Cennet Yamaçlarında Dolaşmak
Dünyada iken cennetin yamaçlarında dolaşmak ne demektir?
Dünyada iken, cennetin yamaçlarında dolaşmak, bir yönüyle hayatın ahirete göre planlanıp yaşanması demektir. Daha açık ifadesiyle hayatın, iman, amel, ilim, irfan vb. unsurlarla yoğrularak, ilahi teveccüh ve rahmet esintilerine açık hale getirilmesi demektir ki bu şekildeki bir hayat, daima Cenab-ı Hakk'ın müşahedesi altında şekillenen bir form içinde cereyan eder; eder ve santim sapma ve kayma olmaz. Aslında böyle bir hayata yükselebilme, -Allah'ın izniyle- herkes için söz konusu olabilir.
Salih Amelde Israr
Ne var ki, temelde bütün varidatı manevi alemlerden kopup gelen feyizlere bağlı böyle bir hayat, irfan yolunda sürekli cehde ve amel-i salihte ısrara vabestedir. İnancım o ki, kul, kullukta biraz ısrar edince, Cenab-ı Hakk da onun gözlerini gayb alemine açacak ve onu ötelerden süzülüp gelen envara, muttali kılacaktır. Örnek olarak Efendimiz'i alacak olursak o, hayatı boyunca vitr namazını hiçbir zaman, hemen yatsı namazının akabinde kılıp yatmamıştır. O, 'Ey örtünüp bürünen (Rasulüm!) Birazı hariç, geceleri kalk namaz kıl. (Gecenin) yarısını (kıl). Yahut bunu biraz azalt, ya da çoğalt ve Kur'an'ı tane tane oku.' (Müzzemmil, 73/1-4) ayetinin emri gereği, daima gece kalkıp ibadet etmiş; kıldığı teheccüdlerin arkasından da vitri eda etmiştir. Hz. Aişe Validemiz, O (sallallahu aleyhi ve sellem)'nun bu durumunu, 'ayakları şişinceye kadar namaz kılardı' şeklinde anlatır. Ve kendisine, 'Ya Resulallah! Cenab-ı Hak, geçmiş ve gelecek günahlarını affettiği halde, neden bu kadar kendine eziyet ediyorsun?' diye sorduğunda, o da 'Şükreden bir kul olmayayım mı ya Aişe?!' cevabını verir.
Sahabe Ufkuna Ulaşmak
Efendimiz'i adım adım izleyen ve O'ndan gelen en küçük işareti dahi emir telakki eden Sahabe efendilerimiz, hayatlarını aynı çizgide devam ettirmiş ve meleklerle atbaşı hale gelmişlerdir. Allah Rasulü (sav), onlara Kur'an'ın ruhunu duyurmuş ve onları adeta uhrevileştirmiş, onlar da ruhlarına bu manaların kanatlarıyla, nebilerden sonra ulaşılabilecek en yüksek zirvelere ulaşmış ve erişilmezlere taht kurmuşlardır. Evet onlar, duygu ve düşüncelerini bir pergel gibi açarak, bir ayaklarıyla dünyada dolaşmış, diğeriyle de hep cennetin yamaçlarında gezinmişlerdir; gezinmiş ve baş döndürücü bir dünya-ahiret dengesi kurmuşlardır; ama ihtimal onların çoğu serfiraz kılındıkları bu nimetlerin farkına bile varmamışlardır. Zira Cenab-ı Hakk'ın en büyük bir lütfu da lütfunu bildirmemesidir...
Cenab-ı Hakk'la İrtibat
Öyle zannediyorum ki bizler bile üç-beş yıl bu müstakim çizgi üzerinde hayatımızı devam ettirebilirsek, vicdanlarımızda daha farklı şeyleri duyabiliriz. Bunun için de, her tecrübenin kendi sahasında, kendi labaratuvarında yapılması gerektiği prensibinden hareketle, kalbi, ruhi, vicdani duyguların inkişafı için, bu letaifin temrinata tabi tutulmasına ihtiyaç vardır. Daha kestirmeden bir ifade ile, Cenab-ı Hak'la irtibat sağlam tutulduğu oranda, bu duygular inkişaf eder ve insan daha dünyada iken, onda 'Senin (gözünden) perdeni kaldırdık. Bugün artık gözün keskindir' (Kaf, 50/22) sırrına mazhar olur.. ve gözden perde kalkınca çok hakikatler de ayan-beyan görülmeye başlar. Allah Rasulü (sallallahu aleyhi ve sellem), bu halin asgarisini, 'Mü'minin firasetinden sakının. Çünkü o Allah'ın nuru ile bakar' hadis-i şerifi ile ifade eder.
