Bakara, 2/117
بَد۪يعُ السَّمٰوَاتِ وَالْأَرْضِ
"(O) göklerin ve yerin eşsiz, emsalsiz mübdiidir." (Bakara sûresi, 2/117)
بَدَعَ Arapça'da, daha önceden örneği, misli hiç olmaksızın var etme mânâsını taşır. Semavat ve arz da böyle enginlikleri ihata edilemeyen, güzelliklerine doyum olmayan bir eşsizlik arz ederler. Yani misli sebkat etmemiş, örneği görülmemiş hilkat acibelerindendirler. Bir taraftan, misal, örnek ve şablonun bulunmaması, diğer taraftan da madde-i asliyesi ve heyet-i hâliyesi açısından daha cazibi olmayacak ölçüde baş döndürücülüğüyle harikulâdedir. Ve milyarlarca ışıktan işaretleriyle Hz. Mübdi'i göstermektedir.
Evet, yer ve gökler o büyüleyici güzellikleri, muhtevası, perde arkası esrarıyla Hz. Hallâk tarafından "Ol!" deyivermekle oluvermiş; hem de, eksiksiz, kusursuz mükemmeliyet üstü bir mükemmeliyetle oluvermiştir. Olanlar, O'ndan ayrılıp gelen cüzler değil, O'nun zuhuru da değil; varlıkla Hz. Mübdi' arasındaki münasebet Hâlik-mahluk münasebetidir. Ne tevellüd, ne sudûr, ne de gayri iradî bir zuhurdur. Muhalfarz öyle olsaydı, asıl, onca sudûr, zuhur ve ayrılmalar karşısında, tıpkı güneşin bir gün biteceği gibi biter gider. Oysaki, her şey yaratılıp gelişmekte, geliştiği gibi bitip gitmekte, bitip gidenleri de aynı cazibedar başka güzeller ve güzellikler takip etmektedir.. evet her şey, bir bir gelmekte bir bir gitmekte ve sadece O "Bedîu's-semavati ve'l-arz" bâki kalmaktadır.
İşte O (celle celâluhu), her gelene vücud ve hayat nurunu bahşetmekle şuur erbabına varlığı ifade ettiği gibi, gidenler gittikten sonra arkadan gelenlerin aynı şeylere mazhariyetiyle de ebediyetini anlatmaktadır.
Bid'at kelimesi de aynı kökten gelir. Dinde olmayıp da sonradan ihdas edilen düşünce ve amel mânâsına gelen bu kelime farklı farklı tarif edilmiştir. Meselâ: "İbadet kasdıyla Efendimiz veya Hulefa-i Raşidin'in yapmadığını yapmak" veya "Resûl-i Ekrem ve Raşid halifelerden sonra ortaya çıkan ve Efendimiz'in herhangi bir sünnetini ortadan kaldırmayan ibadet ve iyi ameller" bu cümledendir. Bid'at hususunda bazı ulema oldukça sert, bazıları da bir hayli yumuşaktır. Üstad Bediüzzaman'ın tespiti itidal remzidir: Dinde ihdas edilen şeyler, usûl itibarıyla herhangi bir disipline muhalif değilse o bid'at-ı hasene; aslını da faslını da temel prensiplerle telif etme mümkün değilse o da bid'at-ı seyyiedir.[1]
İşin doğrusunu Allah bilir.
[1] Bkz.: Bediüzzaman, Lem'alar, s. 82.
- tarihinde hazırlandı.