Hoşgörü ve Uzlaşma Aksiyonu Hakkında Bilim Adamları ve Yazarların Görüşleri
Aydınlar Ne Diyor?
Fethullah Gülen'in ortaya attığı görüş ve öneriler ile onun teşviklerinin vesile sayılıp, başta eğitim-öğretim olmak üzere çeşitli alanlarda etkinliklerde bulunulması konusunda çeşitli görüşler ileri sürülmüştür.
Bu görüşlerden bazılarının burada ortaya konularak Fethullah Gülen'in ilmi ve fikri faaliyetinin toplumsal niteliği sorusunun açıklığa kavuşturulması mümkün olabilecektir. Böylece aynı zamanda bazı kesimler tarafından ileri sürülen 'tarikat', 'örgüt' gibi iddiaların da hem bilimsel açıdan, hem hukuki açıdan doğru olup olmadığı tespit edilebilecektir.
Bu yapılırken yine iddialar konusundaki yargı kararları aynen buraya nakledilecek ve değerlendirme okuyucuya bırakılacaktır.
Görüşler
A. Turan Alkan
Fethullah Gülen, zihni mevkii itibariyle 'entelektüel' ile 'arifin kesişme noktasında duruyor; sahip olduğu kültür hamulesi şaşırtıcı bir polifoni sergilerken eşyaya, hadiselere ve dünya ahvaline bakışı mütekamil bir mü'minin kararlı ve mutmain haletini aksettirmekte . İman salabeti ile akıl bayrağını bir şahsiyete cem' edebilmenin bedeli yüksektir ve sadece 'çile' cinsinden bir karşılıkla ödenebilir. Bu irtifaa yükselebilen bir zihin aksiyonuna -en azından- saygıyla yaklaşmak boynumuzun borcudur.
Ali Bayram
Batınınkilere benzemediği için yok sayılan sivil toplum kurallarına, yani Anadolu geleneklerine özgü, eğitilmiş, sosyal hizmetler gibi toplum girişimlerine, yine geleneklere özgü bir biçimde vakıflar yoluyla hayatiyet kazandırılması Fethullah Hoca Cemaati açısından hem bir toplumsal meşruiyet kaynağı, hem de toplumun geçmişiyle, kültürüyle bağ kurma çabasına önemli katkıdır. Kültürden gelen bütünleşme ve modernlik taleplerinin önemli bir göstergesidir.
Bu ses, İslâm'da tefsirin önemini, çağın dinamikleriyle ilişkisini ve farklı tefsirlerin varlığını dini açıdan ve dini kesim için meşru hale getirmektedir. Dolayısıyla İslâm'ın çoğulcu niteliğini ortaya koymaktadır. Bu görüşler çerçevesinde İslâmi yada gayri İslâmi farklı kesimlerin varlığını doğal kabul eden Fethullah Hoca gibi sesler, İslâm'ın çağa uyarlanmasının, içtihat ve tefsirden kaynaklanan bir reformun yegane araçlarıdır.
Hem İslâmi toplumların hem Anadolu'nun ayırt edici özelliği, Şerif Mardin'in de belirttiği gibi, toplumsal gruplar arasında oluşan ilişkilerle belirlenen, -Batıdan farklı olarak- kişiler ve kişisel ilişkilere tekabül eden bir harekete sahip olmasıdır. Allah'ın kelamı olan ve 'Ondan' başka kimseyle, kimseninki ile karşılaştırılarak anlaşılamayacak olan Kur'an-ı Kerim ile kutsal kaynaklara vakıf olma rehberler vasıtasıyla mümkün oluyor İslâm geleneğinde. Rehber niteliğini kazanmış dini önderler toplumsal Müslümanlığın gücüne de sahip oluyor.
Fethullah Gülen Hocaefendi'de böyle bir yön var. Tefekkür ve tevazu, buna karşılık tefsir gücüyle ayırt edilen dili, önemli bir iletişim unsuru, önemli bir sembolik yön...
