Ramazan Ayında Manevi Atmosfer
Hemen her sene Ramazan’ın gelmesiyle, âdeta gökler yere inmiş gibi olur: Sokaklardaki ışıklar, şerefeleri çepeçevre saran lambalar, minareler arasındaki mahyalar, şurada-burada parlayıp sönen maytaplar bize yer yer semanın yıldızlarını, meteorlarını hatırlattıkları gibi; olabildiğine incelen, incelip bütün bütün saflaşan ve melekler gibi masumlaşan mü’minlerin camilerdeki o derin hâlleri, gece hayatları, imsak ve iftarları da gönüllerimizde ruhânîlerle beraber bulunduğumuz hissini uyarır. Öyle ki, kalb ve ruh ufkuna açık olan bir mü’min, her sahurda ayrı bir şölen yaşar, her iftarda ayrı bir heyecanla köpürür, her teravihi ayrı bir ruhânî zevkle eda eder ve çok defa görüp duyduklarıyla kendini âdeta bir rüya âleminde sanır. Her zaman gufranla tüllenen bu mübarek ay, atmosferinde yaşayanlara bunları vadettiği gibi, dinle, diyanetle şöyle-böyle münasebeti olan hemen herkesin üzerinde farklı tesirler icra eder: O kendine has büyüsüyle mü’min gönüllerin hudutlarını değiştirir, onların tabiatlarına kendi boyasını çalar, yürekten inananlara açık-kapalı ötelerin esrarını hissettirir ve insanlara cismâniyetlerinin üstünde farklı varlıklar olma yollarını açar. Onun gelişiyle, insanî hisler sürekli mâverâîlik mırıldanır. Öteler duygusu en enfes kokular gibi hemen her tarafa siner. Bir ay boyu, bu kutlu zaman bize, hiç duymadığımız en derin sükûtî şiirlerini inşad eder ve iman, ibadet –bunlar bu sükûtî şiirin temel unsurlarıdır– el ele vererek basiretlerimize ilimlerin alanını aşkın ve temâşâsına doyum olmayan ne büyülü ufuklar açar.
Güneşin hemen her zaman değişik dalga boyundaki şuaları topyekün eşya ile bir çeşit münasebet içinde bulunduğu gibi, Ramazan ayında da gökler ötesi âlemler, arzla, arzlılarla ve hususiyle de mü’min gönüllerle her an farklı tesirler ortaya koyar; melekûtî âlemler, güneşin ziyasının kat kat üstünde her tarafa bir ruh, bir mânâ, bir füsun neşreder; hakka açık gönüllere kendi derinliklerini duyurur ve kendi ledünnîliklerini aşılar. Bu sayede âdeta, dünya-ukbâ yan yana gelir; birinden diğerine ibadet ü taat, ondan da berikine hayır ve bereket akar durur. Bu durum insanda öyle derin hülyalar ve hisler uyarır ki, dünyada hiçbir şey o kadar güzel ve o kadar büyülü olamaz. Bazen mâbetlerdeki sesler kandillerden boşalan ışıklara karışarak başlarımızdan aşağıya boşalırken hemen hepimizde gönüllerimizi hoplatan, gözlerimizi kamaştıran öyle bir hâl hasıl olur ki, içinde bulunduğumuz bu tılsımlı atmosferden asla ayrılmak istemeyiz. Ayrılsak da gönlümüz hep orada olup bitenlerle çarpar.
- tarihinde hazırlandı.