Ölüm Ötesi Hayat
İnsan, bütün varlıklar içinde Cenab-ı Hakk'ın isimlerinin nokta-yı mihrakiyesidir. O, her ismin azam derecede tecellisine mazhar mükemmel bir varlıktır. Gülleri, çiçekleri, bağları, bahçeleriyle bütün yeryüzü, ayları, güneşleri, kehkeşanları ve dev adalarıyla topyekün sema, insan mahiyeti karşısında çok sönük kalır. Akif'in ifadesiyle bütün cihanlar insanın mahiyetinde matvidir. Evet bütün alemler bir fihrist gibi, insanın mahiyetiyle ifade edilmektedir. Demek ki Allah (cc), insanın yaratılmasına hususi ehemmiyet vermiş, Hakim isminin tecellisi ile, insanı tam bir hikmet abidesi haline getirmiştir. Diğer bir ifadeyle kainatı bir kitap, insanı da onun fihristi olarak tanzim etmiştir.
Şimdi eğer bu mahiyetteki bir varlık, öldükten sonra diriltilmeyecek olursa, ihtimamla yaratılanın ihmali gibi bir durum söz konusu olur ki, Cenab-ı Hak, böyle bir abes fiili işlemekten münezzeh ve müberradır. Evet, insan öldükten sonra dirilecek ve gerçek değerini de işte o zaman bulacaktır.
Allah Abes İşlemez
Bu hakikatı şöyle de ifade edebiliriz: Cenab-ı Hakk, kainatta cemal ve kemalini göstermek için, daima esma ve sıfatlarıyla tecelli etmektedir. Hatta kainat bu tecellilerin tecessüm etmesinden ibarettir denebilir. -Sofilerin yaklaşımı- İşte bu tecellilerin daha dar bir noktada, herkesin görüp anlayabileceği, meleklerin rahatça sezebilecekleri, cin taifesinin, ruhanilerin mütalaa edebilecekleri küçük bir kitap halindeki şekillenmesi ise insandır. Bu itibarla da insanın ehemmiyeti çok büyüktür. Kaldı ki Cenab-ı Hak, her sene pek çok şeyi 'basü ba'delmevt'e mazhar edip yeniden diriltmektedir. Şimdi hiç mümkün mü her sene en ehemmiyetsiz şeyleri haşr u neşr etsin, yeniden diriltsin, hatta en ehemmiyetsiz çekirdekleri dahi yeni bir hayata mazhar etsin de; insan gibi çok mana ifade eden, önemli bir varlığa ehemmiyet vermesin.. burada çok güzel olan o sıfat ve isimlere ayna olan insanı, öbür alemde de aynı mahiyette, sıfatlarına ve isimlerine ayna yapmasın. İşte bu, her işinde pek çok hikmet bulunan Cenab-ı Hakk'ın icraatına muhaliftir. Her şeyi hikmetle yaratan ve hiç abes işlemeyen Allah (cc), insanı bu kadar hikmetlerle donattıktan sonra, çürümeye terk eder mi?
Haşir İnancı
Rabbimize ait yönüyle haşr ü neşrin lüzumu adına -Haşir risalesine bakılabilir- bu çizgide daha çok şeyler söylenebilir. Evet, kainatta var olan sair cinsler cins olarak ahirette diriltilecekler; insan ise, tek başına bir cinsmiş gibi, fert fert diriltilecektir ve kendine has karakteri, duyguları, latifeleriyle uhreviliğin bütün hususiyetlerini aksettiren bir mucize-i kudret olarak mutlaka yeniden yaratılacaktır.
Konunun bize ait yönlerine gelince; içtimai hayatın, nizam ve ahenk içinde yürümesinin, ailevi huzurun temin edilmesinin, her yaş ve başta ferdi huzurun sağlanmasının en güçlü ve tutarlı müeyyidesi, öldükten sonra dirilme hakikatine inanmaktadır. Evet haşr ü neşr akidesinin olmadığı bir yerde ferd, katiyen huzur içinde olamaz. Buna, 'inanmayanlar da huzur içinde olamaz' diyebiliriz. Hatta bu akide üzerine oturtulamamış bir toplumun da huzurlu olduğu söylenemez.
