Karanlıklara ışık tutmada acele edin!..

Resûl-i Ekrem Efendimiz, hayırlı işleri sürekli erteleyen ve bugünün işini yarına bırakan kimselerin kendilerini büyük bir tehlikeye attıklarını belirtmiş; ölüm gelip çatmadan tevbe etmekte, ahiret için azık toplamakta, zekât ve sadaka vermekte ve namazı vaktinde kılmakta acele edilmesi gerektiğini beyan buyurmuştur.

Bu konuda, Hazreti Ömer ile koşarak camiye giden bir çocuk arasında geçen konuşma pek ibretamizdir: Hazreti Ömer Efendimiz, her zamanki gibi namaza giderken koşarak yanından geçen bir çocuk görür. Ona seslenir; 'A be evlat, bu ne acele?' der. Çocuk, 'Namaza gidiyorum, cemaate yetişmek istiyorum' cevabını verir. Mü'minlerin emiri, 'Sen daha küçüksün..' mukabelesinde bulununca; çocuk, 'Efendim, dün komşumuzun oğlu vefat etti; o benden de küçüktü.' der ve hızlı adımlarla caminin yoluna koyulur. İşte, ecel kapıyı çalmadan evvel kulluk vazifelerini yerine getirmek konusunda o salih çocuk gibi acele etmek makbul bir aceleciliktir.

İslam âlimleri, Peygamber Efendimiz'in söz ve uygulamalarına bakarak özellikle beş hususta ağır ve yavaş davranmamak gerektiğini söylemiş; bu meselelerde 'acele' denecek kadar seri hareket etmenin lüzumuna dikkat çekmişlerdir: Misafir gelir gelmez ona yemek ikram etme, bir günahın ardından hemen tevbe kurnasına koşup af dilenme, özellikle farz namazları vaktinde ikâme etme, çocuklara dinî bilgileri güzelce öğretme, zamanı gelince de onları geciktirmeden evlendirme ve bir de cenaze namazını çabucak kılarak vefat eden insanı bir an önce defnetme konularında acele etmenin makbul ve daha faziletli olduğunu bildirmişlerdir.

Acele edilmesi gereken ameller cümlesinden olarak, Allah'ın yüce adının ve Resûl-i Ekrem'in davasının dünyanın her yanına yayılmasını düşünüyorsanız, elde ettiğiniz fırsatları o istikamette değerlendirme hususunda da âhesterevlik etmemelisiniz. Cenâb-ı Hakk'ın ihsan ettiği imkânlarla yeryüzünün dört bir yanında eğitim müesseseleri açabilecekseniz, daha çok yere giderek daha çok beldeyi diyalog ve dünya barışı adına bir sulh adacığı haline getirebilecekseniz, bu meselede de kat'iyen yavaş davranmamalı, bilakis acele hareket etmelisiniz.

Binlere, onbinlere ulaşın

Şayet, bugün Anadolu'nun bağrından çıkıp cihana yayılan samimi insanların yurtdışında açtığı birkaç yüz okul varsa, keşke bu sayı birkaç bin olsaydı. Olsaydı da, dünyanın dört bir bucağında, bu okullar vesilesiyle aynı eğitimi alan, aynı duyguları paylaşan, aynı düşünceleri taşıyan ve bir araya geldiği zaman aynı dili konuşan on binlerce talebe bulunsaydı.. bulunsaydı ve bu münevver insanların herbiri kendi ülkesinde dostluğun, diyaloğun ve evrensel barışın temsilciliğini yapsaydı. İşte, keşke bu mevzuda asla âhesterevlik edilmeseydi.. keşke eğitim gönüllüleri az yese, az uyusa ve az dinlenselerdi ama günde birkaç yere derse gitse, bir sonraki yere yetişmek için acele etse ve ocak tüttürmedikleri hiçbir diyar kalmaması için dur-durak bilmeden koştursalardı.

