Kur'ân'da güneş sistemi
Kur'ân-ı Kerim'in müspet ilimlere mücmel bir bakışı vardır. Bunun yanında ondaki cümle, kelime ve harflerin hususî konumlarının dikkati çekecek ölçüde açık-kapalı bir kısım hakikatlere işaret ettiği de bir gerçektir. Kur'ân bir muhit ilimden geldiği için bilim ve teknik hangi seviyeye ulaşırsa ulaşsın Hazret-i Furkân'ın icmâlî de olsa bu faikiyeti bir gerçektir. Evet o, ifadelerinde mucize olduğu gibi muhteva ve mazmununda da kuşatıcı ve aşkındır. Gerçi bu ilahi beyan bilimlerle alâkalı mevzularda teferruata girmez, ama bazen pek çok yeni tespit ve keşfin anahtarını size sunar ve çok uzun cümlelerle anlatılabilecek gerçekleri sadece bir veya yarım cümle ile hatta bazen üç-dört kelime ile kestirmeden ifade eder. Ama o, bu ifadelerinde öyle kelimeler seçer ki, müspet bilimin mukarrer birer kanun olarak ortaya koyduğu hususların hemen hepsini, hem de zihinlerde herhangi bir şüphe ve tereddüde meydan vermeyecek bir üslûpla işaretler.
Meselâ, Kur'ân, üç-dört kelime ile güneşi ve güneş manzumesini resmederken, onların mebde ve müntehâlarıyla nasıl bir çizgi takip ettiklerini; müşâhede, akıl, mantık ve his açısından öyle sağlam ve boşluğu olmayan bir üslûpla ortaya koyar ki, astronomi gözüyle bunlara bakıldığında insan, iç içe hâdiselerin birkaç kelime ile özetlendiğini görür:
وَالشَّمْسُ تَجْرِي لِمُسْتَقَرٍّ لَهَا ذٰلِكَ تَقْدِيرُ الْعَزِيزِ الْعَلِيمِ
"Güneş, kendisi için belirlenen bir yörüngede akar (döner). İşte bu, azîz ve alîm olan Allah'ın takdiridir." (Yâsîn sûresi, 36/38)
Cümlenin kuruluşu ve kelimelere yüklenen mânâlarla âyet, güneşin, karardîde olabileceği bir noktaya doğru akıp gittiğini anlatır. Bu mânâ çok açıktır ve bunu herkes rahatlıkla anlayabilir. Öyle ki çok az Arapça bilen bir insan dahi bu mânâyı anlamada kat'iyen zorlanmaz. Hele, kelime ve harflere inildiğinde, daha geniş ve teferruatlı bilgilerin verildiği görülür. Bundan 500-1000 sene önce yazılmış tefsirlere müracaat edildiğinde müfessirlerin hepsinin âyetten aynı mânâyı anlamış olmaları da, bu yorumun ne kadar isabetli olduğunu göstermesi bakımından fevkalâde mânidardır. Yaklaşık hicrî 6-7. asırda geniş bir tefsir yazan Fahreddin Râzî ne demişse, ondan üç-dört asır önce yaşamış olan İbn Cerir de aynı şeyleri söylemiştir.
Evet, bunlar güneşi anlatırken, bugünkü bildiğimize yakın bilgiler vererek güneşin maddi âlemden bir nesne olduğunu ve bir nizamın parçası bulunduğunu ifade etmişlerdir ki, hayret etmemek elden gelmez. Dahası onlar bu sözlerini, sahabeden İbn Ömer, İbn Abbas veya İbn Mesud'a dayandırarak söylemişlerdir ki bu ayrı bir harika sayılır.
Burada meselenin en dikkat çekici yönü de, لِمُسْتَقَرٍّ ifadesindeki harf-i cerrin birkaç mânâya gelmesi ve her mânânın bugünün astronomi bilgilerini teyit edici mahiyette olmasıdır. Buradaki لِ harf-i cerrinin, eskiden beri dilcilerce üç mânâya delalet ettiği üzerinde durulmuştur:
1. لِِ mânâsına,
2. فِي mânâsına,
3. إِلَى mânâsına.
