Seyitler yolu Bediüzzaman ve Hocaefendi - Kutup Yıldızları (7)

Hocaefendi, 1938’de doğduğu zaman Bediüzzaman Said Nursi, 62 yaşındaydı ve Kastamonu’daki sürgün hayatının ikinci yılında bulunuyordu. Burada kendisine uygulanan zulümlerin yanında, Hocaefendi, 1938’de doğduğu zaman Bediüzzaman Said Nursi, 62 yaşındaydı ve Kastamonu’daki sürgün hayatının ikinci yılında bulunuyordu. Burada kendisine uygulanan zulümlerin yanında, Bediüzzaman üç kez de çok ağır şekilde zehirlenmişti. 
1936 yılı Nisan ayının sonlarıydı.
Çaycı Emin (Yemen Bey), Kastamonu Nasrullah Camii şadırvanındaki çay ocağında çay ocağında çalışıyordu.
Bir gün polis, Çaycı Emin’e gelir ve ona Said Nursî’nin onunla görüşmek istediğini söyler. Çaycı Emin heyecanla Bediüzzaman’ın yanına varır. Bediüzzaman: “Kardeşim, beni bir kaç defa zehirlediler. Ayrıca burada bana yardım edecek kimse de yok. Sen benim ufak ihtiyaçlarımı alırsan, ancak o zaman seni yanıma bırakırlar. Seninle görüşebilmek için komisere yatağımı satmak istediğimi söyleyeceğim. Sen de gelir alırsan ancak o zaman görüşebiliriz.” der.
Bir gün sonra Çaycı Emin, Bediüzzaman’ın yatağını satın alır ve ardından yatağı tekrar Bediüzzaman’a günlük kiraya verir.  Böylece Çaycı Emin her gün yatağın kirasını almaya karakola gelir ve Bediüzzaman’ın ihtiyaçlarını da karşılamış olur. Bediüzzaman, Barla ve çevresindeki talebelerine Çaycı Emin vasıtasıyla mektuplar göndermeye başlar.
aileyi TANIYALIM: AHLÂT ve Seyyidler Soyu
Hocaefendi’nin baba tarafından dedeleri, Bitlis'in Ahlât ilçesinden Erzurum’un Korucuk Köyü’ne göç edip gelmişlerdi. Çünkü ailenin bilinen ilk reisi Halil Ağa başlarına gelen kötü bir hadiseye tahammül edememiş, kavgaya karışmış ve kaderin bir sevki buraya sürgün edilmişti. Bu olay tahminen Sultan III. Selim (1789-1807) veya II. Mahmud (1807-1839) dönemlerinde olmuştu. 
Halil Dede
Ecdatlarının Ahlât’ı terk edip Erzurum'a gelmelerini Hocaefendi şu şekilde anlatıyor: 
 ‘Halil Dedem, hep Ahlât'a geri dönme düşüncesiyle yaşamış. Onun içindir ki, Ahlat’taki mal varlığına dokunmamış, sadece taşınabilir mallarıyla bu sürgün edildiği Hasankale'ye oradan da Korucuk'a gelmiştir.
Ancak hiçbirine bir daha Ahlât'a dönmek nasip olmayacaktır.
Fethullah Gülen Hocaefendi, hem baba hem de anne tarafından Peygamber Efendimiz Aleyhissalatü Vesselâm’ın mübarek soyundan gelen köklü bir aileye mensuptu. 
Hocaefendi, “Ailenizin seyyidler soyundan geldiği söyleniyor?” şeklinde sorulan bir soruya şöyle cevap veriyor: 
“Olabilir, öyle diyorlar. Ancak bu mevzu bizim aile içinde ne annem ne de babam tarafından konuşulmazdı.”