Evet, diyalog çalışmaları vesilesiyle herkesle münasebete geçmeli ve bazıları sizi çok yanlış bir şekilde anlatmadan insanlara kendinizi tanıtmalısınız. Şimdiye kadar diyalog sahasında yalnız at oynatan ve çoğu zaman bu mülahazayı istismar eden bir kısım teşkilatlar, bazı organizasyonlar onu bütün bütün kendi inhisarları altına almadan kendi değerlerinizi herkese anlatmalısınız. Bu zamana kadar bazıları diyaloğu kendi güdümlerinde görüyor ve onu kendi emellerine ulaşmaya vasıta olarak kullanıyorlardı. Onlar, samimi diyalog taraftarı değillerdi; fakat şimdi değişik felsefe ve inançların müntesipleri arasından bunun samimi taraftarları da çıktı. Bir yönüyle, herkes diyalog ortamını kendi inandığı değerler ve beğendiği kültür birikimi adına serbest dolaşım için önemli bir fırsat saymaya başladı. Dolayısıyla, hemen her düşüncenin temsilcileri belde belde, ülke ülke geziyor ve gezdikleri her yerde kendi güzelliklerini neşrediyorlar. Şayet, sizin de hakikaten kadirşinas olan insan vicdanı tarafından beğenilecek bazı değerleriniz ve hatırı sayılır bir kültür mirasınız varsa, siz de aynı yolu izlemeli; daha çok yere gitmeli, daha çok insanla bir araya gelmeli ve dilbeste olduğunuz hakikatleri daha yaygınca anlatmalısınız.

Şimdiye kadar neredeydiniz?

Mesela; yeryüzünde bizim ulûhiyet telakkimiz kadar sağlam ve arızasız bir uluhiyet anlayışı yoktur. Koca bir dünya Yüce Yaratıcı'yı yanlış biliyor; isimsiz, sıfatsız ve şe'n-i Rubûbiyetsiz bir ilah telakkisi peşinde gidiyor; 'God' kelimesinin darlığı içinde ve 'Diyo' yakıştırmasının sığlığına bağlı bir ilah ve mabud anlayışı takip ediyor. Bu gidişle ulûhiyet hakikatini gerçek mahiyetiyle ve kendi enginliğiyle duyabilecek gibi de görünmüyor. Öyleyse, onu biz duyurmalı ve hakikatler hakikatini biz ilan etmeliyiz. Şayet, bu vazifenin gereğini yerine getiremez ve mefkûremiz hesabına bizi bekleyen böyle bir takdim görevinde âhesterevlik edersek vefasızlık yapmış ve çok büyük bir kusur işlemiş sayılırız. Aynı zamanda, bizim vesilemizle hidayete eren bahtiyar kimselerin 'Şimdiye kadar neredeydiniz? Keşke birkaç sene önce gelseydiniz! Gelseydiniz de hayatı boyunca hep bir arayış içinde bulunan ama Allah'ı, Hazreti Muhammed'i ve Kur'an'ı hiç duyamadan altı ay önce aramızdan ayrılan babama da bu yüce dîni öğretseydiniz!..' çığlıklarına verecek bir cevap bulamayız. Bu itibarla da, bu meselede acûliyete ihtiyaç vardır.

İman ve amel

Kur'an-ı Kerim'de pek çok yerde iman ve amel-i sâlih beraber zikredilmektedir. Amel, umumî manada iş, vazife, hareket, davranış, ibadet, hayırlı faaliyet demektir.