Bazen bu halin meydana gelmesi, seyr ü sulük-i ruhaniyle ve bu yolda 'erbain'lere bağlıdır. Bu, kırk gün, belki kırk ay, belki de kırk sene tertemiz bir hayat yaşama demektir. Bazı istidatlar, az bir gayret ve kısa bir zaman içinde adeta bir kibrit çakar gibi hemen inkişaf edebilir, bazıları da uzun zaman ve uzun cehde ihtiyaç duyarlar. Küçük bir örnek olarak bir insan, kırk gün yalan söylemezse içine hikmetler akmaya başlar. Bir başka insan da otuz sene erbain yaptığı halde duyguları inkişaf etmeyebilir. Ancak ne çabuk inkişaf eden fahirlenmeli, ne erbainlerden kurtulamayan ye'se düşmelidir. Aksine 'demek benim inkişafıma kırk yıl lazımmış demeli' ve yoluna devam etmelidir. Evet, ancak bu şekilde bir ısrar ve gayretle, daha dünyada iken, cennet yamaçlarında gezmek mümkün olabilir.
İnsan-ı Kamil Olmak
Evliya ve asfiyadan bazılarının cennet yamaçlarında gezmeleri çok vuku bulan şeylerdendir. İstidat ve kabiliyetlerinin yanında, Allah'ın hususi ihsanlarına mazhariyetleriyledir ve o mazhariyetin derinliği ölçüsündedir. Doğrusu bu bizi aşan bir mevzudur. Zira herkesin asar-ı feyzi, kendi istidadına göredir. Halk arasında meşhurdur; nisan yağmuru yağınca yılan ondan zehirini sadef de incisini alırmış.. dolayısıyla mercan, bağrında inciler besler; yılan da zehir. İstidadı olan insanlar, inşaallah o velilik makamını yakalar, yaşar ve o mazhariyete ulaşırlar.
Evet, hem şahsen insan-ı kamil olmada, hem de bütün insanlığın toplu halde insan-ı kamil olmaya yönlendirilmesinde, her zaman himmetler, olabildiğine ali tutulmalıdır. 'Halka açılıp dağılırsak, ihlası kaybederiz. Keyfiyeti muhafaza için, öncelikle kendi nefsimizi ıslah etmeliyiz.' vb. düşünceler, şeytanın aldatması ve nefsin mırıltılarından ibarettir. Üç-beş kişiyle bir yerde oturup, dini mevzuları müzakere etme, nefse daha hoş geleceğinden nefis onu, insana, ihlası elde etmede tek vesile gösterebilir. Ama belki de aynı hareket, diğer taraftan ucbun, gururun girdapları arasında ruhun kolunu-kanadını da kırabilir.
Himmetler Ali Tutulmalı
Himmetler ali tutulmalı ve hep zora, büyüğe talip olunmalıdır. Üstad, bir lahikada, insanın daima azami takvaya, azami ihlasa, azami velayete talip olması gerektiğine işaret eder. Tabii bunun yolu, gözlerin içine Allah'tan başka hayalin girmemesinden; dilin O'ndan başkasını konuşmamasından; kulağın O'ndan başkasını dinlememesinden geçer. Ayrıca az gülüp çok ağlamanın ümmet-i Muhammed'in dert ve problemlerinden ötürü ciğer dağlamanın, onların dertlerini paylaşmanın ve hayatını onların mutluluğuna bağlamanın, amudi velayet yolu olduğu unutulmamalıdır.
Evet, bu yol takip edildiği takdirde, umulur ki Cenab-ı Hak insanı bir gün velayet tahtına oturtur ve onun gözünden perdeyi kaldırır. Ama bazen O (celle celaluhu), insanın liyakati olmadığı halde de bu büyük ve pahalı şeyleri ona verebilir ki, böyle bir durumda da kul her zaman şükretmeli ve bunun bir istidraç olabileceği mülahazasıyla da tir tir titremelidir.
- tarihinde hazırlandı.