Peygamberimiz'in Fetaneti
Efendimiz'in yaşadığı devri şöyle bir düşünüverelim:
Bir taraftan sahabe, halledemediği şer'î meseleleri Allah Resûlü'ne getirip O'nun halletmesini isterken, diğer taraftan İslâm'a girmek isteyen bazı insanların kafalarındaki tereddüt ve şüpheler de cevap beklemektedir. Bir de buna ilave olarak Allah Resûlü'nü çekemeyen ve kıskanan Kitap Ehli'nin üretip piyasaya sürdüğü şüphe ve tereddütler vardır ki, bütün bunların altından kalkmak ve sorulan sorulara doğru ve isabetli cevaplar vermek, ancak ve ancak peygamber mantığı, yani fetanetle mümkün olabilir.
Ayrıca, Efendimiz'in emir ve tavsiyelerine muhatap olan insanlar da derece derecedir. Bunlardan bir kısmı, din ricalidir. Ruhun derinliklerine dalmış bu insanlar, kilise ve manastırlarda hiç olmazsa belli sahalarda alabildiğine mümârese kazanmış ve derinleşmiş kimselerdir. Muhataplarından bir kısmı, tamamen felsefî meselelere dalmış, âdeta bütünüyle bir mantık ve muhakeme insanıdır.. keza bunların içinde, ticarî ve iktisadî sahada yed-i tûlâ sahibi olanlar; harp meydanlarında yetişmiş nadide kumandanlar; büyük siyasî dehalar ve hatta hatta kültür seviyesi sıfırda seyreden bedevî insanlar vardır.. ve bunların hepsinin de kendilerine göre çözüm bekleyen soruları vardır. Bu durumda Allah Resûlü, öyle söz söylemeli ve öyle izahlar yapmalıdır ki, bedevîsinden en zirvedeki insana kadar herkes bu sözlerden kendine ait hisseyi alabilsin ve âlemşümul bir dinin hususiyeti olarak da bu iş, kıyamete kadar hep böyle devam etsin...
İnsan, konuşan, düşünen bir varlıktır. Bu yönüyle de o, Cenâb-ı Hakk'a ait bir sıfatı temsil etmektedir. Düşünceler, konuşmalara emanet, konuşmalar da yazıya emanet edilebilirse devamlılık kazanır. Konuşulmayan ve yazılmayan düşünceler yaşamaz, sahibiyle birlikte fena toprağına gömülür gider. Düşünebilme kabiliyeti, Cenâb-ı Hakk'ın insanlara büyük bir lütfu olduğu gibi, konuşma ve düşündüğünü beyan etme de aynı şekilde büyük bir lütuftur. Onun içindir ki Kur'ân-ı Kerim, Cenâb-ı Hakk'ın rahmâniyetini anlatma sadedinde, insanın yaratılmasını ifade ettikten hemen sonra, insana "beyan"ın talim edilmesini zikretmekte ve:عَلَّمَهُ الْبَيَانَ "Allah insana beyanı öğretti."[1]demektedir. Hz. Âdem'den beri insanlar düşünüyor, söylüyor.. ve kıyamete kadar da düşünüp söyleyeceklerdir. Ancak, ne düşünme ne de anlatma ve konuşma tükenip bitmeyecektir. Bu da, Rabb'in sonsuz rahmetinin bir eseridir.
İşte bu rahmete en şümullü mânâda mazhar olanlar, peygamberler ve onların içinde de en üst seviyede bu işe mazhar olan Hz. Muhammed Aleyhisselâm'dır. Peygamberlerin ve Peygamberimiz'in bu mazhariyeti, ancak onlardaki fetanetle izah edilebilir. Fetanet olmadan bu durumu elde etmek imkânsızdır. Öyleyse fetanet, peygamberlerin çok önemli bir özelliğidir.
Her peygamber, üstün bir idrak gücüne ve bunları beyan melekesine sahiptir. En muğlak ve mu'dil meseleleri dahi, kahvaltı yapma rahatlığı içinde halleder. Anlatırken de ifadelerinde aynı kolaylık vardır.. ve âdeta her beyanları "sehl-i mümteni"dir. Yani bu sözü dinleyenler, kendilerinin de aynı şekilde böyle bir söz söyleyebileceklerini zannederler; fakat teşebbüs ettiklerinde görecekler ki, onlar gibi söz söylemek, onlar gibi beyanda bulunmak mümkün değildir. Çünkü, aslında çok zor olan o meseleleri anlatmak, onlara Allah tarafından kolaylaştırılmıştır. Evet, nebilerde açan hitap çiçeğindeki revnak ve güzellik, başkalarında asla bulunmaz!..
Nebinin huzuruna gelen her problem, muhakkak çözüm bulur. O mesele ne kadar bâkir ve ne derece zor olursa olsun, nebi o mevzuda sanki kırk yıllık ihtisası varmış gibi konuşur. Bundan dolayıdır ki, Bernard Shaw, Allah Resûlü hakkında şöyle demek mecburiyetinde kalmıştır: "Üst üste problemlerin çözüm beklediği şu dönemde, bütün problemleri kahve içme rahatlığıyla çözen Hz. Muhammed'e her devirden daha çok muhtaç bulunuyoruz..." Evet, asrımızda iktisadî, içtimaî ve siyasî nice problemler var ki, hep çözüm beklemektedir. Ve günümüzde, artık dost düşman herkes anladı ki, Allah Resûlü'nün, pırıl pırıl beyan pınarına müracaat edilmeden bu problemlerin çözülmesi asla mümkün olmayacaktır.
O'nun fetaneti hakkında söylenen birçok söz vardır. Bütün bu sözler bir araya toplansa, hacimli bir kitap olur. Biz, bunlardan bir ikisini naklederek, bu engin mevzuu da noktalamaya çalışalım:
"Ümmetin Fakihi" ve en âlimi unvanlarına mazhar Abdullah b. Abbas hazretleri buyuruyor ki: "İnsanların en faziletlisi ve yine insanların en akıllısı, sizin nebiniz, Hz. Muhammed Aleyhisselâm'dır."[2]
Tevrat ve İncil'i didik didik etmiş, tâbiînin âlimlerinden Vehb b. Münebbih de, Allah Resûlü'nün fetanetini şu cümlelerle dile getirir: "Bütün insanların idraki, Allah Resûlü'nün idrak ve fetanetine nispeten, bir kum tanesinin, bütün dünyadaki kumlara nispeti gibidir..."[3]
[1] Rahmân sûresi, 55/4.
[2] İbn Hacer, el-Metâlibü'l-âliye, 3/214.
[3] Kadı Iyâz, eş-Şifâ, 1/67.
- tarihinde hazırlandı.