• Home
  • Videos
  • For the Sake of that Blessed Greeting
For the Sake of that Blessed Greeting

For the Sake of that Blessed Greeting

In the face of extreme difficulties and challenging situations, we should look for ways to continue to operate effectively; do what is required. En olumsuz, en kötü durumlarda ve kötü oluşumlar karşısında nasıl rantabl olabileceksek, ona bakmak lazım; yapılması gerekli olan şeyleri yapmak lazım.
Time is the most important capital of a believer;  Zaman, mü'minlerin en önemli sermayeleridir; 
it should not be wasted. o israf edilmemelidir.
If a person is unable to manage this capital, they will lose many parts of themselves. İnsanlar, o mevzuda dağınıklığa düşerler ise, kendilerine ait çok şeyi kaybederler.
This prevents people reaching their goals. Bu, insanları ulaşmaları gerekli olan hedeften alıkoyar, ulaşamazlar.
As the Honourable Sage Bediüzzaman says, we have two hands; even if we had four hands they would all be preoccupied with our ideals, otherwise we would fail in this regard; may God protect us from it. Hazreti Pîr'in ifade ettiği gibi, iki elimiz var, dört elimiz de olsa ancak peşine takıldığımız meseleye yeter; yoksa onda kusur ederiz, hafizanallah.
I did not use the exact words but it has the same meaning. Ben aynı kelimelerle ifade etmedim de aynı mana.
We have two hands, but four hands or even eight hands are not enough to fulfil our duties. İki elimiz var, dört elimiz de olsa yetmez, sekiz elimiz de olsa yetmez yapmamız gerekli olan şeylere.
Let alone the fact that the current events are unclear, they are blurry. Kaldı ki hava çok karışık, çok bulanık.
Everybody is acting independently; in one way making their surrounding appear blurry. Herkes kendine göre bir şey yapıyor; bir yönüyle etrafa bir şeyler püskürtüyor.
This distances us from our own world and dynamics and blocks our perception and we spend time speaking on irrelevant things. O da bizi çok defa alıp kendi dünyamızdan uzaklara götürüyor; gözümüz görmez oluyor, kulağımız duymaz oluyor, ağzımız konuşacağı şeylerin ötesinde veya berisinde şeyler konuşmaya duruyor.
In fact this leads to losses. Ve bize kayıplar yaşattırıyor, aslında.
However, if we do change our view and focus on matters at hand rather than other issues... Ama bütün bunlardan kat'-ı nazar ederek kendi meselelerimize yoğunlaştığımız takdirde.
As a side note; you do this to a great extent. God willing, you'll continue to do it in an increasing manner. Antrparantez; siz, onu büyük ölçüde yapıyorsunuz; inşaallah katlayarak yapmaya devam edeceksiniz.
You'll do what you need to do in the future as required by the conditions and the conjuncture of that time, with God's permission, mercy, help and protection. Şartlara ve konjonktüre göre de ileride yapmanız gerekli olan şeyler neler ise onları yapacaksınız, Allah'ın izni, inayeti, riayeti ve kilâeti ile.
Indeed, regarding this matter, we need to concentrate on our target without relaxing our efforts, with God's permission and grace. Evet, bu zaman mevzuunda, mesâî mevzuunda dağınıklığa düşmeden, Allah'ın izni-inayeti ile, neyi hedeflemiş isek şayet, onun üzerinde durmamız lazım.
Certain media groups with intent to slander and certain contaminated minds might taint the streets and darken our intellectual world. Bir kısım zift medyası, bir kısım kirli düşünceler, sokakları kirletebilir esasen, düşünce dünyamızı karartabilir bizim.
If in return, we act with the unjust rule of responding in kind or retaliation, if we say, 'We should talk back or act in the same manner', we would compromise from our own character and waste our time.  Kalkar "mukabele-i bi'l-misil kaide-i zâlimânesi"ne göre hareket edersek, "Biz de onlara aynı şeyleri söyleyelim, edelim" dersek, kendi karakterimizden tavizde bulunmuş oluruz; bir de zamanı israf etmiş oluruz.
As a matter of fact, there is so much to be done. Oysa, yapılması gerekli olan o kadar çok şey var ki.
A fair-minded person should tell himself: Belki insaflı bir insan demeli kendi kendine:
'We sleep seven or eight hours at night;  "Gece yedi-sekiz saat uyuyoruz; 
is this not waste of time? zamanda israf olmuyor mu acaba?
