Mükâşefe: İlâhî Nurlar
Mükâşefe-i ayn, ilâhî nurların, salikin kalb ufkunu aşarak, onun bütün letaifini ihata etmek suretiyle bütünüyle duygularda hissedilip yaşanması mertebesidir. Tabir-i diğerle o, medlulu deliller üstü duymanın, zevk etmenin unvanıdır. Hak yolcusu ile hakikat arasındaki perdeler, kulun Hakk'la münasebeti açısından farklı farklıdır: Esma ve sıfat hakikatlerine kapalı bulunma bir perde olduğu gibi, kalbin, Allah'la beraber başkasına yönelmesi de ayrı bir perdedir. Varlığın felsefi kriterlere göre yorumlanması -aynı ölçüde olmasa da- o da yine bir hail sayılır. Hatta Mişkat-ı Muhammediye'nin dışında -O'nunla beraber bulunsa da- ayrı bir ışık kaynağı aramak da tehlikeli bir perdedir.
Kibir, hased, ucub, riya, fahr ve enaniyet misüllü iç inhiraflar, hakikatin olduğu gibi duyulup hissedilmesine mani olması ölçüsünde, küfür ve dalaletin basamakları sayılan günahlar da önemli bir engel sayılırlar. Bu perdelerin örgülenip hazırlandığı tezgahları, nefis tezgahı, şeytan tezgahı, kendine ve bizim hevesatımıza bakan yanlarıyla dünya tezgahı veya beşeri boşluklar, beşeri zaaflar tezgahı diye sıralayabiliriz ki her biri tek başına öldürücü birer tuzaktır. Bu tuzaklar sürekli çalıştırıldığı ve beşerî boşluklar açık bırakıldığı takdirde söyleyeceğimiz her şey beyhude, her davranış bad-i heva bütün gayretler boşuna ve vuslat kuşağında hicran yaşamamız kaçınılmazdır.
Marifet Tecellisi
Bu perdelere takılmadan, yolda bulunmanın hakkını verenler için ilk mükaşefe; Hazreti Meşhud-u Ezeli'nin, salikin kalbinde hasıl ettiği bir marifet tecellisidir ki, onu elde eden arif, sabit kadem olabilirse, yolar ona, şuhuda kadar açılabilir. Ne var ki, böye bir tecelli süreklilik arzetmez, yer yer kesilir ve yollar bir bölümü itibariyle kararır ve yürüme esnasında sık sık duraklamalar yaşanır; ancak Hak yolcusunun kalbindeki yükselme arzusu hiçbir zaman dinmez; zaman zaman başı dönüp sarsılsa da, yürüyüp menzile ulaşma arzusuyla hep çırpınır durur. Böyle dağdağalı bir yolculukta ye'se düşmeden yolda olmanın hukukuna riayet etmek bir babayiğitliktir ve bu babayiğitliği devam ettirebilenler her zaman kesintisiz inkişaflara, aralıksız mükaşefelere ve derken ilmilikten ayniliğe yürürler ki, bunun hemen iki kadem ötesinde temkin ve teyakkuz testekli 'mükâşefe-i ayn' hakikatini duyup hissetmeye başlarlar. Bu kudsi yolculuğu daha da sürdürebildikleri takdirde, seyahatleri gider müşahede ile noktalanır.
Mükâşefe-i ayn, ilâhî nurların, salikin kalb ufkunu aşarak, onun bütün letaifini ihata etmek suretiyle bütünüyle duygularda hissedilip yaşanması mertebesidir. Tabir-i diğerle o, medlulu deliller üstü duymanın, zevketmenin unvanıdır.
Seyr-i rûhânîsinin mebdei olması itibariyle, bu mertebenin en büyük kahramanı olan Hz. Ruh-i Seyyidü'l- Enam (sav), başta Miraç olmak üzere, hayat-ı seniyyelerinin zirvelerinde, -O'nun hayatı hep zirvelerde geçmiştir- sürekli mükâşefeden müşahedeye yürüyerek, her zaman esrar-ı imanı duyup zevk etmiş; cennet, cehennem, melekler, hatta kader kalemlerinin cızırtılarına kadar ötelerle alakalı en sırlı şeylere muttali olmuş, sonra da dönüp asliyet planındaki bu müşahedelerini, cüziyet ve zılliyet zeminindeki bendelerine armağan ederek geçip gittiği kapıları aralık bırakmış; dahası, yürüdüğü yolları, kalblerdeki marifet nurlarına göz kırpan reflektörler gibi ışığa açık işaretçilerle teminat altına almış ve gezip temaşa ettiği makamlarda; 'Ma zâğa'l- basaru vema tağâ' fehvasınca gözü kaymadan, bakışı bulanmadan ve başı dönmeden dolaşmış, sonra da bu kevn ü fesadın dahasına tahammülü olmadığı bir noktada, yolu da yolculuğu da arkasındakilere emanet ederek 'Allahümme'refîka'l-a'lâ' deyip Rabbine yürümüştür.
Rûhânî Seyahat
Arkadan gelen vefalı dostları da, bu mükaşefe yolunda, sebepleri ve neticeleriyle miras aldıkları bu ruhani seyahat ve temaşayı sürdürmüş; his, müşahede ve duygularında, yerinde keskin ve isabetli içtihadlarıyla, yerinde 'Ya sariyetü, elcebel.. elcebel!' gibi boşalma ifade eden sözleriyle, yerinde: 'Perde-i gayb açılsa yakinim ziyadeleşmez' türünden sır vermeleriyle ve yerinde de, 'Ümitvar olunuz şu istikbal inkılabâtı içinde en yüksek ve gür sadâ İslam'ın sadâsı olacaktır.' gibi bişaretleriyle seslendirmiş ve mükaşefenin değişik televvünlerinden ne resimler ve ne mânâlar sunmuşlardır.
- tarihinde hazırlandı.