Nahl, 16/90
إِنَّ اللّٰهَ يَأْمُرُ بِالْعَدْلِ وَاْلإِحْسَانِ وَإ۪يتَاءِ ذِي الْقُرْبٰى وَيَنْهٰى عَنِ الْفَحْشَاءِ وَالْمُنْكَرِ وَالْبَغْيِ يَعِظُكُمْ لَعَلَّكُمْ تَذَكَّرُونَ
"Muhakkak ki Allah, adaleti, iyiliği, akrabaya yardım etmeyi emreder; çirkin şeyleri, fenalık ve azgınlığı da yasaklar. O, düşünüp tutasınız diye size öğüt veriyor." (Nahl sûresi, 16/90)
Bu âyet-i kerime pozitif ve negatif altı önemli esası ihtiva eden câmi bir ilâhî beyandır:
Adalet; dinde hayatî ehemmiyeti haiz bir disiplindir. Ve bazıları onu, dinin dört temel esasından biri kabul etmişlerdir.[1] Bazen ubûdiyet, bazen adalet şeklinde Kur'ân ve Sünnet-i sahihada geçen bu kavram, pek çok şeyin kendisine irca edileceği genel bir kavramdır. Meselâ mealini sunduğumuz âyette, iyilik yapma, akrabaya yardımda bulunma ve ihsan şuuruna ulaşma gibi hususların hemen hepsi adalete irca edilebilir. Zaten ubûdiyet mânâsında adalet bir insanda veya bir toplumda tam anlamıyla oturmamışsa, böyle birinden sair hususların beklenmesi de beyhudedir. Evet, adaletsiz ihsan olmaz. Onsuz yakınlara, akrabaya bakmak gerçekleşmez. Hele ihsanın bir hadis-i şerifte beyan edilen o enfes mânâsı ki, "Allah'ı görüyor gibi kullukta bulunma."[2] hiç mi hiç hayata geçirilemez.
İhsan; yukarıda ifade ettiğimiz gibi, "Allah'ı görüyor gibi" kulluk yapmaktır. Ne var ki, bu duygu, bu düşünce ve bu tasavvurların, sağlam bir imana bina edilmesi ve iman gerçeğinin de İslâmî esaslarla derinleştirilmesi icap eder ki, ihsan şuuru kendinden bekleneni verebilsin.
Yakınlara yardım etme veya daha geniş bir dairede herkese yardımda bulunma, ihsan şuurunun yaygınlaştırılması ve intişarı demektir. Bu açıdan âyetin mazmununu tahlil edecek olursak, adalet ihsanın, ihsan da iyilik etme duygusunun hem temeli hem de kaynağıdır.
Negatif plânda esas alınan şeylere gelince; bu konuda önce fuhşiyat zikredilmiş. İhtimal, hem ferdî plânda hem de toplum plânında bütün münkeratın başlangıcını fuhşiyat teşkil ettiği için ona öncelik verilmiş.. zira hemen herkesin bildiği gibi fuhşiyatın yaygın olduğu toplumlarda sair olumsuz şeylerin hemen hepsi çorap söküğü gibi ard arda sökün eder gelir ve zamanla toplumu bütün bütün şirazeden çıkarır. Bu açıdan da hiçbir zaman onun küçük görülmemesi gerekir.
Münker; Allah'ın yasaklamış olduğu şeylerin açıktan açığa yapılması mânâsına gelir. Diğer bir yaklaşımla o, evrensel doğrulara başkaldırma ve isyan etme mânâlarına gelir ki her din ve her millette merduttur.
Bağy yani azgınlık ve taşkınlık. Bu olumsuz sıfat da ferdî ve içtimaî hayatta değişik şekillerde kendini gösterir. İnsanın kendine zulmetmesinden, ana-babasına isyanına, devlete başkaldırıp toplum huzurunu bozmadan, Allah'ı inkâra kadar geniş bir taalluk sahasının olduğunu söylemek mümkündür.
Burada da tıpkı adalet, ihsan ve iyilikte bulunmada gördüğümüz gibi, fuhşiyat münkerin, münker de azgınlık ve taşkınlığın hem temeli, hem de kaynağıdır.
Yalnız Hanefi mezhebine göre و mutlak cem ifade eder. Âyet-i kerimede ise pozitif ve negatif hususlar و harfi ile birbiri üzerine atfedilmiştir. Buna göre tertip ve tasnif bahis mevzuu olmayabilir de. Ne var ki Şafiî mezhebinin nokta-i nazarı esas alındığında و'da aynı zamanda bir tertip mânâsı da melhuzdur. Bu açıdan arz etmeye çalıştığımız silsile içinde müspet ve menfî hususların birbirlerine sebep-netice münasebeti içinde irtibatının olması akla uygun gözükmektedir.
Hulâsa, İbn Mesud Hazretlerinin de ifade ettikleri gibi, Kur'ân-ı Kerim'de hayrı-şerri bundan daha câmî bir âyet yok gibidir..[3] ve tek başına mücelletlere sığmayacak bir muhtevayı haizdir.
[1] Bediüzzaman, Risale-i Nur Külliyatı, 2/1363 (Mesnevi-i Nuriye); 2/1167, 1231 (İşârâtü'l-İ'caz)
[2] Buhârî, tefsir (31) 2; iman 37; Müslim, iman 57; Ebû Dâvûd, sünnet 16; Tirmizî, iman 4; İbn Mâce, mukaddime 9
[3] Kurtubî, el-Câmiu liahkâmi'l-Kur'ân, 10/165; İbn Kesir, Tefsiru'l-Kur'âni'l-Azim, 4/60
- tarihinde hazırlandı.