If we content ourselves with three or four hours of sleep and brainstorm with our friends, produce ideas about what needs to be done, concentrate on it, make our minds more productive, our future can be bright, with God's permission and grace.' Üç-dört saat ile iktifa etsek de arkadaşlar ile kafa kafaya versek, yapılması gerekli olan şeyler mevzuunda yeniden "i'mâl-i fikir"de bulunsak; işte Frenkçe "konsantrasyon", o mevzu üzerinde yoğunlaşsak, dimağlarımızı daha velûd hale getirsek, Allah'ın izni-inayeti ile, yarınlara kârlı çıkarız."
Those who harbour hostility toward you aim to steer you away from your noble ideal. Karşı taraf, başkaları, size düşmanlık yapanlar, mefkûrenizi hedefliyor ve sizi ondan uzaklaştırmak istiyorlar.
This is what they desire, this is their ultimate goal. Onların arzusu budur, gâye-i hayalleri bu.
If they are occupying you with the things they fabricated, it means they have reached their desired objective. Sizi o kendi karıştırdıkları şeyler ile meşgul ediyorlar ise şayet, hedeflerine ulaşmış olurlar.
Forgive me, but how do they call you? Bağışlayın, mesela size ne dediler:
'Donkeys', they may say. "Eşâşik" (merkepler) dediler.
If you say, 'Let me respond to them', you have wasted your time and you served their ultimate aim without noticing.  Şayet "Ben de onlara diyeyim" derseniz, kendi zamanınızdan bir şeyi "kırtladınız" mı diyeyim, "makasladınız" mı diyeyim, esasen, onların hesabına çalıştınız, hiç farkına varmadan.
No matter what they say or write, your path is clear, your strategy is clear and your job is clear. Ne derlerse desinler, ne söylerlerse söylesinler, ne yazarlarsa yazsınlar, ne çizerlerse çizsinler; esasen yol belli, yöntem belli, yapılması gerekli olan şeyler belli.
In fact, Almighty God blessed you and your friends with great gifts. Aslında bugüne kadar Cenâb-ı Hakk'ın sizlere/arkadaşlarınıza çok büyük nimetleri oldu.
You spread out to the four corners of the world. Dünyanın dört bir yanına açıldınız.
At one stage, it was 170 countries. 170 ülke olduydu belli bir dönemde.
In some places, some got confused, maybe they fell for the appearance of others; they shut institutions owned by you. Bazı yerlerde kafalar karıştı belki; birilerinin görüntülerine aldandılar, bir yönüyle onlara kandılar; size ait müesseseleri kapattılar.
Yes, this happened but sixty, seventy or eighty per cent is still standing firm, with God's permission and grace. Evet, oldu bu ama hâlâ yüzde altmışı, yetmişi, sekseni ayakta duruyor, Allah'ın izni-inayeti ile.
This was very important when compared to 'zero'. Bu, "sıfır"a göre çok önemli bir şey idi.
But at some stage you did not see 'zero', you looked at the digit on the left of 'zero' and you spread out to the four corners of the world, with God's permission and grace. Fakat belli bir dönemde siz sıfırı görmediniz esasen; sıfırın solundaki rakama bakarak dünyanın dört bir yanına açıldınız, Allah'ın izni-inayeti ile.
When you have gone to some places, you used to think, 'Who will be greeting us there; what can we do there?' Beş-on yere gideceğiniz zaman da "Acaba orada kim karşılar, ne yaparız; gittiğimiz yerde ne yapabiliriz?" falan.
Look, God gave you the drive and you all went; love was placed there, in their hearts, for you. Bakın, Cenâb-ı Hak sevk etti, siz de oraya gittiniz; vüdd vaz' edilmişti, gönüllere sevgi konmuştu sizin için.
Everyone opened their arms to you, helped you; and suddenly, well, 1400 schools... God did it, God opened up 1400 schools. Herkes size kol-kanat açtı, yardımcı oldu; birdenbire -ee canım- 1400 tane okul; Allah (celle celâluhu) açtırdı, 1400 tane okul açtırdı.
You had no plans, no project, nor did you think of something this big. Ne planınız vardı, ne projeniz vardı, ne de öyle bir şey düşünmüştünüz.
But with a small intention... Ama küçük bir "niyet" ile.
As you all read in the 'Treatise of Divine Destiny,' the plan of 'ordinary condition,' or 'inclinations or the use of inclinations;' you are using things with relational existence to reach that with true existence, with God's permission and grace. Hani hep "Kader Risalesi"nde okuduğunuz gibi, "şart-ı âdî planında", "meyelân veya meyelândaki tasarruf"; itibârî varlığı olan bir şeyi kullanıyorsunuz, hakikî varlığı olan şeylere ulaşıyorsunuz, Allah'ın izni-inayeti ile.
You did not believe that you could obtain what needed to be obtained through your own actions, but suddenly you were faced with gigantic projects. Kendi hareketinizle, elde edilen şeyleri elde edeceğinize çok inanmıyordunuz ama birden bire karşınıza devasa işler çıktı.
