Kâinat Musikisi
His ve duygularımızı birer bam teli haline getiren Allah, bizlere en nefis musikileri duyurmak için adeta kainattaki görüntü ve hadiseleri de birer mızrap yapmıştır. Bu sebeple biz, koyun-kuzu meleyişlerini, böcek ve kuş çığlıklarını, ormanların uğultularını, ırmakların çağıltılarını, yağmurların şıpırtılarını, ağaçların dal ve yaprak hışırtılarını, bulutların o mehip iniltilerini bir musiki gibi duyar, dinler ve coşarız.
'Eşyanın kollarında ve nizamla diz dize,
Büyülendimdi gelince ahenkle yüz yüze...
Rengarenk her yan, tüllenen ma'na buğu buğu,
Bir tomurcuk açar gibi var olmaya doğru...
Her perdede ayrı bir visal, ayrı bir huzur;
Vicdandaki irfanla bakınca her taraf nur...
İç içe güzellik her köşe, iç içe ma'na,
Duruyor karşımda tabiat bir gül-i ra'na,
Sesler, renkler, buudlar.. bu ne müthiş hendese!
Vuruldum kainat musikisindeki sese...
Gökler ayrı bir kaneviçe.. ve ötesinde,
Kudret; inse, cinne birşey anlatma kasdinde.
Yer cıvıl cıvıl insan, hayvan, ağaç ve toprak..
Sema başlar üstünde bir kitap; yaprak yaprak...
Yüz yüze iki levha birbirine bakıyor,
Yıldızlar bizlere davet gamzesi çakıyor.
O'na davet, sonsuza davet bütün soluklar,
Her köşeye nurlar taşıyor nurdan oluklar....'
deyip, tefekkürden zevke, zevkten tefekküre koşar ve kendimizden geçeriz.
Kainattaki her ses, kendine has dalga boyuyla ruhlarımızı dinlendirir ve o müthiş armonisiyle bizi bizden alır bambaşka alemlere götürür. Yer yer araba kornaları, makine ve fabrika gürültüleri, değişik siren sesleri sarhoş naraları bizi bu büyülü iklimden uzaklaştırır ve his dünyamızı karartır; ama biz imanımız sayesinde, çarçabuk o şerarelerden sıyrılır ve varlığı dinlemeye dururuz. Bizim için günümüzün bütün gürültüleri gayr-i tabii; kainattaki sesler ise, Kudret-i Ezeli tarafından insana göre akord edilmiş ve ruhumuza göre ayarlanmış tabii nağmelerdir.
İnsanların ortaya koyduğu musiki ihtiva eden edebi eserlere gelince, onlar da kainattaki renk ve ses cümbüşünden dimağlara, ruhlara dökülen seslerin ifadesidir ve kainattaki nağmeleri taklit edebildikleri ölçüde mükemmel sayılırlar.
Bu ideali gerçekleştirmek için hakikat erlerinin önünde, 'dil' gibi büyük bir engel bulunmaktadır. Zannediyorum bizim için, İslami meseleleri hazmetmiş ve bunun yanında en az bir yabancı dil bilen pek çok insana ihtiyaç var. Ne var ki, realitelerden kaçmanın da yararı yok; böyle bir gençliğe ulaşmanın -hiç olmazsa belli bir zaman için- bir hayli müşkil olduğu da bir gerçek. İslam mesajının mutlaka dünyaya duyurulması gerektiğine inananlar, ne yapıp yapıp bu önemli vazifeyi yüklenecek kimseleri yetiştirmek için akademik merkezler kurarak, bir an evvel profesyonelce bu işi ele almalıdırlar.
İlahi Bir Lütuf ve İkram Maslahat Meselesi
Maslahat, halin icabı karşısında İslam'ın temel esaslarından ayrılmaksızın gerekli olanın yapılması; Akif'in ifadesiyle, 'asrın idrakiyle Kur'an'ın söyletilmesi' hakikatidir. Mutlak ilim sahibi Yüce Yaratıcı, insanoğlunun ne olup olmadığını en iyi bilendir. Vaz' ettiği ahkamda, bildiğimiz veya bilemediğimiz binlerce maslahat gizlidir. Bu maslahatları düşünüparaştırıp bulmak, İslam'ın daha iyi anlaşılması bakımından oldukça önemlidir. Ancak bu meselede de bir tefrit noktası söz konusudur ki, o da maslahatın gaye gibi gösterilmesidir. Bence, maslahat araştırıcıları dikkat edip bu hataya düşmemelidir.
Asla unutulmamalıdır ki, biz İslam'ın emirlerini, bu emirlerin ihtiva ettiği maslahatlardan dolayı değil, sadece ve sadece Cenabı Hakk'ın emri olduğu için yerine getirir; maslahatları ise, İlahi bir lütuf ve ikram olarak kabul ederiz.
Niyette Esas Olan...
Niyette esas olan onun kalben yapılmasıdır. Dil ile yapılması gerektiğine dair sünnet-i sahihada bir şey görmedim. Hatta dille niyetin kalbi teveccühe engel teşkil ettiğinden dolayı mahzurlu olduğu bile söylenebilir. Aslında şekilciliğe takılıp kaldığımızdan bu mesele de zannediyorum hafife alınıyor. 'Durdum divana, uydum Kur'an'a, döndüm kıblem Ka'be'ye..' gibi lafzi niyet veya başka herhangi bir lafızla gerçekleştirilmeye çalışılan böyle bir kalbi teveccüh, bazen gönlün tam ifrağına engel bile teşkil edebilir. Dikkat etmek lazımdır!..
Bir Lahza Bile...
Gönlünde, her zaman O'na doğru seyahate karar vermiş yüce ruhlar, zannediyorum bir lahza bile yolculuktan, yol tasavvurundan ve o yolda hedeflenen yüce mana ve yüksek gayelerden gafil olamazlar ve olmamalıdırlar da. Bir kere bunların gözleri ağyara kaysa; kaysa da ağyara 'yar' deseler, bir ömür boyu ah u efgan edip inlerler. O'nun yoluyla hiç tanışmama büyük bir talihsizlik, 'tanıyıp-tanıştım' dedikten sonra takılıp yollarda kalma ise, bir hüsran ve haybettir. Hem de ne hüsran ve ne haybet!..
Tebliğde 'Yabancı Dil' Faktörü
İslam'ı diğer dinlerden ayıran en bariz özelliklerinden biri, hiç şüphesiz onun evrensel oluşudur. Efendimiz (sav), topyekün ins ve cin alemine gönderilmiş bir peygamberdir. İşte bu evrenselliktir ki bizi, baştan başa bütün dünyaya, O'nun rahmet ve şefkat yüklü mesajını duyurma sorumluluğunu yüklemektedir. Müslüman'ın dünyada bulunmasının, yaşamasının yegane sebebi ve hikmeti bu vazifeyi ifa etmektir. O, bu hedef ve gayeye ulaşmaya çalışır, ulaştığında, 'Beni Müslüman olarak vefat ettir ve beni salihlere ilhak eyle' duasıyla riya ve süm'aya girmeden ötelere ulaşma düşüncesine bağlanır.
- tarihinde hazırlandı.