Peki, nedir Fethullah Hoca hareketi? Birçok kez yanıtladığımız bu soruyu bir kez daha yanıtlayalım:
1. Fethullah Hoca hareketi İslâm'ın tebliğinde, son yıllarda güç kazanmaya başlayan Siyasi İslâm hareketinin tersine, toplumdan değil, insandan yola çıkan, onu hedef alan bir anlayıştır. Dini yaşam biçimini egemen kılma yerine, genel bir ahlâk projesini ifade eder bu anlayış.
2. İslâm'ı korumak, yaymak için kutsal kaynaklardan yola çıksa da, içine kapalı soyut bir model geliştirip, bu modelin kendi dışındakiyle çatışmasından güç almak yerine, dışa açık bir anlayış geliştirmeye dayalı, yani 'mümin'i dünyevi bilgi ve bunun gücüyle donatarak 'bilimsel bir cihada, gazaya, hicrete' teşvik etme üzerine kurulu bir toplum projesine sahiptir.
3. İslâmi aidiyet ilişkisini eylemle tamamlar, daha doğrusu tanımlar: Eylem, iyi mümin yetiştirilmesine yönelik girişimler, yatırımlar ve adımlardır. İyi mümini de belirleyen de tebliğ edilenin ahlâk ve bilimi öne alan temsilidir, yani iyi temsilidir.
4. İyi ve doğru temsil, geleneksel ahlâk kalıplarını içerdiği oranda, yerel ve milli olanı tüm gücüyle kuşatır. Yani toplumsal proje olarak evrensel İslâmi hareketleri dışlar. Yani İslâm'ın, içine doğduğu kültürel verilerin süzgecinden geçen algısını devreye sokar.
Ali Sirmen
Bu tavrın takıyye olup olmadığını tartışmanın anlamı yoktur. Demokrasilerde bireylerin niyetlerini aksi sabit oluncaya veya görüşlerin gizlendiği konusunda çok ciddi emareler bulununcaya kadar, beyanlarına dayanmak zorunludur. Aksine davranış, insanları eylemlerinden ve sözlerinden değil de, varsaydığınız düşüncelerinden dolayı yargılamak olur ki, bunun da engizisyon hukukundan bir farkı yoktur.
Şahin Alpay
Şimdilerde Fethullah Gülen'in daha ılımlı, daha 'hoşgörülü', İslâm'ın politikleşmesini değil, kültürel İslâm'ı vurgular görünen tavır almalarına tanık oluyoruz. Din, insanların anlam ve kültür dünyalarının en önemli, en güçlü öğelerinden biri. Dini ilga etmeğe kalmak, bir çok deneyimin gösterdiği gibi, boş ve geri tepen bir uğraştır. Din, toplumun afyonu değil ama, belki harcıdır. Modernleşme, dini ortadan kaldırmayıp, aksine güçlendirebilir.
Prof. Dr. Nilüfer Göle
Türkiye geçmişiyle geleceği, gelenek ile modernlik, kendisiyle dünya arasındaki ilintileri kuramadıkça, Fethullah Gülen Hocaefendi'nin deyişiyle bunlar arasındaki 'metafizik gerilimi' tutamadıkça, taşkınlaşmaktadır; şiddet ve göbek atmaya başvurma bunun bir tezahürüdür.
Fethullah Gülen'in düşüncesi bireyin tanımında tevazuu, toplumsal dokuda muhafazakârlığı, medeniyet kurulmasında da İslâm'ı cazip kılmaktadır. Geleneksel bastırılmışlık ile modern taşkınlık arasında örselenmiş bireye Allah'la münasebetini kaybetmemiş insanların tevazu ve hoşgörüsünü örneklemektedir.