İlk mânâya göre güneş, kendi etrafında tıpkı bir Mevlevî gibi dönmektedir ve bu dönüş yaklaşık bir ayda tamamlanmaktadır. Ancak güneşin her bölümü aynı hızla dönmez. Dönüş hızı, ekvatorda yaklaşık 25 gün, kutuplarda ise 36 gün olmak üzere değişiklik arz eder. İyice derinlerde kaynar plasma hâlindeki bölgenin alt kısımlarında ise her şey dönüşünü 27 günde tamamlar. Eğer güneş, katı hâlde olsaydı, dünyamız gibi bütün bölümlerinin aynı sürede dönmesi gerekirdi. Bilindiği gibi dünya, kendi ekseni etrafında bir günde yani 24 saatte bir defa dönmektedir.
Güneşin saniyede 20 km'lik dehşetli bir hızla Vega Yıldızına yönelik diğer bir hareketi daha vardır ki, astronomi dilinde onun seyrettiği bu yörüngeye "solar apex" denir. Bu hız, saatte 72 bin km'yi bulur. Yani güneşin kendisine ait bir yolu olup, durmadan orada hareket eder ve sürekli belirli bir noktaya doğru yol alır. İşte Kur'ân'ın "Güneş, kendisi için belirlenen yörüngede akar (döner). İşte bu husus, azîz ve alîm olan Allah'ın takdiridir." âyetiyle teferruata girmeden bunların hepsini işaretler.
Güneşin hareketleri açısından burada en önemli husus, onun belirlenmiş bir süreye bağlı olarak, mukadder bir sona doğru akıp gitmesi hâdisesidir. Belli bir çizgide, kendi hareket-i meczûbânesiyle kendi sonuna doğru yüzüp gitmesini, sırasıyla لِ , فِي , إِلَى mânâsına geldiği yukarıda icmâlen bahsedilen لِمُسْتَقَرٍّ kelimesinin başındaki harf-i cer ifade etmektedir.
Bu âyetin yorumunda her zaman iki yaklaşım söz konusu olmuştur: Zaman ve mekân. Mekânın mülâhazaya alınmasına göre güneş, belli bir merkeze ve belli bir noktaya doğru akıp gitmektedir ki, bu nokta mânen –Allahu alem– "Arş" maddeten de ona işaret olarak –Beytullah'ın Kâbe hakikatini işaretlemesi gibi– Vega burcu ve merkezidir. Zaman düşüncesinin öne çıkarılmasına göre ise, güneşin hareket ve fonksiyonu zaman olarak belli bir süre ile mukayyettir; o bu süreyi tamamlayınca hâlihazırdaki misyonunu da bitirmiş olacaktır.
Bir tespite göre güneşin 4,6 milyar senelik ömrü içinde hâlihazırdaki seyahati onun 19. seyahati kabul edilmektedir. Yine ilmî tahminlere göre 250 milyon yılda gerçekleştirdiği bu hareketi daha kaç defa tekrarlayacaktır, bunu kestirmek mümkün değildir. Aslında 19'a takılıp kalması da ihtimalden uzak değil. Bugün o, saatte 72 bin km hızla kendi değişim, dönüşüm ve istihale ufkuna doğru yürüyor demektir. Tıpkı bizim belli bir noktaya ve başkalaşmaya doğru yürüdüğümüz gibi. Ancak bu seyahat ve yürüyüşün güneşe mahsus فِي tevcihiyle alâkalı dairevî bir yanı var ki, o da oldukça önemli sayılır ve üzerinde durulmaya değer.
Bir güneş veya gezegenin kendi mihveri ya da bir başka kütlenin çevresindeki –kapalı devre de diyebileceğimiz– hareketine, dairevî hareket diyoruz. Buna göre dönerek hareket eden bir cisim, bir yandan kendi mihveri etrafında dönerken, diğer yandan da bu hareketini bir yörüngeye bağlı olarak gerçekleştirmektedir. Ne var ki, konuyla alâkalı bu âyette ve benzer diğer âyetlerde müşterek nokta, güneşin düz hareket değil de bir "felek"te dairevî yüzüp gittiği şeklinde gerçekleşmektedir ki, "Ne güneşin aya yetişmesi ne de gündüzün geceyi gelip geçmesi uygun ve (ihtimal dahilinde) değildir. Bütün bu (gök cisimlerinin) hepsi ayrı ayrı bir 'felek'te yüzer dururlar." (Yâsîn sûresi, 36/40) âyeti bunu daha da umumîleştirerek bütün semavî cisimlerin benzer hareket içinde olduklarını vurgular.
