrevîlik sarar ki, insan orada minarelerden yükselen sesleri Bilal’in dudaklarından dökülüyor gibi dinler; imamı tam bir nâib ve halîfe pâyesiyle mümtaz görür; sağındaki-solundaki insanları da Peygamber görmüş kutlular gibi tahayyül eder, iliklerine kadar heyecan duyar, gözyaşlarıyla boşalır ve kendini Cennet’in bir adım berisinde gibi sanır.
- tarihinde hazırlandı.