İslâm'da Şûra ve İstişarenin Yeri
Elbette ki şûrâ İlâhî emirler önünde bir teşrî` kaynağı değildir. O bir kısım kanun ve prensiplere esas olmakla beraber, gerçek teşrî` kaynaklarına bağlılıkla sınırlandırılmıştır. Evet İslâm'da, hakkında sarîh 'nass' olan meseleler insanların müdahale sınırları dışında bırakılmıştır. Bu türlü meselelerde, sadece nassın ifade ettiği maksadın bulunabilmesi mülâhazasıyla şûrâya mürâcaat edilebilir. Hakkında İlâhî nass bulunmayan meseleler ise bütünüyle şûrâ sınırları içinde sayılır. Bu gibi hususlarda varılan netice ve verilen kararlara, nasslarda olduğu gibi uyma mecbûriyeti vardır.. ve artık bu kararların aleyhinde bulunulamaz.. onlara muhalif görüş ve düşünce serdedilemez. Şayet cumhura rağmen, varılan neticede bir yanlışlık varsa, o da yine bir istişâre ile giderilmelidir. Şûrâ hakkındaki nasslar, bir mânâda umûmiyet ifade etse de, onlar belirli mevzularla alâkalı nasslar ve Allah Rasûlü'nün hareket ve davranışlarıyla da sınırlandırılmışlardır. Aslında İslâm'daki nasslar, küllî prensipler ve umûmî kaideler ifade eden, sayıları da fazla olmayan bir kısım meselelerin dışında, teferruât sayılabilecek konular üzerinde, tafsilatta bulunup fazla durmamıştır. Haklarında nass vârid olmayan mevzulara gelince, bunlar bütünüyle şûrâ alanı içine girerler ve meşverete açık meselelerdir.
İslâm'ın sarih olarak hakkında ahkâm vazettiği her mesele şûrâ sınırları dışında, hakkında açık bir hüküm bulunmayan hususlar da şûrâ sınırları içinde kalması gerçeğinden hareketle o, hemen her durum ve şart altında İslâm'a bağlılıkla sınırlı Kur'ân ve sünnet endeksli, Kitâbullah'la belirlenen gayeyi gerçekleştirmeye çalışır. Hiç şüphesiz, İslâm'ın hedeflediği hususların başında da, insanlar arasında eşitliğin tahakkuk ettirilmesi.. cehaletle savaşılıp bilginin yaygınlaştırılması.. her meselenin İslâmî kimlik etrafında örgülenip, Müslüman'ın kendi özüyle tersleşmesine meydan verilmemesi.. ülke insanının devletlerarası muvâzenede yer ve itibarını korumaya yönlendirilmesi.. fert ve toplum arasında içtimâî adaletin gerçekleştirilmesi.. her kesimiyle bütün bir milletin, hemen her ferdinde, sevgi, saygı, diğergâmlık ve maddî-mânevî füyûzât hislerinden fedâkarlıkta bulunarak başkaları için yaşayabilmesi duygularının geliştirilmesi.. dünya ve âhiret muvâzenesinin korunup kollanması.. iç ve dış siyasetin tanzim edilmesi.. dünyanın yakın takibe alınması.. ve icâbında bütün bir cihanla başa çıkabilecek güç kaynaklarının, hatta psikolojik savaş timlerinin hazırlanması veya modernizasyonu.. gibi hususları sıralayabiliriz. Bütün bunlar, eskiden beri büyük idarecilerin, insanüstü mütefekkirlerin ve devâsâ filozofların da ısrarla üzerinde durdukları insanlık meseleleridir. İslâm'ın Yüce Peygamberi de, hayat-ı seniyyeleri boyunca, teşrî` ve temsil sorumluluğu içinde hep bu hedefi takip etmiş ve insanların hayatlarını, kültür faaliyetlerini, teşebbüs ve çalışmalarını, birbirleriyle olan münâsebetlerini bu esaslar üzerine oturtmuş; duygu, düşünce, akıl, mantık, his ve kalpleri arasındaki irtibatı da bu yolla tahakkuk ettirmiştir.
- tarihinde hazırlandı.