İrtica

İrtica Tehdidi İddiaları [1]

Sayın Gülen, irtica tehdidi oluşturduğunuz iddiaları var?

Gülen: Bir kere orduyla aramızda bir gerginlik olduğunu kabul etmiyorum. Ben kim oluyorum ki böyle gaziler evladı şehitler namzedi bir orduyla arasında gerginliğe hak versin. Burada orduya karşı saygı duyuyorum derken de bazıları acaba mülahazası ne diye aklına gelebilir. Ama benim atalarım asker. Edirne'de Bulgara karşı savaşan Şükrü Paşa özbeöz benim dedem. Ailemde hep asker kahramanlıkları duydum. O kahramanlık yanının etkisiyle okuyup asker olayım diye düşünmüşümdür.

Askere karşı bir sevgim var. Bir rahatsızlık varsa o benim bazı tavırlarımdan kaynaklanmış olabilir. Ordu bazı konularda hassastır, duyarlıdır. Onlar da zamanın ve kendi bildiklerinin tesirlerinde bazı yorumlar yapıyorlardır. Onlar laiklik ve cumhuriyet gibi hassas konularda vazifeleri ve sorumlulukları gereği daha fazla hassas olma durumundadır. Bazı manipülasyonlar bu hassasiyete çarpınca böyle şeyler olabiliyor.

Kimler üretiyor bu manipülasyonları?

Gülen: Türkiye'nin dışa açılması birilerini rahatsız etti. Türkiye bir çember içinde otururken bu eğitim işi nereden çıktı dediler. 25 sene sonra Türkiye'nin lobi faaliyeti olacak dediler. Belli düşünceler ürettiler ve bir yerlere servis yaptılar. Ben bunu zamana bırakıyorum. Bir süre sonra anlayacaklar ve bu yanlışta ısrar etmeyecekler.

Size göre Türkiye'de irtica var mı?

Gülen: İrtica olabilir. İrticanın olmadığı hiçbir dönem yoktur. Allah resulün atılımcı bazı tavırlarını o gün hazmedemeyen, geleceğe yürümesini kavrayamayan insanlar olmuştur. Ama sayıları azdır. Osmanlı döneminde de vardır, Kabakçı hadisesi irticadır. Yavuz da, Fatih Sultan Mehmet de irticayla savaşmıştır. Ayasofya neden öyle bırakıldı, resimler silinmedi diye. Cumhuriyet dönemi irticayla yaka paça olmuştur. Bugün de vardır irtica. Fakat o kadar büyütmek doğru değildir. Türkiye'de bir yanlış yapılıyor. Bütün dini böyle irtica zeminine oturtur, bütün dindarları mürteci görürseniz, gönüllerini kırarsınız, incitirsiniz ve bunlar gerçekten yerlerini mürtecilerin yanında alabilir.

Gerçek mürteciler kim?

Gülen: `Ben ilim istemiyorum, ilerleme istemiyorum' diyenler. Ama zannediyorum Türkiye'de irticaya açıldı diye siyasi haklardan mahrum edilen RP, kendi çerçevesi bulunarak, hakiki manada çok iyi yorumlansa, Refah'ın içinde bile mürteci sayısı yoktur, ya da çok azdır zannediyorum.

Bu durumda irtica sorunu sun'i mi oluyor?

Gülen: Zannediyorum mesele tamamen suni. Vardır tabii ki radikal bir kesim. Ama bunlar iki manga askerle batırılabilecek şeylerdir. Sap saman birbirine karıştırılıyor Türkiye'de.

Neden suni bir irtica imajı yaratılsın?

Gülen: Onu bilemeyeceğim. Bazıları belki mantıklarıyla değil, hisleriyle yaşıyor. Türkiye oturmamış bir devlet. İstikrasızlık Türkiye'ye kaybettirdi. Türkiye'nin büyümesini istemeyenler bunları manipüle ediyor ve kafaları karıştırıyorlar. İrtica bu kadar büyütülmemeli, herkese bunları hoş görmeyin, bunlar takıyye yapıyor diyorlarsa şayet cepheyi çok genişletiyorlar. Herkesi küstürüyorlar. Toplum çapında ciddi komplikasyonlara sebebiyet verirler ve bu vebalin altından kalkamazlar.

Yaşanan krizde siyasi iktidarların rolü sizce ne ölçüde?

