Rüyalar gören bir köy Korucuk - Kutup Yıldızları (6)

Korucuk köyü: Doğu Anadolu bölgesinde Pasinler ovasının ortasında küçük bir köy… Pasinlere bağlı. Pasinlere 13 km Erzurum’a 25 km falan. Hocaefendi’nin doğduğu 60 hanelik Korucuk

Korucuk köyü:

Doğu Anadolu bölgesinde Pasinler ovasının ortasında küçük bir köy…

Pasinlere bağlı.

Pasinlere 13 km Erzurum’a 25 km falan. Hocaefendi’nin doğduğu 60 hanelik Korucuk köyü, tarihi ipek yolu üzerinde. 400 civarında bir nüfusa sahip.

1940’lı yıllarda Korucuk fakir bir köydü. Ağır hayat şartlarına rağmen burada yaşayanlar, daima ümitli, misafirperver ve sosyal hayatı canlı tutan bir ruha sahipti. 

Köydeki kahvehanelerde akşamları, Battal Gazi, Ahmediye, Muhammediye denilen kitaplar okunuyordu.

Korucuklular’ın dünyaya sığmayan hayalleri, çok aziz misafirleri vardır.

Birinci dünya savaşı’ndan önce çok şiddetli bir deprem olmuştu. Korucuk Köyü’nde yıkılmadık bina kalmamıştı. herkes harman yerinde yatıyor, kimse evine gidemiyordu.

Hâlbuki kış bastırmış ve kar da yağmıştı. bir gün, Hocaefendi’nin dedesi Şamil ağa da harman yerine kurdukları çadıra gidiyordu. karşısına Molla Mehmet efendi çıktı. 

ona: 'Şamil ağa! nereye gidiyorsun?' diye sordu. 

‘Çadıra' dedi Şamil ağa.

'Git evinde yat! Bir tek taş dahi düşerse getir onu benim kafama çal' dedi. 

şamil ağa şaşkınlık içinde:

'Neden?' diye sordu:

'Bu gece bu köye Fahr-i Kâinat Efendimiz (SAV) geldi. Arkasında Raşid halifeler vardı. Hz. Ali'nin elinde ise birçok kazık bulunuyordu. Efendimiz (SAV) bana dönerek: 'Molla Muhammed! bu köy senin mi?' diye sordu. Ben de 'Evet ya Rasulallah! benimdir.' dedim. 

Bunun üzerine Efendimiz (SAV), Hz. Ali'ye döndü, 'Ya Ali! bu köye de bir kazık çak, bir daha bu köy sallanmasın!' dedi. O da elindeki kazıklardan birini ovaya çaktı..'

Bediüzzaman,1925’te Van’dan Batı Anadolu’ya sürgüne mecbur edilirken iki gece Korucuk köyü’nde Hocaefendi’nin dedesinin hanında askerlerle birlikte konaklar.

köyün ileri gelenlerinden Münir efendi Yatak ve yemek getirir. Sabah geldiğinde Bediüzzaman’ın yatak bozulmamış, yemek de çok az yenmiştir. Sebebini sorunca Üstad, “Âlemi islam’ın derdi bizde ne iştah bıraktı ne uyku” der

Hocaefendi’nin babası Ramiz Efendi o yıllarda 19 yaşındadır ve Üstad’la buluşması da bu mekânda gerçekleşir.

O döneme kadar dinî ilimlerle meşgul olamayan Ramiz Efendi’nin, “Âlem-i islâm bu halinden nasıl kurtulur?” sorusuna karşılık Üstad, “Herkes kendi çocuğunu okutursa sorun kalmaz.” cevabını verir.

Bu diyalogdan sonra Ramiz efendi kendisini ilme adar. 30 yaşından sonra Kur’an-ı Kerim, fıkıh, siyer, hadis gibi İslâmî ilimlerde derinleşir. Ramiz Efendi’deki coşkun Sahabe aşkının Bediüzzaman’la karşılaştığı o günlerden geldiği söylenir. 