Bediüzzaman’ın soyu da baba tarafından Hz. Hasan’a (ra), anne tarafından Hz. Hüseyin’e (ra) dayanmasına rağmen o da Fethullah Gülen Hocaefendi gibi ihlâsı muhafaza ve insanlar nazarında manevi bir makam kazanmak maksadından uzak durmak gayesiyle, bu hususu risalelerinde açıkça beyan etmemişti. 
Kerbela sonrası devam eden göçler
Emevi ve Abbasi dönemlerinde Peygamber Efendimiz Aleyhissalatü Vesselâm’ın mübarek torunları gördükleri baskı ve zulüm üzerine Anadolu’ya doğru göç etmişlerdi.
1071 Malazgirt Zaferiyle onların bir kısmı girmişti Anadolu’ya.
Bulundukları bölgenin örf ve adetlerine uyarak, oranın dilini konuşmuşlardı. 
O’nun (sav) güzide torunlarının sığındıkları önemli yerlerden birisi de Bitlis yani Ahlât ve yöresiydi. İstanbul'u topuyla, tüfeğiyle güç ve kuvvetiyle fetheden askerdir ve o askere kumanda eden Fatih'tir; fakat İstanbul'a ruh üfleyen ve onu bir Osmanlı şehri haline getiren daha doğrusu İstanbul'u, Bizans kültürünün elinden kurtarıp İslâmlaştıran, Türkleştiren Ahlât'tır.
Size iki şey bırakıyorum
Allah (cc) İslam’ın korunması ve yaşatılmasını tesadüflere bırakmamıştı.
Her devirde olduğu gibi ahirzamanda da mukaddes emanetlere sahip çıkıp imar ve ıslah hamlelerini başlatacak olan garipler Peygamber Efendimiz Aleyhissalatü Vesselâm’ın soyundan gelecekti.
Onlar bitirecekti İslam’ın gurbetini.
Peygamber Efendimiz Aleyhissalatü Vesselâm, bu konuda tercih hatası yapmamamız için asırlar öncesinden şu sözlerle bize hitap etmişti: 
“Size iki büyük ve hukuku ağır emanet bırakıyorum. Birisi Aziz ve Celil olan Allah’ın kitabı Kur’an, diğeri de gözümün nuru ehl-i beytimdir. Allah’ın kitabı Kur’an, semadan yeryüzüne uzatılmış (İlahî ve nuranî) bir iptir. Lâtif ve Habir olan (her şeyi bilen) Rabbim bana bildirdi ki: Kur’an’la ehl-i beytim (ahirette) kevser havzının başında bana gelene kadar birbirinden ayrılmayacak. Öyleyse sizler (size emanet ettiğim) bu iki şeyde bana nasıl halef olduğunuza (benden sonra onlara nasıl davrandığınıza) iyi bakınız; onların hakkını korumaya dikkat ediniz!” (Ahmed, Müsned 111,17; V, 182; Tirmizî, Menakıb, 32) 
molla ahmet
Ahlât’tan Korucuk Köyü’ne göç eden Hocaefendi’nin dedesi Halil Efendi’nin Hurşid Ağa isminde bir oğlu vardı. Onun da iki erkek çocuğu doğmuştu. Bunlardan biri Süleyman Efendi, ikincisi Molla Ahmed'ti. 
Molla Ahmed Hocaefendi’nin dedesi Şamil Ağa’nın babasıydı.
Hayatının son otuz senesinde ayağını uzatıp yatmamış, daha doğrusu sırtı yatak yüzü görmemişti. Denildiğine göre uykunun ağır bastığı anlarda sağ elini alnına koyar ve biraz kestirirdi. İşte onun bütün uykusu, alnı eline dayalı bu kestirmeden ibaretti.

#Bediüzzaman #FethullahGülen #Seyit
Pin It
  • tarihinde hazırlandı.
Telif Hakkı © 2024 Fethullah Gülen Web Sitesi. Blue Dome Press. Bu sitedeki materyallerin her hakkı mahfuzdur.
fgulen.com, Fethullah Gülen Hocaefendi'nin resmî sitesidir.