Gülen: Bu türlü konularda çok defa sükut ediyorum. Ama şu kadar söylememin mazur görüneceğini sanıyorum. Büyük ve güçlü devlet olsa, boşluğu olmasa, bu boşlukları doldurma lüzumu da duyulmayacak sanıyorum. Hükümet ederken devleti sarsmasak, devlet mefhumunu delmesek, devletle sık sık oynamasak. Devlet yerinde kalsa vazifesini yapsa, ordu da devletin bir parçasıdır; oturur konuşurlar, devletin bugününü yarınını görüşürler. Ama temelde siyasi mülahazalar, devlete olan derin saygımızın yerini alınca, o boşluk bir yönüyle değişik bir şekilde doldurulmak isteniyor ve demokrasi sarsılıyor, değerler de altüst oluyor.

ABD'de çok üst düzey temaslarınız oldu. Onlar da irtica tehlikesi görüyorlar mı Türkiye'de?

Gülen: ABD entelektüelinde 'İrtica Türkiye'yi götürür' endişesini görmedim. Bizden başkaları da gidip araştırma yapabilir. Beyaz Saray'a kadar yolu var. Çünkü görüştüklerim arasında Beyaz Saray'a yakın insanlar da vardı. Hiçbirinde bu kadar ürpertici irtica endişesine sahip olmadım.

Refah'tan rahatsızlıklarını ifade ettiler, aynen bizim gibi onlar da takip ediyorlar. Sincan'daki bir hadise gözlerine, kulaklarına takılmış. Bir başka yerdeki belediye başkanının tavrından rahatsızlık duymuşlar. Ama şunu da ifade ettiler, bunlar müdahale edilmesini gerektiren hadiseler değildi. İrticayı ifade aynen şöyleydi 'Arzu etmeyiz irticaya teslim olmasını, çünkü Türkiye bizim müttefikimizdir.

Fakat irtica var diye, bu türlü sık sık müdahaleler yapılmasını Türkiye gibi bir müttefikimize istikrarsızlığa sebebiyet vermesi açısından onu da istemeyiz dediler.

Asıl Takiyeci Onlar [2]

Efendim, öncelikle, bazı çevrelerin dile getirdiği 'Fethullah Gülen irticacıdır' iddiasıyla başlamak istiyorum?

-İrtica, geriye gidiş, eski hali bugüne taşıma demektir. Ben, yarını değil, ebediyeti hedef almış bir insanım. Ayrıca, ülkemizin yarını adına düşünüyor ve yapabileceğimi yapmaya çalışıyorum. Şu ana kadar hiçbir yazımda, sözümde ve faaliyetimde geriye dönme, ülkeyi geriye götürme anlamında irtica ile asla alâkam olmadı. Varsa, göstersinler. Ama, Allah'a iman, ibadet ve ahlâkî değerler gibi, zamanla sınırlı olmayan hususlara sahip çıkmayı da herhalde hiç kimse irtica ile yaftalayamaz.

-Sizin 'ben Aleviyim' demenizin irticacı kimliğinizden kaynaklandığı, aslında Alevi-Sünni, Türk-Kürt ayrımı yaptığınızı ima edenler var?

-Türkiye'de asıl Alevî-Sünnî, Müslüman-ateist ayrımı yapanlar, Müslümanları bu türden ayrımcılık yapmakla suçlayan ve böylesi ayırımlardan ikballeri uğruna medet umanlardır. Yıllardır ülkede toplumun her kesimi arasında, herkesi kendi konumunda kabûl etme ve bütün inanç, fikir ve hayat tarzlarına saygı duyma esasları üzerinde diyalog ve hoşgörü çağrısı yapanlarla, toplumdaki ayrılıkları menfaatleri uğruna körükleyenleri halkımız çok iyi biliyor. 'Ben Alevîyim' dememe gelince, Hz. Ali'yi ve Ehl-i Beyt'i her Müslüman sever. Bilhassa Anadolu'nun Müslüman halkının Ehl-i Beyt'e karşı sevgisi, her türlü sevginin üstündedir. Alevîlik, Hz. Ali ve Ehl-i Beyt'i sevmek ve onların yolunu takip etmek ise, 'benden daha öte Alevî olamaz' dersem, mübalâğa yapmış ve büyük bir iddiada bulunmuş sayılmam. Ama, Alevîlikle, isimle Alevîlik fakat pratikte başka şeyler kast ediliyorsa, müsaadenizle, önce bu hususun tebarüz ettirilmesi lâzım.

