Tâhâ, 20/43-44
اِذْهَبَا إِلٰى فِرْعَوْنَ إِنَّهُ طَغٰى * فَقُولَا لَهُ قَوْلاً لَيِّناً لَعَلَّهُ يَتَذَكَّرُ أَوْ يَخْشٰى
"Firavun'a gidin. Çünkü o, iyiden iyiye azdı. Ona yumuşak söz söyleyin. Belki o, aklını başına alır veya korkar." (Tâhâ sûresi, 20/43-44)
Burada peygambere, peygamberâne bir üslûpla anlatılıyor ki, tebliğ eri, muhatapları Firavun, Nemrut, Şeddad gibi kalb ve kafaları imana kapalı, küfre programlanmış insanlar bile olsa, anlatacağı şeyleri yine "kavl-i leyyin" ile anlatmalıdır. Ayrıca burada, önemli bir husus daha var ki, o da; eğer kavl-i leyyin mürşid ve mübelliğin aslî vasfı hâline gelmişse, bu onun duygu ve düşüncesi ile bütünleştiği için müessir olacaktır. Aksi hâlde, pek çok falsonun yaşanması kaçınılmaz olacaktır. Yani, kavl-i leyyin mürşidin fıtratı ile bütünleşmemişse ve içinden gele gele o hâli yaşayamıyorsa, er-geç damarına basıldığında iç kimliği ortaya çıkacak ve tamiratı tahribata çevirecektir. Böyle bir sertliğe toslayan muhataplar da onun temsil ettiği düşünceden de, davadan da uzaklaşacaklardır.
Bu itibarla kavl-i leyyinin fıtrat hâline getirilmesi çok önemlidir. Bu ise ancak hâl-i leyyin, tavr-ı leyyin, kalb-i leyyin ile mümkün olacaktır.
Eğer "küfre kızma" diyorsanız, onun hükmü bellidir: اَلْبُغْضُ فِي اللّٰهِ "Allah için gazap etme." Hem siz birilerine karşı içinizde iğbirar duysanız dahi, bunu sıfatlara incirar ettirmeli ve hususiyle de vazife esnasında ipek gibi yumuşak olmalısınız. Aslında siz şayet bir mütemerridi hidayete çağırıyorsanız, o kabul etse de, etmese de sizin kazandığınızda şüphe yoktur.
Ayrıca burada Cenâb-ı Hak, ısrarla Firavun'a iki kişi gidilmesini tavsiye etmektedir ki, bu bazı işlerin kolektif yapılmasının daha müessir ve yararlı olacağına bir irşattır. Hususiyle de büyükler veya büyüklük taslayanların huzurunda, birbirine mânevî destek olunması, işhad görevinin yerine getirilmesi, zâhirî yalnızlığın endişelerinden âzâde olunması bakımından çok önemlidir.
Karşı taraf azgın bir insan olmasına rağmen, Nebi'ye yumuşak bir üslûp kullanmasının tavsiye edilmesi; tabiatla bütünleşen bir üslûbun arizî sebeplerle değiştirilmeyeceğini tenbih, onları kendi nezih üslûbuna fiilen çağrı, sert ve haşin söz dinlemeye alışmamış kimseleri tenfir etmeme adına da bir irşaddır. Ve hele Hz. Musa'nın içinde büyüyüp geliştiği, iyiliklerini görüp ruhunda hissettiği kimselere karşı yumuşak davranması, yumuşak yaklaşıp yumuşak konuşması, hususiyle onlara uhrevîliği duyurması, onları ebediyete uyarması ve semavî vazifesinin yanında hiç olmazsa ilk mülâkatta bir kadirşinaslık gereğiydi. Kim bilir belki de böyle davranmakla, âyetin sonunda da dendiği gibi, öyleler "belki" nasihat dinleyip Allah'a karşı saygı duyabilecektir. Bazıları ferden dinlemese bile, bu tür kimseler nev'en dinleyebilir.
- tarihinde hazırlandı.