Fânî bir misafirsin şu dünyada

Fethullah Gülen: Kürsü: Fânî bir misafirsin şu dünyada

Râbıta; iki şey arasındaki bağ, bağlılık, irtibat, alâka ve münasebet manalarına gelmektedir. Mevt ise, ölüm demektir. Öyleyse, “râbıta-i mevt” tabiri, ölümü sürekli hatırda tutmayı, bir ayağı öbür âleme atmışçasına ötelerle irtibat halinde bulunmayı, bu dünyanın bir misafirhane olduğunu düşünerek ebedî saadeti kazanma gayretiyle yaşamayı ve tûl-i emelden kurtularak büyük bir alâka ile ahiretin yamaçlarına yönelmeyi ifade etmektedir.

Kur’an-ı Kerim hemen her münasebetle ölümü ve ölüm ötesini hatırlatmakta; “Her nefis ölümü tadıcıdır” (Âl-i İmrân, 3/185); “Senden önce hiçbir insana dünyada ebedî hayat nasip etmedik. Sanki Sen ölsen, onlar ebedî mi kalacaklar! Hayır, her nefis bilerek veya bilmeyerek ölümü tadıp-durmaktadır. Biz, sizi bazen şerle, bazen de hayırla imtihan ederiz. Sonunda Bizim huzurumuza getirilirsiniz.” (Enbiyâ, 21/34); “Yeryüzünde bulunan her varlık fânîdir” (Rahmân, 55/26). “Hiç şüphe yok ki Sen de öleceksin, onlar da ölecekler. Sonra da büyük duruşmanın olacağı kıyamet gününde Rabb’inizin huzurunda birbirinizle davalaşacaksınız.” (Zümer, 39/30) gibi ayet-i kerimelerle dünyanın geçiciliğini, büyük bir mahkemenin insanları beklediğini ve ahiret hayatının ebedî oluşunu vurgulamaktadır.

Peygamber Efendimiz (aleyhi ekme-lü’t-tehâyâ) da “Ölümü ve öldükten sonra kemiklerin ve cesedin çürümesini hatırlayın. Ahiret hayatını isteyen dünya hayatının süsünü terk eder.” buyurmuş; “Lezzetleri tahrip edip acılaştıran ölümü çok anın.” diyerek râbıta-i mevt tavsiyesinde bulunmuştur.

Hak dostları, Cenâb-ı Hakk’a vâsıl olmak ve dünyanın manevî tehlikelerinden kurtularak ebedî saadeti temin etmek için, bir taraftan çilelerle ve riyazetlerle nefs-i emmârenin öldürülmesine çalışmışlar; diğer taraftan da, bu dünyada fâni birer misafir olduklarını düşünerek ahiret azığı edinmeye gayret göstermişlerdir. Her zaman insanlara ölüm hakikatini hatırlatmış ve sürekli râbıta-i mevt dersi vermişlerdir. Öyle ki, kısa bir süreliğine de olsa onlarla oturup kalkan herkesin gönlüne ötelerin buğusu düşmüş; onları dinleyenler sık sık,

Bindirirler cansız ata, indirirler zulmete;
Ne ana var, ne ata, örtüp pinhân ederler.
Ne kavim var, ne kardeş, ne eşin var, ne yoldaş,
Mezarına bir çift taş, diker nişan ederler.

Şeklinde Yunusça sözler duymuşlardır. O atmosferde hep berzah, haşir, mahşer ve mizan manzaraları dinlemiş; bazen rahmet-i ilahiyeye iltica duygusuyla, bazen de Cehennemin önüne kollarını gerip “Burası çıkmaz sokak” diyerek ümmetine el uzatan Resul-i Ekrem’in şefaatine mazhar olma recasıyla soluklansalar bile, çok defa ötelerin endişe ve korkularıyla ürpermiş ve o meclise rahat rahat yürüyerek girseler de oradan ayrılırken ayaklarının titrediğini hissetmişlerdir.

Evet, bazı sofiler, râbıta-i mevti, yürüdükleri yolun önemli bir rüknü kabul etmiş; tûl-i emelin menşei olan tevehhüm-ü ebediyeti (hiç ölmeyecekmiş gibi yaşama ve dünya hayatının sürüp gideceğine inanma kuruntusunu) o rabıta ile izale etmeye çalışmışlardır. Üstad’ın ifadesiyle, onlar farazî ve hayalî bir surette kendilerini ölmüş tasavvur ve tahayyül etmiş; yıkanıyor ve kabre konuyor olduklarını farz etmiş; düşüne düşüne, nefs-i emmârenin o tahayyül ve tasavvurdan müteessir olacağına ve uzun emellerinden bir derece vazgeçeceğine inanmış ve râbıta-ı mevti bu şekliyle uygulamışlardır. Bu türlü bir uygulamada, âkıbeti düşünmek suretiyle hayalen gelecek zamanı hâle taşımak ve istikbalde vuku bulacak hadiselerin o anda cereyan ettiğini farz etmek esastır. Ölüm düşüncesinde yoğunlaşmak ve bu sayede nefsi öleceğine ikna etmek, bunu sık sık tekrar ederek onu ölüm fikrine iyice alıştırarak tûl-i emelin önünü almak hedeflenmektedir.

