Peygamberler Küçük-Büyük Günahlardan Masumdur
Cumhura göre, peygamberler, günahın küçüğünden de büyüğünden de korunmuştur. Onlar, günahın en küçüğünü dahi işlememişlerdir. Bazı peygamberlere isnat edilen sürçme ve hatalar ise, evvelâ günah değildir; ikinci olarak da onların bu sürçmeleri, peygamberliklerinden evvel vuku bulmuştur. Her iki durumda da peygamber, peygamber olarak masumdur. Hem "zellât" dediğimiz sürçmeler, onların makam ve durumlarıyla alâkalıdır. Yani bu zelleler, normal ve sıradan insanlar için hata değil; onlar, Allah'a (celle celâluhu) herkesten daha yakın olan mukarrabîn için birer hata sayılmıştır.
Dolayısıyla, tamamen onların makamlarıyla alâkalı bu sürçme tabirini sıradan bir mesele olarak değerlendirmenin yanlış olacağı kanaatindeyim.
Onlar nasıl masum olmaz da günah işleyebilirler ki, bizler bile beşerî ölçüler içinde, üç paralık bir yere memur tayin edeceğimiz insanlar için güvenlik tahkikatı yaptırtıyoruz. Bir de o şahsa tevdi edilecek vazife peygamberlik gibi önemli bir vazifeyse.. evet, onun güvenlik tahkikatı yedi göbek ötesine kadar uzatılmalıdır!
Bu kadar basit ve tamamen dünya ile alâkalı hususlarda dahi insan seçiminde, bu derece hassas davranılır da, en ulvî.. ve hem dünya hem de ukbâyı kucaklayan bir vazife, bir memuriyet ve bir kurmaylık için, o vazifenin çapıyla mütenasip hassas davranılmaz mı? Ve o vazifenin tevdi edileceği insanda, o vazifeye liyakat aranmaz mı?
Düşünün ki, nebiye vahiy getirecek olan melek dahi, melekler arasında emniyetiyle temayüz etmiş ve kendisine böyle bir vazife, bu vasfından dolayı verilmiştir. Kur'ân-ı Kerim, Cibril (aleyhisselâm) hakkında مُطَاعٍ ثَمَّ أَمِينٍ"Orada kendisine itaat edilir, o emîndir."[1] demektedir. O, hem Allah'a (celle celâluhu) karşı çok mûtî hem de vahyi taşımaya en emindir. Şimdi, vahye aracı olan melekte bu vasıflar aranır da, vahyi temsil edecek olan peygamberde aynı vasıflar aranmaz mı?
Evet, Allah (celle celâluhu), böyle kudsî ve bir o kadar da nezih bir vazifeyi bir sahtekâr, bir hırsız, bir sarhoş, bir ırz ve namus düşmanıyla asla temsil ettirmez. Böyle âdî ve düşük zaafları, sıradan insanlar bile iğrenç bulurken, nasıl olur da bunlar bir peygamberde bulunabilir.? Ve böyle ayıp ve kusurları peygambere yakıştırabilen müfterilere nasıl insan ve nasıl akıllı denebilir? Evet kirli insan, pâklığın ve berraklığın temsilcisi olamaz. Ve öyle insanlara da peygamber denemez. Tabiî peygambere böyle bir kirlilik isnat edene de insan denmez..!
Evet, akıl peygamberlerin masum olmasını gerektirir. Ve yine akıl nebilerin davasını omuzlamayı kendisine şiâr edinen kudsîlerin de ismet ve günahsızlığı gaye-i hayal hâline getirmelerini iktiza eder. Hem öyle iktiza eder ki, onlara, günaha girmek Cehennem'e girmekten daha ızdırap verici olmalıdır!..
İsmet çok önemlidir. Aslında, enbiyâ-ı izâm da, âdeta hayatlarıyla hep ismetlerini sergilemişlerdir. Muharref kitapların "hezeyan" diyebileceğim birkaç sözü istisna edilecek olursa, zaten peygamberlere günah isnat eden de yoktur. Kur'ân-ı Kerim, onları o yüce kametlerine uygun ele almış ve her zaman birer nezahet âbidesi olarak gözler önüne sermiştir.
Gökte Cebrail, Azrail, Mikâil ve İsrafil ne ise, yerde de peygamberler odur. Ancak biz, bu yüce kametlerden sadece, Kur'ân'ın bize bildirdiklerini bilebiliyor ve isimleriyle yalnız bunları söyleyebiliyoruz. İbrahim Hakkı, onları şiirleştirir ve şöyle anlatır:
Nebiler ismini bilmek dediler bazılar vacip,
Yirmi sekizin bildirdi Kur'ân'da bize Allah.
Biri Âdem, biri İdris, Nuh u Hud ile Salih
Hem İbrahim u İshak ile İsmail Zebîhullah
Dahi Yakup ile Yusuf, Şuayb u Lut ile Yahya
Zekeriyya ile Harun ehî Musa Kelîmullah
Ve Davud u Süleyman ve dahi İlyas u Eyyub'dur
Birisi Elyesa'dır, dahî İsa'dır o Ruhullah
Birinin ismi Zülkifl ve biri Yunus Nebi'dir hem
Hâtemi ol Habîb-i Hak Muhammed Resûlullah
Üzeyr u Lokman u Zülkarneyn... üçünde ihtilaf olmuş
Ki bazı "enbiyâdır" der, ve bazı der: "veliyyullah".
Bu peygamberlerin hemen hepsi, üzerlerine dıştan bir nokta dahi konmamış beyaz kağıt gibidirler. Onlara ne yazıldıysa hepsini Cenâb-ı Hak, kudret eliyle ve kader kalemiyle insanlara rehber olmaları için yazmış ve insanlığın müşâhede, takdir ve istifadelerine sunmuştur.
Yukarıda da söylediğimiz gibi, bazı âlimler, onların peygamberlikten önce zellelere maruz kalabileceklerini kabul etmişlerse de, bu görüş az bir grubun görüşü olmaktan öte geçmemiş mercûh, dolayısıyla da mecrûh bir görüştür. İslâm âlimlerinin kâhir çoğunluğu peygamberlerin çocukluk dönemlerinde dahi korunduklarını kabul etmektedirler. Bu görüşü teyit eden birçok nass vardır.
[1] Tekvir sûresi, 81/21.
- tarihinde hazırlandı.