İbrahim, 14/5
إِنَّ ف۪ي ذٰلِكَ لَاٰيَاتٍ لِكُلِّ صَبَّارٍ شَكُورٍ
"Şüphesiz ki bunda çok sabırlı, çok şükreden herkes için ibretler vardır." (İbrahim sûresi, 14/5)
Hemen hemen yukarıda kaydettiğimiz şekilde fezleke ile biten dört âyet-i kerime vardır Kur'ân-ı Kerim'de. Bunlar: İbrahim sûresi 5, Lokman sûresi 31, Sebe sûresi 19 ve Şûrâ sûresi 33. Bu âyetlerin bütününe siyak-sibak itibarıyla bakılabilse görülecektir ki, bu fezlekenin geçtiği hemen her yerde, Allah'ın o insanlara ihsan ettiği nimetler anlatılmaktadır ki, ardından da, siga-i mübalağa ile "Çok sabreden, çok şükredenler için bunlarda Allah'ın varlık ve birliğine işaret eden deliller vardır." deniyor.
Evet, yine Kur'ân'ın ifadesine göre, Allah'ın ihsan buyurduğu nimetler, lütuflar sayılamayacak kadar çoktur; çoktur ama ülfet ve ünsiyet kucağında büyüyen, gelişen ve cismaniyetine takılıp kalan insanoğlu, bunların kadr ü kıymetini ancak elinden gittikten sonra anlar. Oysaki esas olan, o nimetlerin varlığında kıymetlerini anlama; anlayıp bir şükür fabrikası gibi, bütün fakültelerimizle Allah'a yönelmedir. Onlar çeşitli hikmetlere mebni, elimizden alındığında da, yine kulluğumuzun gereği sabır fabrikası gibi çalışmalı. "Kahrın da lütfun da birdir Allah'ım!" diyerek kulluğa münafi hiçbir davranış gösterilmemelidir; gösterilmemeli ve şu hadise bir misal-i mücellâ olunmalıdır: "Mü'min'in hâli taaccüp edilecek bir hâldir. Başına musibet gelince, sabreder; bu onun için hayırlıdır. Nimet isabet eder, şükreder; bu da onun için hayırlıdır."1
Evet, mübalağa sigası ile zikretmiş Kur'ân "şekûr" ve "sabûr" kelimelerini ve çok çok şükreden ve sabreden demiş; demiş ama neden? Zira, Allah'ın bizlere sunmuş olduğu nimetlerin küçüğü yoktur.. evet hangi nimete küçük diyebilirsiniz ki? Ellerinizde beş parmağın oluşuna mı? Ağzınızın içindeki tükürük bezlerinin çalışmasına mı? Hususiyle bu fezlekelerle biten âyetleri ele alarak, gemilerin denizde yüzmesine mi? Havaya mı, suya mı, hayata mı, imana mı, hangisine..? Hayır, küçük diyebileceğimiz hiçbir nimet yoktur. Öyleyse, bu nimetlere karşı mübalağalı bir şükür ister. Ve bir imtihan gereği bu nimetler elden gittiğinde de mübalağalı bir sabır ister. İşte size bir sabır örneği! Hz. Eyyub'un sabrı. "Sabır Kahramanı" diyor Üstad ona.2 Dünyaya ait varlığının hepsi elinden alındığı hâlde, hiç mi hiç tavır değiştirmemişti...
Ayrıca imanı sabrı netice vermiş bir mârifet ve irade kahramanı, değişik mihnet ve meşakkatlerin geliş esprisini kavradığı için en sabırsûz hâdiseler karşısında bile ümitsizlik ve telaşa düşmeyecek, şerlerin dahi bir hayırlı yanı olabileceği mülâhazasıyla sabrettiği aynı anda gönlü şükürle atacaktır.
Ne var ki böyle bir şükür ve sabrın duyularak eda edilmesi de, herkesin iman ve irfan ufkuna göre, vazife ve sorumluluğunun çerçevesine göre olacaktır. أَخْرِجْ قَوْمَكَ مِنَ الظُّلُمَاتِ إِلٰى النُّورِ 3 hakikatinin muhatabı, sadece bir toplumu karanlıklardan aydınlığa çıkarmanın, لِتُخْرِجَ النَّاسَ مِنَ الظُّلُمَاتِ إِلٰى النُّورِ 4 fermanının müstesna mümessili ise, bütün insanlığı aydınlığa çıkarmanın sabr u şükrünü birden yaşayacaktır.
[1] Müslim, zühd 64; Dârimî, rikâk 61; Ahmed b. Hanbel, el-Müsned, 5/24
[2] Bkz.: Bediüzzaman, Lem'alar, s. 6
[3] "Halkını karanlıklardan aydınlığa çıkar." (İbrahim sûresi, 14/5)
[4] "İnsanları karanlıklardan aydınlığa çıkarman için..." (İbrahim sûresi, 14/1)
- tarihinde hazırlandı.