Bediüzzaman’a göre râbıta-i mevt

Râbıta-i mevti kendine yoldaş ettiğini söyleyen Bediüzzaman hazretleri, onu kısmen de olsa bir kısım sofilerden farklı anlamış ve farklı uygulamıştır. Ona göre, bu râbıta, farazî ve hayalî bir surette, âkıbeti düşünerek geleceği şimdiki zamana taşıma şeklinde yapılmamalı; belki ölüm hakikati iyi kavranarak içinde bulunulan andan fikren gelecek zamana yürümek suretinde olmalıdır. Çünkü sofilerin uygulamasında, “Gelecekte vukuu muhakkak olan hadiselere olmuş gibi bakılır” esprisi vardır. Dolayısıyla, onlar bir gün mutlaka öleceklerini düşünüp ilerideki o ölümü olmadan önce olmuş gibi tahayyül ederek zaman-ı hâzıra taşımaktadırlar. Ne var ki, insan bir gün öleceğine inansa bile, nefis o ölüm gününü kendisine çok uzak görebilir. İnsan, hayalen geleceği hâzır zamana taşıyıp kendi ölümünü düşünse de, nefis daha ilk fırsatta “Kim bilir daha kaç sene yaşayacağım” diyerek gaflete düşebilir. Hastalar Risalesi’nde de dendiği gibi, gençlik ve sıhhat gaflet verir, dünyayı hoş gösterir ve âhireti unutturur. Bundan dolayı, hayalî ve farazî bir suretteki râbıta-i mevt, geçici olarak nazarları ahirete çevirse de öteler mülahazasını sürekli canlı tutamaz; çünkü gençlik, sıhhat, imkânların genişliği ve içtimaî hayata karışma gibi sebeplerle o hayal çabucak delinir ve kalıcı bir tesir icra edemez.

Kabir ziyareti ve katı kalpler

Kabristanı ziyaret etmek ve oraya bir ibret mahalli olarak bakmak râbıta-i mevt düşüncesi açısından bizim için faydalı olabilir. Ne var ki, günümüzde hayat tutkusu ve günlük meşgaleler insanları öylesine kuşatmıştır ki, mezarlardan ibret alan kimselere rastlamak pek zordur. Hazreti Osman, mezarlığa uğradığı zaman nefes alamayacak hale gelinceye kadar hıçkıra hıçkıra ağlarmış. Üzerimizde kalın bir gaflet perdesi var; o perde o esnada bizim de devrilebileceğimizi ve bir çukur da bizim için kazılabileceğini içimizde derince duymamıza mani oluyor. Bundan dolayı, hayatın kadr u kıymetinin bilinmesi, bu dünyanın ölümlü olduğunun vicdanda duyulması ve insanların kabre doğru yol aldıklarının daha açık görülmesi açısından, herkes zaman zaman bir hastaneye gitmeli, hasta ziyaretinde bulunmalı, imkânı varsa onlara yardım etmeli; bir makineye bağlı kalan insanların haline ibret nazarıyla bakmalı, inleyen insanları dinlemeli, onların inlemelerinde ve ahiret endişelerinde ölümü duymaya çalışmalı... Ve bu sayede kendi içinde de o râbıta-i mevt mülahazasını geliştirmeli.

Bediüzzaman hazretlerinin ifadesiyle, ehl-i iman için ölüm, rahmet kapısıdır, vazife-i hayat külfetinden bir terhistir; öteki âleme gitmiş yüzde doksan dokuz ahbap ve akrabaya kavuşmak için bir vesile ve ebedî saadete girmeye bir vasıtadır. O, ehl-i dalâlet için ise zulümat-ı ebediye kuyusudur. Bundan dolayı, ölüm ve ötesi bütün enginliğiyle anlatılmalı, ölümden sonra başlayan hayatın ebedi saadete dönüşmesi için -fırsat varken- her mesele getirilip ölüme dayandırılmalı ve insanlar ona hazırlıklı hale getirilmeli; hatta ahiret semereleri nazara verilerek herkesin gönlünde ötelere karşı bir iştiyak ve vuslat arzusu hâsıl edilmeli. Sohbetler hep bu türlü mülahazalar etrafında cereyan etmeli ve herkes “Ölümlüyüz; biz de öleceğiz; bu akşam son akşamımız, bu gece son gecemiz olabilir” mülahazalarıyla nefes alıp vermeli.

Haftanın duası

Rabb’imiz! Nezd-i ulûhiyetinden göndereceğin nurlarla gönüllerimizi aydınlat... Sadırlarımıza, sînelerimize inşirah sal... Sen Settâru’l-uyûbsun; hata, kusur, günah ve isyan olarak bizden ne sâdır olmuşsa Sen onları da setreyle... Aczimizi, fakrımızı şefaatçi yapıp yüce dergâhına iltica ediyoruz; ne olur, merhamet et ve işlerimizi kolay hale getir... Kabirlerimizi Cennet bahçeleri gibi pür-nur eyle… Ve bütün ümmet-i Muhammed’in günahlarını bağışla!

Sözün özü

İnsan, meleklere karşı vesile-i iftihar olabilecek mahiyette yaratılmış bir varlıktır. Günler su gibi akıp giderken, insan her geçen gün bir adım daha ahiret yurduna doğru yaklaşmaktadır. Bu sebeple de insan, hayatının her karesini ibadet felsefesi ve kulluk şuuruyla örgülemeli… Örgülemeli ve bu cebrî çekiş ve tabîî itişi, hayatı tatlı yaşama mevzuunda kendi terakkisi için bir güç kaynağı olarak kabul etmeli ve değerlendirmelidir.

Pin It
  • tarihinde hazırlandı.
Telif Hakkı © 2024 Fethullah Gülen Web Sitesi. Blue Dome Press. Bu sitedeki materyallerin her hakkı mahfuzdur.
fgulen.com, Fethullah Gülen Hocaefendi'nin resmî sitesidir.