Huzur Vesilesi
Evet, haşr ü neşr akidesi gereği, dirilme, Rabbin huzurunda hesap verme, defterini sağ elinden alıp cennete girme, Rabbimizin cemalini görmeye namzet olma gibi.. hususlar, ümitli ve huzurlu bir yaşama adına çok önemli esaslardır. Bir insan ötelere ait bu mazhariyetlere inanıyorsa, hem Rabbin istediği istikamette yaşayacak hem de hep huzur içinde olacaktır. Şöyle ki, bir ferdin kalbinde öldükten sonra o dirilme inancı ve inanç çizgisinde amelleri varsa, o ferd, ahirette ölümsüzlük içinde yeni bir gençlik kazanacak, burada inkişaf ettirdiği duyguları orada kendisine iade edilecek, Rabbi uğrunda, dünyada gösterdiği bütün cehd ve gayreti değişik değişik cennet nimetleri halinde kendisine sunulacaktır. Bu, 'Bilsin ki insan için kendi çalışmasından başka bir şey yoktur.' (Necm, 53/39) ayetinin tam anlamıyla zuhuru demektir.
Evet, haşre iman ferdin biricik huzur kaynağıdır. Bu hususu çok iyi kavrayan sahabe-i kiram, yaşarken huzur içinde olmuş, ölüme giderken de sevinçle gitmişlerdir. Mesela; İslam adına ciddi bir mücadele ve kavganın verildiği esnada bir sahabi, hurma ağacının dalına dayanmış, hurma yiyordur. Bu esnada birdenbire Efendimiz'in ümitle gürleyen sesi duyulur: 'Bugün kim sevabını sırf Allah'tan bekleyerek ölürse, cennete hangi kapısından dilerse girebilir.' Bunu duyan sahabi elindeki hurmaları etrafa saçar, 'Eğer bunların eliyle cennete gireceksem bu canıma minnet.' der.. evet ölümü bile insana sevdiren, öldükten sonra dirilmeye inanmaktır. Ve işte bu ferd için önemli bir huzur kaynağıdır.
Öte yandan; insanın gençlik zamanında ve hevesatının galeyanı hengamında arzularını frenleyecek, nefsine gem vurabilecek bir şey varsa o da, öldükten sonra dirilme duygusudur. Bu duyguyla genç, 'Hesaba çekilmezden evvel nefsinizi hesaba çekin' fehvasınca nefsini hesaba çeker ve yanlış adım atmamaya gayret eder. Bu ise hem şahsın, hem ailenin hem de toplumun rahat ve huzur içinde olması demektir.
Bu çizgide Hz. Yusuf'un daha peygamberlik vazifesi ile muvazzaf kılınmadan, Zeliha'nın teklifi karşısında 'Allah'a sığınırım.' demesini hatırlatmak yeter zannediyorum. Benzeri bir vaka Hz. Ömer döneminde cereyan ediyor: Fettan bir kadının entrikalarına maruz kalan bir delikanlı, tam devrileceği sırada dilinde: 'Takvaya erenler var ya, onlara şeytan tarafından bir vesvese dokunduğunda (Allah'ın emir ve yasaklarını) hatırlayıp hemen gözlerini dört açarlar.' (Araf, 7/201) ayetiyle, kendine gelir ve ayetin ruhunda uyardığı heyecanla da ahirete yürür.
Saadet Düşüncesi
Hz. Üstad'ın konu ile alakalı mülahazalarından hareketle; çocukların saadet düşüncelerinin devam etmesi de yine, ancak öldükten sonra dirilme inancına bağlıdır. Aksi halde o zayıf, nehif, minnacık dimağlar, etraflarında ölüp giden kimselerin, onların ruhlarında açacakları yaralarla hep yutkunup duracak ve katiyen huzur duyamayacaklardır.
Evet, çocukların ölüm hadiseleri karşısında tek tesellileri öldükten sonra dirilme inancıdır. Onlar, çevrelerindeki ölümler karşısında, 'Doğru, yakınlarımız, arkadaşlarımız, kardeşlerimiz öldüler; ama Cenab-ı Allah onları daha güzel bir yere aldı, şimdi bizden daha iyi yaşıyorlar, belki cennetin bağ ve bahçelerinde dolaşıyorlar. Cennetin ırmaklarına girip çıkıyorlar ve kevserlerinden içiyorlar.' inancıyla o zayıf ruhlarında, mukavemet kazanacak ve değişik belalar, musibetler ve ölümlerle yüz yüze geldiklerinde mukavemet edebileceklerdir.
