Haşir, 59/16
كَمَثَلِ الشَّيْطَانِ إِذْ قَالَ لِلْإِنْسَانِ اكْفُرْ فَلَمَّا كَفَرَ قَالَ إِنّ۪ي بَر۪يءٌ مِنْكَ إِنّ۪ي أَخَافُ اللّٰهَ رَبَّ الْعَالَم۪ينَ
"Münafıkların durumu tıpkı şeytanın durumu gibidir. Çünkü şeytan insana 'İnkâr et!' der. İnsan da inkâr edince: 'Ben senden uzağım, çünkü ben âlemlerin Rabbi olan Allah'tan korkarım.' der." (Haşir sûresi, 59/16)
Mealini verdiğimiz bu âyet-i kerimeden anladığımıza göre, "Allah'tan korkma" şeytanın da tabiatında var. Bundan, şeytanın da Allah'ı bildiği anlaşılıyor. Ne var ki bilmesine rağmen o isyan içinde. Evet, Kur'ân şeytanın serkeşliğini, emir dinlemezliğini anlatırken "isyan" tabirini kullanıyor. İsyan ise mebdei itibarıyla inkıyadı ve itaati bilmeyi gerektirir.
Zaten Kur'ân-ı Kerim de Kehf sûresinde كَانَ مِنَ الْجِنِّ فَفَسَقَ عَنْ أَمْرِ رَبِّهِ "O, cinlerdendi; Rabbisinin emrine aykırı gitti."[1] diyerek bu espriyi anlatmıyor mu? Demek ki hilkat itibarıyla şeytan da mahiyetleri bir tür ateş olan cinlerdendi. İhtimal bu yönü itibarıyla onun da Allah'ı bilmesi, tanıması, belki belli bir dönemde O'na kulluk yapması söz konusu idi ki, kendisine secde etme emri verilmişti. Evet şeytan da, zâhirî durum açısından kendisinden secde beklenenlerden biriydi. Ancak onun tabiatında isyana, inhirafa açık bir tarafı da vardı.. ve onun bu yanı "Âdem'e secde" emriyle birden açığa çıktı ve neticede şeytan kaybetti...
Genel anlamda şeytanın mahiyetiyle ilgili düşüncelerimi bir iki defa anlattığımı hatırlıyorum. Aynı şeyleri kısaca tekrar edecek olursak; şeytan secde emrine itaat etmemekle inhiraf etmiş ve gerçek hüviyetini ortaya koymuştur. Aynı şeyler bazı insanlar için de her zaman geçerlidir. İnsan için öyle anlar ve öyle durumlar olur ki, bir imtihan için onun mahiyetine dercedilen öfke, haset, kin, şehvet gibi duygularla bu eşref-i mahluk yoldan çıkar, vicdanına ters bir turnikeye girer ve âdeta hakikî insanlıktan inhiraf eder. Bakın haset duygusu, İnsanlığın İftihar Tablosu'na karşı bazı Ehl-i Kitab'ı temerrüde, inkâra sevk etmiş ve Allah Resûlü'nü bir türlü görememişlerdir. Zira onların beklentileri, gelecek o ahir zaman peygamberinin, kendi içlerinde, kendi kavim ve kabilelerinde olacağı merkezindeydi. Aynı şeyler -farklı bir buudda da olsa- bizler için de geçerlidir. Meselâ, geçmiş yıllarda bana camiden gelen arkadaşların komünistler tarafından derdest edildiği ve hatta bazılarının çok kötü şekilde dövüldüğü söylenince, o heyecanla ben üzerimde gece kıyafeti olduğu hâlde gayri iradî kendimi sokağın ortasında buldum.
Evet, mantığa rağmen hislerin sürükleyip götürdüğü nice durumlar vardır ki, insan farkına varmadan kendini bir hezeyanın içinde bulur. İşte şeytan da her zaman insanoğluna karşı böyle bir haset, kin, nefret ve öfke ile dopdolu yaşar, hep insanoğlunu çekememezlik içindedir. Bir hadis-i şerifte de ifade edildiği gibi o: "Âdemoğlu secde ile emrolundu, secde etti, kazandı. Ben de secde ile emrolondum; secdede bulunmadım kaybettim."[2] der. İhtimal bu sebeple de o, insanın her secde edişinde isyan çığlıkları atar ve hezeyana girer. Ezan okunup dört bir yanda nâm-ı celîl-i ilâhî şehbal açıp da mü'minler iyi bir konsantre içinde camiye koşarken o, hezeyandan hezeyana girer ve ezan sesini duymamak için bir oraya bir buraya koşar durur.
Hâsılı, insanoğlunun Rabbisi ile irtibatını kuvvetlendirecek her hareketi, onun insana karşı olan haset, kin, nefret ve öfkesini artırır ve hezeyandan hezeyana sevk eder. Evet, nasıl bir insana, "Falan çete senin oğlunu öldürdü." dense, bu kimse o çeteye karşı ciddî gerilim içine girer. Ardından "Hanımını dağa kaçırdılar." dendiğinde gerilimi biraz daha artar vs. İşte bu ruh hâleti içinde bulunan ve intikam diyen bir insandan her türlü kötülük beklendiği, hilm ü silm ü müsamahanın eriyip gitmesi gibi insanoğluna karşı daima bu duygu ve düşünceler içinde olan ve kıyamete kadar da ondan kurtulamayan şeytanın hâli de aynıdır.
Sonuç olarak; şeytan, Allah'ı Allah'tan korkacak ölçülerde tanımasına rağmen, isyana açık mahiyetiyle inhiraf etmiş, dolayısıyla ebedî kayba uğramıştır.
Kendini ilhada kaptırmış ve küfür, tabiatının bir derinliği hâline gelmiş inkârcılar ve münafıklar da tıpkı şeytan gibidirler. Yerinde, takiyye ve iğfal mülâhazasıyla "Allah, din ve diyanet" derler, çok defa sûret-i haktan görünürler ama her zaman mü'minlere karşı kin ve nefretle oturur kalkar, her zaman gayızlarını icra yollarını araştırırlar. Düşmanlıklarını tenfize güçlerinin yetmediği dönemlerde kinlerini ve nefretlerini tebessüm ve yumuşak beyanlarla örtmeye çalışır ve demokrat davranırlar. İstedikleri her şeyi yapabilecek güce ulaştıklarına inanınca da "Hak kuvvettedir, demokrasi de bir fantezidir." der ve küfür yobazlığı adına akla-hayale gelmedik mesâvii irtikâp ederler.
Böylelerine güvenmek, güven duygusuna karşı saygısızlık, bunlardan endişe duymak da Allah'a karşı itimatsızlıktır. Mü'min, muhabbetle herkese açık olma duygusuyla oturup kalkmalı, sırtını dönemeyeceği bu gibilerin şerlerinden de her zaman Allah'a sığınmalıdır.
اَللّٰهُمَّ إِنّ۪ي اَعُوذُ بِكَ مِنَ الْهَمِّ وَالْحَزَنِ وَاَعُوذُ بِكَ مِنَ الْعَجْزِ وَالْكَسَلِ وَاَعُوذُ بِكَ مِنَ الْجُبْنِ وَالْبُخْلِ وَاَعُوذُ بِكَ مِنْ غَلَبَةِ الدَّيْنِ وَقَهْرِ الرِّجَالِ !
[4] Kehf sûresi, 18/50
[5] Müslim, iman 133; İbn Mâce, ikâme 70; Ahmed b. Hanbel, el-Müsned, 2/443
- tarihinde hazırlandı.