Hakkınızda kamuoyunda dile getirilmiş olan iddialarla devam etmek istiyorum: Deniyor ki, 'irtica bölücü, takıyyeci, yasa tanımaz, anti-demokrat ve gayr-i millîdir. Fethullah Gülen de irticanın içinde olduğuna göre, o da böyledir'.

-Türkiye'de kanunlara en fazla saygılı, millî değerlere bağlılık ve milliyetçilik mânâsında millî, hattâ demokrasiye herkesten daha çok saygılı olanlar, genellikle bu ülkenin inançlı insanlarıdır. Esas bu iddiada bulunanlar, ülke insanını böylesi asılsız ve gerekçesiz isnatlarla paramparça ettikleri için takıyyeci, anti-demokrat, yasa tanımaz ve gayr-ı millî görülmeye daha lâyıktır.

İrtica Hangi Okulda?

- Teşviklerinizle açılan okullarda irticai eğitim verildiği, doğrudan dinî eğitim yoksa bile davranışlarla siyasal İslam'ın telkin edildiği iddiaları var?

- Bahsi geçen okullar sürekli teftiş altında. Yurt dışındakilerin açıldıkları günden bu yana, bazıları itibariyle 7-8 yıldır, her ülkenin hem haber-alma teşkilatları, hem de millî eğitim bakanlıkları tarafından kontrol ve teftiş edildikleri kesin. Sonra, bu ülkelerin hepsi irtica konusunda en az Türkiye kadar hassas. Ayrıca, bu okullara Türkiye'de her seviyeden insan gitti, gördü, gezdi ve pek çok gazeteci intibalarını günlerce yazdı. Şu ana kadar herhangi bir okulda irtica eğitimi verildiğini gösteren tek bir müşahhas delil bulunmuş mudur? Teftişler bir yana, bu okullarda, cemiyetin her kesiminden talebeler var. Şimdi, bunların hiç birinden bu hususta şikâyet olmamışsa, velilerden bu hususta şikâyet gelmemişse, hangi gerekçe ile bu müesseselerde irticaî eğitimden bahsediliyor?

Davranışlarla dinin telkin edildiği iddiasına gelince: Evrensel ahlâkî kriterler var, eğitimin gerektirdiği davranış şekilleri var. Öğrenciye iyi davranmak, güler yüzlü olmak, büyüklere saygı, küçüklere sevgi göstermek, insanlara her işlerinde yardımcı olmak, cömertlik, affedici olma, kısaca bunlar gibi pek çok ahlâkî kriterler çerçevesinde davranma neden dînî eğitim olsun? Başka türlü mü davranılsın, ahlâksızlık mı teşvik edilsin? Siyasal İslâm gibi hiçbir davamız da olmadı. Aksine, benim kullandığım Türkiye Müslümanlığı tabirini, işin uzmanları kültürel İslâm olarak tavsif ettiler.

- Samanyolu TV'nin Ramazan ayı boyunca Kâbe'den naklen namaz yayını yapması değişik şekillerde değerlendiriliyor.

- Namaz kılmanın, hem de namazda kıble olarak yöneldiğimiz ve Hac için her yıl milyonlarca Müslüman'ın her türlü meşakkati göze alarak ziyaret ettiği, semtinde bir vakit namaz kılabilmek için can attığı Kâbe'de namaz kılmanın irtica ile ne münasebeti olabilir? Ramazan ayı gibi, manevî hislerin coştuğu bir ayda, Kâbe'den bu namazları yayınlamak, kimde ne türden bir irticâî tesir yapmış? Yoksa, irtica bir bahane ve bir takıyye sebebi de, asıl hedef, bütün tezahürleriyle dinimiz mi, namaz mı, Hac mı, Kâbe mi?..

- Sizin tavsiyelerinizle açılan okullar ve dersaneler ile buralarda yetişenler hakkında çok şey söylendi, yazıldı. Türkiye'de 1000'e yakın okul, 5000 civarında dersane ve kursun tarikatçılar tarafından işletildiği, buralardan 'Altın Nesil' adlı tarikat müritleri yetiştiği söyleniyor?