Gençleri Dizginleme
Gençlik için de benzeri şeyler söylenebilir. Şöyle ki; gençlik dönemi, beşeri garizaların gemi azıya aldığı bir dönemdir. Zira gençler, büyük ölçüde serazat ve çakırkeyftirler. Önlerine gelen ve akıllarına esen her şeyi yapmak isterler. Onların gücü, kuvveti ve serazad keyifleri karşısında, milletin ırzı, namusu, hatta bütünlüğü daima tehlikededir. Halbuki bu hususların korunması hemen her sistemin temel prensibidir. Öldükten sonra dirilme inancı, gönlünce yaşamak isteyen gençler için de frenleyici bir özelliğe sahiptir. Bakın bu akidenin nesillerimizin dimağlarından ve ruhlarından sökülüp atılmaya başlandığı günden itibaren dinamik güçler, büyük çoğunluğu itibariyle, dinamik anarşi unsurları haline geldiler ve toplum huzurunu tehdit ediyorlar. Bu açıdan eğer yeni bir nesil inşa etme düşünülüyorsa, yapılacak ilk ve en etkili şey, onları haşr ü neşre inandırmak olmalıdır.
Avrupa'da da, Orta çağı müteakip dönemde Russa, Rönan gibi kimseler dini inkar ediyor, Allah, Peygamber ve haşri kabul etmiyorlardı. Ancak, gün gelip de her yanı anarşi ve huzursuzluk alınca, bunlar ve diğer bazı mütefekkirler 'tabii din' düşüncesi ortaya atarak gerçeğinden uzaklaştırdıkları nesilleri sahtesiyle rehabilite etmeye çalıştılar. Bu şu demekti: 'Eğer insanları mevhum dahi olsa beşer üstü bir güce ve kuvvete inandırmazsak, bunları zabt u rabt altına alma imkanı olmayacaktır.' Ne var ki, bu temelsiz teşebbüsler hiçbir işe yaramadı.
İman Kaynağına Müracaat
Öyle ise yeni bir dünya kurmak isteyenler, mutlaka iman kaynağına müracaat etmelidirler. Yoksa gençlerin karınlarını doyurmakla, sırtlarına birer urba giydirmekle, her yerde bir petrol kuyusu kazıp, petrol fışkırtmakla, onları tatmin etmek mümkün olmayacaktır. Çünkü ebed için yaratılan insan, ebedden ve ebedi Zat'dan başka hiçbir şeyle tatmin edilemez. 'Dikkat edin kalbler ancak Allah ile itmi'nana erer.' (Ra'd 13/28) Aile içinde huzurun zembereği, esası, kaidesi, yine öldükten sonra dirilmeye inanmaktır. Erkek ve kadın öldükten sonra dirilmeye inanıyorlarsa, gençliklerini, sıhhatlarını kaybetmeleri, onların mutluluğuna dokunmayacaktır. Evet onlar, 'Biz bugüne kadar genç, tatlı, güzel bir hayat yaşadık, bundan sonra -inşaallah- öbür alemde bu hayatımızı, aynıyla devam ettireceğiz.' deyip hep ilk günlerin neşvesini soluklayacaklardır.
Huzurun Kaynağı
İnsanlara hayatı ve tabiatın güzelliklerini sevdiren, Rabbe giden yolları açan ruhları şahlandıran, insana insanın ebediyete namzet olduğunu gösteren, Allah'a ve öldükten sonra dirilmeye inançtır ki, bunlar huzurun, rahatın ve emniyetin de kaynağıdırlar. Bakınız Amerika başta olma üzere bütün Batı ülkeleri ciddi bir huzursuzluk içinde. Nüfusun % 60-70'i alkolik. Uyuşturucu kullanımı had safhada. Ahlaksızlık ve rezalet dizboyu.. ve daha nice olumsuzluklar. Bu problemlerin kaynağı nesillerin tatmin edilemeyişi ve daima mihrap ve minber değiştirmedir. Ayrıca onların çare adına atmış oldukları her adım da yeni bunalımlara kapı aralamakta ve onları yeni yeni buhranlara sürüklemektedir. Zira çıkış noktaları yanlış.
Evet bir milletin huzur ve saadetini düşünenler, en başta o millete ahirete giden yolları açmalı ve gençleri, öldükten sonra dirilmeye inandırmalıdırlar. Bu sayede, anarşist ve dinsiz olan gençler birden bire karıncayı ezmeyen, haşerata ayağını basmayan, melek nümun insanlar haline geleceklerdir. Tarih içinde öyle insanlar olmuştur ki, karıncayı, basıp öldürdüklerinden dolayı hep keffaret yolları araştırıp durmuştur. Muhasebe duygusunda bu kadar derinleşen bir insanın, ferdi, aileyi huzursuz etmesine, toplumu sarsacak problemler çıkartmasına imkan yoktur.
- tarihinde hazırlandı.