Fakat daha ziyade insanların bir maksada binaen yaptıkları işe "amel" denir. Yapılan işte bir gaye ve maksat yoksa buna "fiil" denir, amel denmez. Evet, sâlih amel, Cenâb-ı Hak nezdinde güzel ve makbul olan iş demektir. Namaz kılmak, oruç tutmak, zekât ve sadaka vermek gibi ameller amel-i sâlihe dâhildir. Hatta güzel ahlaklı olmak ve evrensel İslâmî değerleri sergilemek de bir sâlih ameldir. Kur'an-ı Kerim ameli, "sâlih" sıfatıyla beraber ortaya koyuyor. Dolayısıyla, "aksiyon" kelimesi manayı karşılamakta yetersiz kalıyor. Çünkü aksiyonda sadece hareket vardır. Sâlih amelde ise, arızasız, kusursuz ve bir gayeye matuf olma esastır. Sâlih kelimesini, "kısır döngü" dedikleri "fâsid daire"nin zıddı olarak uydurma dildeki "doğurgan döngü"nün karşılığı olan "sâlih daire" ifadesinde de kullanıyoruz. Nasıl ki, şerler, şerre çağrıdır, davetiyedir; bir şer, başka bir şerrin vesilesidir, mukaddimesidir; aynen öyle de, bir hayır, başka bir hayrın çağrısıdır. Nasıl ki, insan bir şer işlemekle imandan bir adım uzaklaşır, küfre bir adım yaklaşmış olur; bir hayır işlemekle de imanda o kadar pekişmiş, o kadar güçlenmiş ve dolayısıyla da küfre, dalâlete karşı kendisine yeni bir sera daha oluşturmuş, zarardan korunmuş olur. İşte, bir hayrın daha başka hayırlara vesile olması ve sonraki hayırlara ortam teşkil etmesiyle sürekli hayırlar meydana gelmesine sâlih daire diyoruz.

Kur'an'da, sâlih amelden kastın ne olduğu net olarak ifade edilmemiş, sınırları çizilmemiştir. Evet, Kur'an-ı Kerim bazı şeyleri mutlak bırakıyor ki, o mevzu şâmil olsun, benzer her hususu içine alsın. Öyleyse, hâlis bir niyetle, rükünlerine riâyet edilerek, şekil ve lafzın yanında meselenin ruhu, manası ve özü de göz önünde bulundurularak, ondan matlub olan ma'rifet, muhabbet, aşk-u şevk yudumlanarak kılınan bir namaz da sâlih ameldir. Dolayısıyla, emr-i bi'l m'aruf, nehy-i ani'l münker veya i'lâ-yı kelimetullah da sâlih amel haricinde kalmaz. Demek ki, "iman edenler ve salih amel işleyenler" dendiği zaman i'lâ-yı kelimetullah da kastedilmektedir. Normal zamanlarda farz-ı kifaye olarak, irşad adına seferberlik anında da farz-ı ayn, yani teker teker her ferdin görevi olarak o vazife terettüp etmektedir.

Haftanın duası

İlahî rahmetiyle mahlûkatı kuşatan Âlemlerin Rabbi Allah'a, sonsuz hamd ü sena; İnsanlığın İftihar Tablosu Hazreti Muhammed Mustafa'ya, O'nun güzide aile fertlerine, seçkin yol arkadaşlarına salât ü selam ederek ellerimizi açıyoruz: Ey kullarının dualarına her zaman mukabelede bulunan yüceler yücesi Rab! Bizim dualarımızı da kabul et.. bizi dünyada da, ukbâda da kaybedenlerden eyleme.. her türlü bela ve musibetlerden sıyanet buyur ve umduklarımızın ötesinde sürpriz lütuflarınla sevindir.

Sözün özü

Toplumun her kesiminde hatta her bir ferdinde ilim düşüncesinin yaygınlaştırılması nispetinde o toplum, ilmin zirvelerine ulaşma adına daha şanslı hale gelir. İstidatlı, metodolojiye açık, sistemli çalışabilen, mesaisini iyi tanzim eden, müşahedelerini iyi değerlendirebilen, aklını iyi kullanabilen, haber-i mütevatirden çok iyi istifade eden insan sayısının artması ölçüsünde hedefe ulaşma kolaylaşır. Batı Rönesansının arkasında ilmin yaygınlaştırılması meselesi olduğu göz ardı edilmemelidir.

Pin It
  • tarihinde hazırlandı.
Telif Hakkı © 2024 Fethullah Gülen Web Sitesi. Blue Dome Press. Bu sitedeki materyallerin her hakkı mahfuzdur.
fgulen.com, Fethullah Gülen Hocaefendi'nin resmî sitesidir.