وَالشَّمْسُ تَجْرِي لِمُسْتَقَرٍّ لَهَا ذٰلِكَ تَقْدِيرُ الْعَزِيزِ الْعَلِيمِ "Güneş, kendisi için belirlenen yerde akar (döner). İşte bu, azîz ve alîm olan Allah'ın takdiridir." (Yâsîn sûresi, 36/38)
âyet-i kerimesindeki مُسْتَقَرٍّ kelimesi de, insanın aklına bu türden mânâlar fısıldamaktadır. Güneş dönerek, kendi için bir sona doğru ilerlerken tabiatıyla küre-i arzın hareketinde de değişiklikler olur. Evet, güneş, yol alırken onun etrafında dönen küre-i arz da helezonik bir yolda hareket eder ve âdeta her sene sürekli değişen ve uzayan bir mesafeyi almaya koşar. Bu iç içe hareketten güneşin daima bir yolculuk hâlinde olduğu anlaşılsa da onun bu yolculuğu kat'iyen sonsuz değildir. Kuvve-i kudsiye güneş için nereyi son nokta olarak tayin etmişse, bu yolculuk orada son bulacak ve –ihtimallerden biri– işte o zaman kıyamet kopacaktır...
Aslında güneş manzumesi, Samanyolu galaksisi içinde çok küçük bir yer teşkil etmektedir; zira o, Samanyolu içindeki milyarlarca yıldızın sadece biridir. Allah (celle celâluhu), Samanyolu'nu öyle tanzim etmiştir ki, güneş onun merkezinden ışık hızıyla tam 30 bin senelik bir uzaklıkta bulunmaktadır. Yani eğer o, ışık hızıyla sürekli yol alacak olsa, ancak 30 bin sene sonra Samanyolu'nun merkezine ulaşabilecektir.
Büyük-küçük bütün sistemler gibi Samanyolu da kendi etrafında dönerek hareket etmektedir. Dolayısıyla güneş de bütün ailesiyle birlikte, gezegenlerden, kuyruklu yıldızlardan ve diğer gök cisimlerinden oluşan galaksimizin merkezi etrafında hem dönmekte hem de ilerlemektedir. Güneşin bu hareketinin hızı ise kendi etrafında dönmesinden daha dehşet vericidir: bu hız saniyede 268 km'dir. Ne var ki, güneşin yörüngesi çok büyük olduğundan bir turunu yaklaşık olarak 250 milyon senede ancak tamamlayabilmektedir. Ama o da büyük-küçük gök cisimleri gibi "yüzme" sözüyle ifade edecek olursak, kendisi için belirlenen güzergâhında –bu ifadeye uygun şekilde– yüzerek bir sona doğru gitmektedir.
Hemen hemen bütün galaksiler belli bir kümeye aittirler. Samanyolu da, içinde 20 galaksi bulunan küçük bir gruba dahildir. Her küme içindeki galaksiler, çekim kuvvetiyle birbirlerinin çevresinde dönerler. Ancak her kümenin içinde meydana gelen bu hareketten başka, umum kümeler de bir bütün olarak hareket ederler. Bu arada her küme, ötekilerden uzaklaşma hareketi içindedir. Buna göre dünyadaki bir gözlemci, bütün kümelerin hızla Samanyolu'ndan uzaklaştığını, diğer galaksideki bir müşahit de aynı şekilde bütün kümelerin kendisinden uzaklaştığını söyleyebilir.
Her galaksi kümesi, uzaklığıyla orantılı bir hızla hareket eder. Meselâ, dünyadan 100 milyon ışık yılı uzaklıkta olan bir sehâbiye (Nebülöz), saniyede aşağı yukarı 2.500 km hızla, 500 milyon ışık yılı uzaklıkta olan bir galaksi ise, saniyede 12.000 km hızla hareket eder. Güneşin bu iç içe ve olabildiğine karışık gibi görünen, fakat bir nizam içinde cereyan eden hareketleri, gidip karardîde olacağı bir yerde (müstekar) son bulacaktır. Elbette ki, 4 milyar 600 milyon senedir enerji üreterek etrafına ısı ve ışık saçan güneşin yakıtı da sonsuz değildir. Bilim adamları, güneşin ancak 5 milyar sene daha şimdiki aktif hâliyle devam edebileceğini söylüyorlar. Bu onların sözü ama mülâhaza dairesi de açık. İhtimal, bu sürenin sonunda güneş iyice şişip, kızıl bir dev olarak dünyamızı yutacaktır. Bundan 1 milyar sene sonra da aniden çökerek sönmüş küçük bir beyaz top hâline gelecektir; kader buna sebkat edip de değişik bir sebep önünü kesmezse...