Batı bireyinin akılcı küstahlığı ve yalnızlığı karşısında, imanı ve marifeti 'kalp kültüründe' birleştiren, 'muhabbet' insanlarını müjdeleyerek yeni bir özgüven kapısı açmaktadır. Geleceğe açılacak ümit kapısı ise geçmişe hayatiyet kazandırarak mümkün olacaktır. Batılılaşmanın dışladığı geçmiş, gelenek ve modernlik arasındaki devamlılık zinciri, yeniden muhafazakârlığın ışığında onarılması istenmektedir. Geçmiş, durağan bir tarih, 'etnoğrafik bir müze olmaktan' çıkarılıp, bugüne ve yarına uzanan, bir esin kaynağı olarak yeniden canlandırılmaktadır. İslâmi muhafazakârlık yeni bir medeniyet tasavvurunun sacayaklarını oluşturmaktadır.
Fethullah Gülen öğretisi Batı modernliğini İslâmî muhafazakârlıkta sınamakta, manalandırmakta, daha ötesi modernliği Batının malı olmaktan çıkartmak istemektedir. Medeniyet ile Batıcılığın özdeşleştiği, tevazu ile bireyciliğin zıtlaştığı, muhafazakârlık ile modernliğin çatıştığı değerler silsilesini altüst etmektedir. 'kalpten', 'enfüsten' medeniyete giden yolun rehberliğini yapmaktadır. Modernliği tanımlayacak olan, medeniyeti kuracak olan, 'kendi inanç kökü etrafında' bilim, sanat, estetiğin yeniden mayalanmasıdır.
Fethullah Hoca hareketi hem modernist hem İslâmcı, tüm silbaştancı düşüncelerden ayrılmaktadır. Devlet (devletsizlik bir kargaşadır) ve demokrasinin (ki bir süreç olarak görülmektedir) meşruiyetini sorgulamayarak sistem karşıtı İslâmcı hareketlerden ayrışmaktadır. Böylelikle sistem karşıtı hareketlerin düşman belirleme çabasından içerik fakirleşmesine düşmemektedir. Tam tersine tepkisellikten, çatışmacı, gençlik hastalıklarından uzak, Müslüman öznenin doğuşunu ve medeniyet iddiasını dingin bir biçimde dile getirmekte ve kendi seçkinlerini oluşturmaktadır.
Türkiye'de ilk defa muhafazakâr düşünce ile siyasi liberal hoşgörünün derin bir terkibine şahit oluyoruz. Rahmetli Turgut Özal'ın pragmatik bir düzeyde ele almak istediği sentez - ama ne yazık ki ahlâkın piyasa liberalizmine yenik düştüğü bir dönemden sonra- dini, felsefi ve elitist boyutlarıyla yeniden bize kapısını açıyor.
Prof. Dr. Şerif Mardin
Fethullah Gülen'in 'cemiyet' ile 'cemaat' arasındaki farklardan bahsetmesini bilhassa ilginç buldum. Menfaat üzerine kurulmuş 'cemiyetin zorunlu olarak birlikte getirdiği 'yarının menfaatlerini şimdiden hesaplama' ilkesi gerçekten bu yapıyı zayıflatmakta ve Weber'in de dediği gibi, insanı bir müddet sonra bir 'çelik kafese' hapsetmektedir. Bu yolda fazla ilerlemek herkesin gayesi olmalı. İmanın bu konuda daha güçlü bir zemin oluşturduğuna da şüphe yok. Fethullah Hoca bu inanç içeriğinin pekiştirici gücünden bahsediyor. Gerçekten de, kendi fikrinden mülhem olan kimselerde, zamanımızda az bulunan bir fedakarlığın örneklerini görmek mümkün. Burada, bir kere aleni olan dini yönelimlerin içinde bile görülen ve aslında bir fikri karıştırıcılıktan çok, bir nefis muhasebesi fonksiyonunun devamlılığını temin eden, dine muhalefet akımlarının rolünü nasıl konumladığıdır.
