Her Devrin Bir Vazifesi Vardır

Ulü'l-emre itaat, anaya babaya itaatten önce mi gelir?

Müslümanlıkta çeşitli meseleler, belli devirlere göre ağırlık kazanır. Ancak daima ağır olan ve ağırlığını her dönemde hissettiren bir mesele vardır ki, o da iman ve İslam hakikatleridir. Derecesine göre bu rükünlerden hangisi en büyük ve en hayâtî ise o en büyüktür ve her dem ağırlığını koruyan bir meseledir. 'Lâilâhe illallah Muhammedün Resûlullah' hakikati her zaman ağırlığı en fazla olan bir meseledir. Bu meselenin halledilmediği ve gönüllere mâl edilmediği bir dünyada namaz, oruç, hac, zekat, iktisâdî ve içtimâî yapı gibi diğer meseleleri halletmek mümkün değildir.

İslâm'da, yapmakla mükellef olduğumuz şeylerin yanında, bir de yapılması gerekli olan bu şeylerin yerine getirilmesi adına 'müeyyidât' unvanıyla bir müessese vardır. Manevi cihad ve emr-i bi'l-maruf nehy-i ani'l-münker gibi vazifeler müeyyidattandır. Bunlar, dînî hayatın yaşanması adına çok önemlidirler. Bu müesseseler, faaliyetlerini icra etmedikleri zaman, dînî hayat da yaşanmaz olur. Binaenaleyh zaman olur, namaz ihmale uğramış olur; işte bu sebeple o en mühim mesele haline gelir. Başka bir zaman gelir -Hz. Ebû Bekir devrinde olduğu gibi- zekat ehemmiyet kazanır. (Evet onun devrinde meydana gelen irtidat hâdiseleri, büyük bir kısmı itibarıyla zekata dayanıyordu. O dönemde bazı insanlar, 'Namaz kılalım, oruç tutalım ama zekat vermeyelim.' diyorlardı.) Zaman gelir, emr-i bi'l-maruf nehy-i ani'l-münker ehemmiyet kazanır; zaman gelir, anne ve babaya hürmet ayaklar altına alınır; bu sebeple de anne-baba hukukuna riayet ehemmiyet kazanır. Başka bir zaman gelir ki, o zamanda da ulü'l-emir, yani büyüklerimiz, bizi cihada sevk ederler. İşte o zaman da kendi hayatiyetimiz ve devletimizin bekası için maddi mücahede ehemmiyet kazanır.

Görüldüğü gibi her dönemde, diğer zamanlara nispeten en çok ihmal edilen esaslar daha bir önem kazanmış ve üzerinde durulmuş. Mesela hadislerin tedvin edildiği, ilmin ve İslâmî hayatın ön plana çıktığı, her yerleşim biriminde onlarca âbid ve zâhidin olduğu bir dönemde bir müceddit ve aynı zamanda devlet başkanı olan Ömer bin Abdülaziz, devlet yapısında tecdit yapmış ve bu hususu öne çıkarmış. Demek ki Ömer b. Abdülaziz, kendi zamanında devlet yapısının sıhhat kazanmasını en önemli bir mesele olarak görmüş ve bütün himmetini bu hususa teksif etmiş...

Yunan felsefesiyle alakalı kitapların boy boy tercüme edildiği, bir mânâda efkârın bozulduğu, bulandığı, çeşitli bâtıl düşüncelerin Müslümanların içine girdiği, tasavvuf mektebinin neoplatonizmin tesiri altında kaldığı, Batılı ifadesiyle panteizm ve monizm mânâsında sapıkça bir vahdet-i vücud anlayışının yaygınlaştığı bir dönemde yetişen İmam Gazali Hazretleri, bu çarpıklıkları izâle etme istikametinde mücadele verdi. Zira o dönemde ilk planda yapılması gerekli iş, İslam akaidine dair hakikatleri yerli yerine oturtmak, bâtıl Yunan düşüncesini içimizden söküp dışarıya atmak, İslâm düşüncesini ihya etmek ve kendi kaleme aldığı 'İhyau Ulûmid-Dîn'in mevzu olarak aldığı meseleleri nakış nakış dokumaktı. O da bunu yaptı ve bütün himmetini bu uğurda harcadı.

İmam Rabbani devrinde ise Müslümanlar arasında, bilhassa İran ve Hindistan'da düalist bir düşünce hakimdi. Bu, kadimden bu yana Hintlilerin seslendirdiği bir düşünceydi. Buna göre nur ve zulmet gibi biri karanlık, biri de aydınlık iki ilah vardı. Bunun dışında bir de o dönemde, bedenin ölümünden sonra yeni bir cesede bürünerek yeryüzüne geri dönmesi şeklinde tarif edilen bir tenasüh akidesi mevcuttu ki bu inanç, bazı tasavvuf ekolleri içine de girmişti. İşte İmam Rabbani de kendi devrinin bu hastalıklarını çok iyi teşhis ederek onları tedavi etme adına bütün cehd ü gayretini o istikamette ortaya koydu.

Bugün ise iman ve İslâm'a ait meseleler ayrı bir önem kazanmıştır. Böyle bir mesele yanında anneye ve babaya ait hukuk veya ulü'l-emre karşı olan durum çok ehemmiyetsiz kalır. Zira iman, farzlar ötesi farz olan en birinci meseledir. Bu mesele ihmal edildiği zaman, ne erkân-ı imaniye, ne de erkân-ı İslâmiye kalır. Binaenaleyh bu mevzuda, çok ciddi tahşidât yapılmalıdır. Hatta bu mevzuda anne ve babalar, bazen evlatlarının önünü alıp onları engelleyebilirler; onları dünyaya yönlendirmeyi düşünebilirler. Ancak böyle bir konuda evlatlar da, anne ve babalarını ikna edip, onlarla irtibatlarını koparmadan mutlaka vazifelerini yerine getirmelidirler.

Bizim ölçülerimiz içinde ulü'l-emre itaat de önemli bir yer işgal etmektedir. Bu da en azından onlara başkaldırmama şeklinde bir tavırla da gerçekleşebilir. Zira isyan etme başka, her şeyde onları dinleme ve itaat etme tamamen başkadır. İkisini birbirine karıştırmamak gerekir. Mü'minler, asi olamaz. Onlar, asayişin bekçileri ve nizamın yanında kimselerdir; her şeyi huzur, nizam ve âhenk içinde yapmayı severler.

Pin It
  • tarihinde hazırlandı.
Telif Hakkı © 2024 Fethullah Gülen Web Sitesi. Blue Dome Press. Bu sitedeki materyallerin her hakkı mahfuzdur.
fgulen.com, Fethullah Gülen Hocaefendi'nin resmî sitesidir.