Göksün Daralması ve Hamd, Tesbih ve Secde Edenlerden Olma
İkinci olarak, tesbih, Allah'ı her türlü noksanlıktan, eksiklikten, İzzet, Azamet ve Kibriyası'nda, Ulûhiyet ve Rubûbiyeti'ne uygun düşmeyen sıfatlardan tenzih etmek demektir. Şirk karşısında mü'mine düşen de budur ki biz, namazın rükû ve secdelerinde bu tesbihi yaparız. Yani bu emirde, aynı zamanda tevhide davet, onda ısrar da vardır. Hamd ise, Cenab-ı Allah'ın kemaline ve şükür buuduyla nimetlerine bakar. Gerçi biz de, "Sübhanellahi ve-bihamdihi" deriz; ama bu, belki de en büyük bir makam meselesidir. Ancak makam-ı cem'in sahibi olan Efendimiz gibi büyükler, peygamberler, asfiya ve mücedditler, asıl manâ ve muhtevasıyla "sübhanellahi ve-bihamdihi" demeye muvaffak olurlar. Bunda Celâl ve Cemal tecellilerine aynı anda ma'kes olma, âlem-i mülk ve melekûtu aynı anda müşahede edip, aynı anda ikisinde de yolculuk yapabilme, ikisini de aynı anda temsil edebilme, "mülteka'l-bahreyn"de bulunma manâsı vardır ve arz ettiğim gibi bu hâl, cem' makamına dair bir hâldir.
Secde ise, insanın Allah'a en yakın olduğu vaziyettir. O bakımdan Efendimiz (sav), secdede kesretle dua edilmesini tavsiye buyururlar. Kişi, başı ile ayağını aynı noktada birleştirip de, Allah önünde secdeye kapandığı, kendi acz u fakrını, noksan ve ihtiyacını duyduğu, mahviyet, tevazu ve hacalet tavrına büründüğü bu noktada, Allah'ın sonsuz büyüklüğünü de idrak eder ve kulluğun zirvesine ulaşır.
İşte mü'min, İslâm'ı anlatıp, onu kitlelere tebliğ ederken, onun alay, iftira, karalama gibi en âdî reaksiyon ve işkencelerle karşılaştığı zaman sığınıp, yardım dileneceği hâl; tesbih, hamd ve secde hâlidir.. ve âyet, bize bunu talim etmektedir."
- tarihinde hazırlandı.