Ayrıca güneş, kendi galaksisi içinde tamamen merkezine bağlı olarak hareket etmektedir. Onun bütün hareketleri Samanyolu'yla, Samanyolu'nun hareketleri de bulunduğu galaksi grubuyla sınırlıdır. Ancak bütün bu sistem ve galaksilerin verâsında bir kuvve-i kudsiye vardır ki, her şeye hareket kabiliyet ve imkânını veren de işte O'dur. Bu kuvve-i kudsiye, bütün sistem ve galaksiler üzerinde muttarıt tasarrufta bulunmakta ve bütün bu baş döndürücü hadiseleri varlığına, birliğine delil olarak tekvînî bir kaside gibi tanzim etmektedir. Bu kuvve-i kudsiye, esmâ-i ilâhiye ve sıfât-ı kudsiyeden gelmektedir ki; evet her şeyin verâsında bunlar vardır. İmam Rabbânî'nin ifadesiyle de, "Verâların verâların verâların verâsında Allah'ın her şeyi evirip çevirmesi söz konusudur." Evet لِ harf-i cerr'i إِلَى mânâsına alındığında bu mânâlar bahis mevzuudur.
Burada hemen şunu da ifade etmeliyim ki, eğer âyetler, ilmi ve tekniği teşvik etmeseydi, arkadan teleskoplar icat edilerek kaşifler gökyüzünü incelemeye almasalardı, bunların hiçbirini anlamak mümkün olmayacaktı. İşte bu sayededir ki biz, şimdilerde elimizdeki teknik bilgiler ile Kur'ân'ın güneş manzumesi hakkında verdiği malumatı daha iyi anlamaktayız. Bu hususta daha ileriye götürücü teknik imkânlar ve vasıtalar hazırlanabildiği takdirde, âyetlerin işaret ettiği yeni ufukları görmek de mümkün olacaktır.
Kim bilir Kur'ân, ilim ve tekniğe yol ve hedef göstererek daha nice hakikatlere işaret etmektedir ki, bunlar hakikat âşığı, ilim âşığı araştırmacıları beklemektedir. Kur'ân bunları, kendine mahsus üslûbuyla işaretleme, bazı icmâlî hatırlatmalarda bulunma, diğer erkân-ı imaniyenin yanında kendisine de iman etmeyi vurgulama gayesi çerçevesinde bizlere sunmaktadır.
Evet, Kur'ân'ın dili budur. O, bazen açıktan açığa, bazen işârî mânâlar ile, bazen de insanın bilmediği âlemler hakkında ciddî bir merak hissi uyararak, onu hep bilinmedik yeni ufuklara yönlendirir ve düşünceye sevk eder. Onda her şey vardır ama teferruatıyla vardır diyenlerin mübalağa etmiş olmalarına karşılık, işaret, hedef ve icmâllerini görmezlikten gelenler de ona karşı kör sayılırlar.
Aynı âyetin devamında aya da işaret edilerek onun da hareket edip yol aldığı şu ifadelerle vurgulanmaktadır:
وَالْقَمَرَ قَدَّرْنَاهُ مَنَازِلَ حَتّٰى عَادَ كَالْعُرْجُونِ الْقَدِيمِ
"Ay için de birtakım menziller (yörüngeler) tayin ettik. Nihayet o, eğri hurma dalı gibi (hilâl) olur da geri döner." (Yâsîn sûresi, 36/39)
Evet, ay da kendisi için takdir edilen menziller içinde yol alır. O, kendi ekseninde hareket ettiği aynı anda, dünyanın etrafındaki yörüngesinde de yoluna devam eder. Bu iki dönüş süresi 27 1/3 gün olup iki hareketin de müddeti aynıdır. Ancak o, dünya çevresindeki yörüngesinde dönerken, güneşten alarak dünyaya yansıttığı ışıkların miktarı her zaman değişir. Bundan dolayı o, bazen kurumuş hurma yaprağı şeklini veya âyetteki ifadesiyle "urcûn" hâlini, yani hurma salkımının eğri olan dip kısmının şeklini alır.