- Burada her şey birbirine karışmış ve belli ki, bir kesimi tesir altına almak için düz rakamlar uydurulmuş. İkinci olarak, hangi okullar irticacı ve tarikatçı, hangileri değil. Bunun tespiti neye göre yapılıyor? Üçüncü olarak, bir taraftan dincilerle dindarların ayrıldığı ve Din'e karşı olunmadığı söyleniyor. Fakat, diğer taraftan öyle görünüyor ki, iyi kötü namazını kılan, camiye giden, en azından Din'e içten saygı duyan Müslüman halkımızın her faaliyeti, irtica ve tarikatçılıkla damgalanıyor. Ben burada sadece tek bir şey söyleyeceğim. Türkiye'de nefsi terbiye ve ıslah adına faaliyet gösteren bazı tarikatlar olabilir. Bunların şu ana kadar devlete ve rejime karşı bir faaliyetlerinin olup olmadığını bilmiyorum. Fakat, değil bunların kurdukları müesseselerin, bütün bunlara mensup olan insanların sayısı ancak yukarıdaki rakamlara denk gelebilir. Dördüncü olarak, bir şair, Peygamberimiz hakkında, 'Muhammed bir beşerdir, fakat her beşer gibi değil. O, taşlar arasında bir yakuttur' der. Bir hadis-i şerifte, 'İnsanlar (işlenmeğe muhtaç) madenler gibidir' buyurulur. Hep, kafası müspet ilimlerle aydınlık, kalbi imanla dupduru ve birer ahlak timsali, vatanına, milletine hizmet aşkıyla yanan, kendisi için değil, başkaları için yaşayan bir nesil tahayyül ve tasavvur etmiş ve buna biraz önce naklettiğim beyit ve hadis-i şeriften mülhem 'Altın Nesil' demiştim. 22 yıl evvel bazı şehirlerde verdiğim konferanslarda bu neslin özelliklerini anlattım. Bu, benim kullandığım ve bana has bir tabir iken, hiçbir ayırım yapmaksızın, Müslüman halkımızın tamamının hizmetlerini içine alacak şekilde kullanılıyor. Bu da, neyin ne kadar tanındığını gösteren bir başka garabet...

Konjonktüre Uygun Karalama: Telekulak ve İrtica [3]

Telekulak skandalı olarak anılan telefon dinleme hadisesinin boyut ve nitelik değiştirerek irticanın devleti ele geçirme tehlikesi şeklinde anonslanıp, üzerinize yıkılmaya çalışılmasını nasıl izah ediyorsunuz?

Bu skandaldan haberim olmadı. Hatta, buradaki arkadaş, zaman zaman Internete girerek, gazetelere bakıyor ve arzu etmememe rağmen, bazı haberleri bana söylüyordu. Burada, aktüelitenin boğucu atmosferinden uzakta bulunmak için, kendisini bir daha Internete girmemesi konusunda ikaz ettim. Dolayısıyla, telekulak hadisesini de yakından takip edemedim. Fakat, Show TV'den sayın Reha Muhtar'ın görüşme yapmak istediği haberini alınca, hadiseye tafsilatıyla vakıf olabildim. Meseleyi arkadaşlar, gazetelerden araştırdılar ve bana ayrıntılarıyla anlattılar.

Bu tür hadiseler benim için çok fazla sürpriz oluşturmuyor. Geçen yıl da benzer şeyler olmuştu. Bunların altında yatan sebep değişmiyor. Geçen yılki hadiselerde, dönemin başbakanı sayın Mesut Yılmaz, 'İrtica ile mücadeleyi kimse menfaatlerine basamak yapmasın' veya buna yakın bir söz söylemişti. Ben, şu veya bu şekilde irticanın olmadığını iddia etmedim. Fakat, şu anda irtica tam olarak tarifi yapılmamış, sınırları belirlenmemiş mücerred bir suç atfı olmasının yanı sıra, zaman zaman yetkililerimizin de yakındığı üzere, irtica ile samimi Müslümanların arası çok defa tefrik edilemiyor. Ve, bazıları maalesef irticayı şahsi kavgalarına veya menfaatlerine basamak yapabiliyor ve bu arada, irtica ile hiç alakası olmayan samimi dindarları da karalama kampanyalarında hedef olarak seçebiliyorlar.

İkinci olarak, Türkiye'de bir kavga ortamının varlığından medet umanlar, hiç bir zaman eksik olmadı. Bu bakımdan, 4-5 yıl önce, aralarında fakirin de bulunduğu bazı arkadaşların başlattığı ve toplumun hemen her kesiminden büyük tasvip alan hoşgörü ve diyalog, ortamın şeffaflaşmasını sağladığı için, kavgadan medet umanlar, ortamın kavga ile bulanıklaşmasını isterler. Bulanık ortamda veya dumanlı havada 'avlanmak' her zaman daha kolaydır.

