İmânın Gücü

Kastamonu Lahikası'nda "Avrupa'nın dörtte biri kadar bile olmayan bir devlet, Avrupa'ya, Asya'ya, Amerika'ya karşı mücahidâne ve galibâne harp edecek…" deniliyor. Bunu açıklar mısınız?

Öncelikle içinde bulunduğumuz şartlar itibarıyla mücadele ve muharebeyi bizler farklı yorumluyor ve bu konuda hep Bediüzzaman'ın yaklaşımını esas alıyoruz. Evet, o diyor ki; "Medenîlere galebe ikna iledir. Söz anlamayan vahşilere yapıldığı gibi icbar ile değil." Öyleyse bizler, içinde yaşadığımız demokratik zemini, demokratik hak ve hürriyetleri değerlendirmek suretiyle, insanların, Halid'in, Amr İbn Âs'ın, Osman İbn Talha'nın Müslümanlığı seçmesi gibi, kendi iradeleriyle Müslümanlığa girmelerini bekliyor ve bu yolun daha eslem, daha kalıcı bir yol olduğuna inanıyoruz.

Bu düşüncemiz, ana hatlarıyla böylece bilindikten sonra, soruya cevap sadedinde de şunları söyleyebiliriz: Osmanlı topraklarının en geniş olduğu dönemde, topraklarımız 20 milyon kilometrekaredir. Bu alan içinde 250 milyon insan yaşamaktadır. Buna karşılık, safkan Türk milleti ise on-on bir milyondur. Böyle bir dengesizliğe rağmen Osmanlılar, hem kendilerinden 20 kat daha fazla bir toplumu idare etmiş hem de dünya ile yaka paça olmuşlardır. Şimdi bir zamanlar böyle küçük bir çekirdekle, koskocaman ağaçlara hâl anlatan, söz dinleten Allah (celle celâluhu), başka bir dönemde yine aynı çekirdeği konuşturur.. aynı nüvede kocaman çınarlar meydana getirebilir.. böyle küçük bir ses ve solukla dünyanın dört bir yanına kudsî davasını gürül gürül yayar ve isterse bununla devlerin ödünü de koparabilir.. Onun gücünün her şeye yettiğini, günde beş defa namazlardan sonra "Ve hüve alâ külli şey'in kadîr"le ilan eden bizlerin, bu konuda zerre kadar şüphe ve tereddüdü yok ki; tereddüdümüz olmayan böyle bir mesele adına israf-ı kelâm edelim.

Evet, biz hep Muhyiddin İbn Arabî felsefesi içinde olduk; ona "Allah'ı anmak lâzımdır" demişler. O ise onlara, "Ne zaman unuttum ki?" şeklinde cevap vermiş. Bunun gibi, soruda tevcih edilen meselenin böyle olduğunu ve olacağını baştan bu yana biz zaten kabullenmişiz.

Evet, düşünce ufkumuz farklı: "Biz muhabbet fedaileriyiz, husumete vaktimiz yok." Kılıçtan, kamadan, gerilmiş yaydan, atılmış oktan, yaralanmış insandan, öldürülmüş kâfirden bahsetmiyoruz. يَا أَيُّهَا الَّذِينَ اٰمَنُوا اسْتَجِيبُوا لِلّٰهِ وَلِلرَّسُولِ إِذَا دَعَاكُمْ لِمَا يُحْيِيكُمْ "Ey iman edenler, hayat verecek şeylere sizi çağırdığı zaman, Allah ve Resûlü'ne uyun!" (Enfâl sûresi, 8/24) âyetinin fehvâsınca dirilişten bahsediyor, insanları Allah'a ve Resûlullah'a çağırıyor ve diyoruz ki: Değil sadece cismaniyetle ölmek, ruhî planda ölü olanlar dahi bu davete icabet ettikleri zaman ebedî olarak dirileceklerdir. Zaten, dirilişi temsil edenler ölümden, harpten bahsetmezler ki...

Pin It
  • tarihinde hazırlandı.
Telif Hakkı © 2024 Fethullah Gülen Web Sitesi. Blue Dome Press. Bu sitedeki materyallerin her hakkı mahfuzdur.
fgulen.com, Fethullah Gülen Hocaefendi'nin resmî sitesidir.