Herkes burada Kur'ân'ın hilâle işaret ettiğini rahatlıkla anlar. Böylece ay, menzil menzil gezerken her menzilde farklı bir manzara arz eder ve hiç ışık yansımayan safhanın ardından onda hilâl safhası başlar. Daha sonra ise, hilâl giderek büyür ve ay yüzeyinin yarısını kaplar. Bu safhada o, yarım ay hâlinde gözükür. Bunu takip eden dolunay safhasında ayın dünyadan görülebilen yüzü bütünüyle parlamaya başlar. Sonra da parlak kısım yeniden küçülmeye yüz tutar ve bir an gelir ki, tekrar kuru bir dal gibi incelerek hilâl şeklini alır.
Ay da aynı güneş sistemi içinde, çekim kuvvetiyle dünyanın etrafında dönüp dururken dünyanın ve dolayısıyla güneşin yaptığı aynı hareketleri yapar. Üstteki âyet, ayın değişik yörüngelerde seyahat ettiğini vurguladığı gibi, Şems sûresinin ilk âyetleri de
وَالشَّمْسِ وَضُحَاهَاوَالْقَمَرِ إِذَا تَلَاهَا
"Yemin olsun güneşe ve onun aydınlığına, onu izlediği zaman aya." (Şems sûresi, 91/1-2)
diyerek, dünya ile beraber ayın da, güneşin hareket zemini içinde onun etrafında döndüğünü apaçık bir üslûpla ifade etmektedir. تَلَ bir nesnenin tâli derecede başka bir şeye tâbi olduğu ve onu takip ettiği mânâsına gelir ki, burada, kamerin kademeli olarak güneşe bağlı döndüğünü ifade bakımından fevkalâde bir kelime seçimi söz konusudur.
Ayın, dünya etrafında döndüğü öteden beri bilinen bir gerçektir. Kamerin kendi mihveri çerçevesinde dönüşüne gelince, bu onun dünya çevresindeki dönüş süresine tetâbuk eder.. ve yaklaşık bu takvimcilik seyahatini 29,5 günde tamamlar. Böyle dünya merkezli bir seyahatte ayın kendi yörüngesinde dönüş hızı saatte 3.683 km kabul edilmektedir.
Kur'ân-ı Kerim, tafsilata girmeden, vak'ayı vaz'ediliş gayesine bağlayarak, temel disiplinler açısından ayın, dünya çevresinde dönerek, bir aylık süre içinde uğradığı menziller itibarıyla dünya ile yaptığı açı farklılıklarından ötürü meydana gelen görüntü değişikliklerine temas eder ve seyahati açısından bize göre, belli burçlarla mukabele, örtüşme veya tekâtüüne "menzil" der. Ay, uğrak yerleri sayılan menzillere (menâzil) uğradığında, güneşten aldığı ışık sahası değiştiğinden, biz de ondan değişik görüntüler alırız.
Onun bütün bir ay boyunca, değişik menzillerden değişik görüntüler vermesi, bizlere ayları, seneleri hesaplama imkânı tanıması ve bunları sürekli tekrarlaması da, ibadet vakitlerinin belirlenmesi bakımından çok önemlidir. "Sana hilâlleri soruyorlar, de ki, onlar insanlar için bir takvim ve haccın vakit ölçüleridir." (Bakara sûresi, 2/189) mealindeki âyet, hem ayın değişik hareketlerini hem de bu hareketlerle bize anlatılmak istenen temel espriyi ifade etmesi bakımından fevkalâde manidardır.
Hâsılı, güneşin dairevî hareketi üzerinde durduğumuzda ifade ettiğimiz gibi, ay, güneş ve yıldızlar hepsi ayrı ayrı feleklerde yüzüp durmakta, Aziz ve Alim olan Allah'ın (celle celâluhu) takdirini ilan etmektedirler.
- tarihinde hazırlandı.