Fethullah Gülen'in bahis konusu ettiği 'vizyon' karşıtı ya da tamamlayıcısı 'olma' aslında dinamik ve seyyal bir hadisedir. Bu açıdan, geçmişin daraltıcı görüşleri, zamanında 'kurtarıcı simit' olarak işlev görmüş kimselerin, yenilerinin de çıkacağını beklemek gerekir. Bugün İslâm'da, canlılığının devam etmesini sağlamak, Müslümanlık bakımından 'tartışmanın zarureti' ilkesinden kaynaklanmalıdır. Bu zaruretin kabul edildiğinin Fethullah Gülen'deki işaretleri ümit vericidir.
Hoca'nın 'paradigmanın enigmaya' dönüşümü konusundaki görüşlerinde bu ümidimizi pekiştirici fikirler görüyorum. Gerçekten çok yaygın olan bu dönüşüm sürecinin Türkiye'de bütün aydınlar tarafından incelenmesinde fayda var. Cumhuriyet dönemi fikirlerini, veciz bir şekilde anlatan böyle bir model nadir bulunur. Fethullah Gülen'in 'paradigma' taraftarı olduğunu bilmek gerçekten önemli. Türklerin kendi tarihlerinde İslâm'ı zenginleştirdikleri yaklaşıma tamamen katılıyorum. Bu açıdan kendi şahsi görüşüm, devrimizde Türkiye dışından gelen ve sathi sayılabilecek 'referans' fikirleri örnek olarak alacağınıza Osmanlıların dini sentezinin mahiyetinin araştırılmasının daha doğru ve yerinde olacağı gerçeğidir. Bu noktada bakir bir araştırma dizisini beklememiz yerindedir ve belki de bu Fethullah Hoca'nın hareketlendirebileceği bir alandır. Fethullah Hoca'nın parmak bastığı noktalardan biri gerçekten üzerinde durmaya değer: Bir medeniyette bilgi yalnızca açık ifadesiyle değil, 'ıstılahi' olarak, yani en genel sembol kümesi ve pratikle bağlantılı olarak intikal ettirilir. Müslümanlığı daha çok bir dogmalar bütünü olarak niteleyenlerin görmedikleri özellikler arasında, en başta dinin bu söylevsel özelliğini görüyoruz. Türkiye'de din olayını bir güç odağı olarak niteleyenlerin kaçırdıkları da bu özelliktir. [1]
Ahlat'taki Türk kültürü nüvesi. Bu nüvenin genelde ne oranda etkin olduğunu şimdilik bilemiyoruz. Fakat Gülen'in kendi ifadesinden fikirlerinin gelişmesinde etkili olduğunu anlıyoruz. Gene hatıratından ''Küçük Dünyam'' anlıyoruz ki nüve halinde olan bu Türkçe'ye bağlı kültürü Türkiye Cumhuriyeti daha da koyulaştırmış bir çeşit ''vatandaşlık'' olarak gelişmesini sağlamıştır. Hocanın askerlikle ilgili anılarını burada özellikle değerlendirmek gerekir. Her ne kadar Gülen'in o yıllarda devamlı olarak İslâmi değerleri ileri sürmesine devlet karşı çıkmışsa da onun askerlik görevine bir saygı ile baktığını söylemek mümkündür.
Gülen'in devamlı olarak kullandığı sosyolojik- felsefi söylemin Cumhuriyet ve çağdaş dünya kültürü ürünü olduğu şüphe götürmez. Konuyu biraz abartmış olma tehlikesini göze alarak Hoca'nın geliştirdiği İslâmi söylemin ve söyleminin bugünkü meşruiyetini temin eden öğelerin kendisine tamamen Cumhuriyet tarafından sağlandığını ileri sürebiliriz. Gülen'in Orta Asya vurgusu ise tamamen yeni bir fikir. Burada da Cumhuriyet kültürünün izleri açık. [2]
[2] Eyüp Can, Ufuk Turu, Sf.: 199-200.
- tarihinde hazırlandı.