Hocaefendi, babasındaki bu sahabe muhabbetini şöyle anlatıyor: “(Babam) sünniydi. sünnilik yanı çok kuvvetliydi. bütün imamlara sonsuz saygı duyardı. sahabi efendilerimize cinnet derecesinde bir merbutiyeti vardı. onun sahabiden bahseden kitapları hep aşınmış ve yer yer yırtılmıştır. Kimbilir her birini kaç defa okumuştur.”

fethullah gülen hocaefendi’nin doğduğu köy burası. 

Ahirzamanda i’lâ-yı kelimetullah’ı ve nam-ı celili Muhammedî’yi (SAV) hakiki manasıyla yeniden yücelten ve on binlerce insanın yüreğine dert tohumları ekip dünyanın dört bir yanına gitmeye teşvik eden Fethullah Gülen Hocaefendi’nin doğduğu köy burası

Fethullah Gülen Hocaefendi 1938’in soğuk bir kış günü bu köyde doğdu. Şamil ağa ve Munise Hanım’ın ilk erkek torunuydu. 

ben bu ismi kaydetmem

doğduğu yıl Hocaefendi’yi nüfusa kaydettirmek üzere Hasankale Nüfus Müdürlüğüne gitti Ramiz efendi. ancak nüfus memuru, içinde allah ve peygamber lafzının geçtiği bu ismi beğenmeyip yazmak istemedi. “ben bu ismi kaydetmem” der.

dedemin hanı

Daha sonraki yıllarda, Bediüzzaman’ın korucuk köyünde kaldığı bu yer alındı ve hizmet amaçlı bir misafirhaneye dönüştürüldü.

Kırkıncı Hoca ile Hocaefendi oraya gittiklerinde, Hocaefendi, ’Burası dedemlerin hanı’ deyince, Kırkıncı Hoca, ’Şu işe bak yahu! üstad gelecek, burada senin dedenin hanında kalacak, sonra arkadan siz geleceksiniz, burası böyle yapılacak, anlamak mümkün değil bunu’ dedi.”

yokluk yılları

1938 yılları hem ülkemizde hem de dünyada felaket üstüne felaketlerin yaşandığı bir zaman dilimiydi. Türkiye Cumhuriyeti, 15 yaşındaydı. Anadolu insanı fedakârlığın son haddini de göstererek kurtardığı bu kutsal topraklarda din ve namusunu düşmanın çizmelerine çiğnetmemişti. neyi varsa dinin kurtarılması için feda etmişti.

bu uğurda yıllarca bir lokma ekmek bulamayıp ot ve yapraklarla beslenmiş, bulduğu hayvan derilerini kaynatıp yemiş; kadınlar çocuklarına köpek eti yedirmişlerdi. (Fethullah Gülen, Bornova, 5 ekim 1979).

yasaklar, cezalar, gurbetler birbirini izliyordu.

“Din elden gidiyor!” diye yapılan savaşın üzerinden çok geçmemişti ki bu millet “Allahu ekber” sadasına hasret bırakılmıştı.

İslâm’ın batıdaki bu son kalesinde tam altı asır islam’a hizmet etmiş olan bu milletin dinini yasaklamaya yönelik çok vahim icraatlardı bunlar. Dinî eğitim kaldırılmış, yasaklar, cezalar, gurbetler birbirini izliyordu.

1938’lerdeki en büyük zulümlerden bir tanesi de Kur’ân-ı Kerîm’in yasaklanmasıydı. Kur’an-ı Kerîm yasaklanmıştı ve namazlarda türkçe mealinin okunması teşvik ediliyordu.

Pin It
  • tarihinde hazırlandı.
Telif Hakkı © 2024 Fethullah Gülen Web Sitesi. Blue Dome Press. Bu sitedeki materyallerin her hakkı mahfuzdur.
fgulen.com, Fethullah Gülen Hocaefendi'nin resmî sitesidir.