Üçüncü bir mesele de şu: Geçen yıl olduğu gibi bu yıl da, din ve İslam düşmanlarının, bu ülkede dinin en küçük bir tezahürüne bile tahammül edemeyen çok küçük bir azınlığın, bazılarını maalesef emellerine alet ettiklerini düşünüyorum. İşin içinde, yine 300-500 tirajlı haftalık bir gazetenin olması, meselenin bu boyutunu göstermeye yeter.

Dördüncü olarak, bir telefon dinleme hadisesi olmuş. Anayasanın 64. Maddesi, haberleşme hürriyetini garanti ettiği, öyle ki, gazetelerde yazıldığı üzere, Ankara 2 No'lu devlet Güvenlik Mahkemesi, Emniyet'in 1992 yılında, İran uyruklu bir şahsın bile dinleme talebine menfi cevap verdiği ve bu mahkeme kararı geçerliliğini koruduğu halde, açık bir anayasa ve kanun ihlali yapılmış ve buna isimleri karışanlar, İçişleri Bakanlığı tarafından açığa alınınca, iş birden şekil değiştirmiş.

Beşinci olarak, bazı gazetecilerimizin de parmak bastığı üzere, yıpratılmasına asla gönlümün razı olmadığı ve olamayacağı Emniyet Teşkilatımız içinde bir rekabetin olduğu anlaşılıyor. Bunu ben demiyorum. Bazı yazarlarımız yazdılar; ayrıca, bu telefon dinleme skandalı neticesinde açığa alınan üst rütbeli bir Emniyet mensubunun 'Bu işin daha 1. raundu bitti; 2. ve 3. raundları da var' dediğini gazetelerde yazanlar oldu. Kim, kime karşı mücadele veriyor? Değerli ve araştırmacı bir yazarımız, hatta daha başka kıymetli yazarlarımız da, telefon dinleme skandalının kasten bana yönelik bir suçlamaya dönüştürüldüğünü; sözde bir raporun içinde, mafya ve çetelerle şimdiye kadar eşi görülmedik derecede başarılı bir mücadele vermiş, hatta bu sahada 170 başarılı operasyona imza atmış polis şeflerinin adlarının geçtiğini, bunun da meselenin gerçek yüzünü ortaya koyduğunu, irtica ve Fethullah Gülencilik suçlamalarının konjonktüre yönelik bir suçlamadan ibaret olduğunu; hatta bahis mevzuu sözde raporda, benimle hiç görüşmemiş, görüşmesi mümkün bulunmayan kimselerin adlarının anıldığını ve bunun da, skandala adı karışanların kendilerini kurtarma ve bir yerlere gelme adına bazı başarılı meslektaşlarını töhmet altında bulundurma gayesi güttüğünü açık açık yazdılar. Bunlar, bazı televizyon programlarında da aynıyla ifade edildi. Bunun da ötesinde, ortada bazı yolsuzluklara karışmış oğullardan ve bazılarının daha yüksek makamlara, daha büyük şehirlere atanma arzularından bahsedildi. Yine, Emniyetteki kavgaları mafyanın tahrik edip, bunlardan mafyanın faydalandığı bizzat en üst seviyedeki Emniyet yetkililerince dile getirildi.

'Ben, şu veya bu şekilde irticanın olmadığını iddia etmedim. Fakat, şu anda irtica tam olarak tarifi yapılmamış, sınırları belirlenmemiş mücerred bir suç atfı olmasının yanı sıra, zaman zaman yetkililerimizin de yakındığı üzere, irtica ile samimi Müslümanların arası çok defa tefrik edilemiyor. Ve, bazıları maalesef irticayı şahsi kavgalarına veya menfaatlerine basamak yapabiliyor'


[1] Milliyet, Özcan Ercan'a Verdiği Mülakat, 5 Nisan 1998
[2] Aksiyon, Bazı İddialar Üzerine Sorulan Sorulara Verdiği Cevaplar, 6 Haziran 1998
[3] Aksiyon, Telekulak Hadisesi Üzerine Sorulan Soruları Cevapladı, 19 Haziran 1999

Pin It
  • tarihinde hazırlandı.
Telif Hakkı © 2024 Fethullah Gülen Web Sitesi. Blue Dome Press. Bu sitedeki materyallerin her hakkı mahfuzdur.
fgulen.com, Fethullah Gülen Hocaefendi'nin resmî sitesidir.