One job reminded you of another and that of another job to do. Her iş, başka bir işi hatırlattı; o iş başka bir işi hatırlattı.
You've weaved a beautiful pattern of lifetime with the new job ideas, with God's permission and grace. İş tedâîleri arasında bir ömür gergefi örgülediniz, Allah'ın izni-inayeti ile.
You did not fall into wasting your time.  Zaman konusunda dağınıklığa düşmediniz, 
You only did what you had to do and paid no ear to others who wished to stir things up. sadece kendi işinizi yaptınız, başkalarının karıştırmalarına kulak asmadınız.
With God's permission and grace, those gigantic projects were completed. Allah'ın izni-inayeti ile, o devasa işler oldu.
And they are still the most persuasive references for the projects to come, and they are still developing. Ve onlar -esasen- olacak şeylerin de en inandırıcı referansı idi ve oluyor hala.
Most of you still maintain the power from those behind the spiritual alertness.  Hala çoğunuzun o metafizik geriliminin arkasında, olan şeylerin sizde hâsıl ettiği o güç, o kuvvet var.
With that, you are observing the truth of 'The true owner of power is God; everything that happens is by His permission and will'. Onun ile siz, bir yönüyle "Hakiki güç ve kuvvet sahibi sadece Allah'tır; olup biten her şey, ancak O'nun izni ve iradesi dâhilinde gerçekleşir" hakikatini rasat ediyorsunuz.
With that scope, you can see the big picture and say, 'It is possible'. O mercek ile, o dürbün ile, o rasathane ile bakıyorsunuz; çok büyük şeyler görüyorsunuz, "Olur" diyorsunuz.
You can read the possibilities in the face of the occurrences, and with God's permission and grace, you attain serious alertness.  Olan şeylerin çehresinde olacak şeyleri okuyorsunuz, ciddî bir gerilime geçiyorsunuz, Allah'ın izni-inayeti ile.
On the one side, you have preserved these wonderful developments, while on the other side; there are those who have been oppressed, hurt and maligned. Aslında bir taraftan bu olan şeylerin muhafaza edilmiş olması; bir diğer taraftan da gadre uğrayan, zulme uğrayan, azledilen, mahkûmiyete maruz kalan insanların hali.
We had never heard of such incidents on the 27th of May (1960), the 12th of March (1971) or the 12th of September (1980). Hiç böyle bir şey duymamıştık; 27 Mayıs'ta (1960), 12 Mart'ta (1971), 12 Eylül'de (1980) hiç böyle bir şey duymamıştık.
'Why did you greet so-and-so? "Falan ile niye selamlaştın?
Life imprisonment.'  Müebbet." 
'You had dinner with so-and-so at the restaurant. "Filan ile lokantada yemek yemişsiniz.
Life imprisonment.' Müebbet." 
'You visited so-and-so at night. "Falanın evine gece gitmişsiniz.
Why did you go at night, and not during the daytime? Niye gece gittiniz de gündüz gitmediniz?
Life imprisonment.' Müebbet."
Like this... Böyle.
Such incidents do not fit into legal reasoning, in spite of those who aim to darken your horizons; you will walk towards your set goals happily with high spirits.  Böyle hukukî mantığa uymayacak şeylerle, sindirme politikalarına girmek suretiyle ufkunuzu karartmak isteyen insanlara rağmen, siz, gülerek oynayarak, şen-şakrak, hedef belli, ona doğru yürüyeceksiniz.
Only one or two more steps is needed, maybe three to reach the Pride of Humanity. Bir adım, iki adım kaldı İnsanlığın İftihar Tablosu'na ulaşmaya veya üç adım kaldı.
Even if ten steps were left or even a hundred... On adım olsa ne olacak, yüz adım olsa ne olacak?
As the Honourable Sage Bediüzzaman says, 'If they were to say to me: Hazreti Pîr-i Mugân'ın dediği gibi, "Deseler ki bana:
In India, the noble Imam Rabbani has appeared. Hindistan'da İmam Rabbanî hazretleri zuhur etmiş.
I would travel, enduring all the difficulties on the way to visit him.  O kadar yol mehâlikine katlanarak onu ziyarete giderim.
Why are we not rushing to see a person like Prophet Ahmad Muhammad Mahmud Mustafa, peace and blessings be upon him, who is followed by thousands of purified ones like Imam Rabbani (Faruq as-Sirhindi)? Binlerce Faruk-i Serhendî'ler ile muhât olan (kuşatılmış) Hazreti Ahmed Mahmud Muhammed Mustafa'yı görmek için niye acele etmiyoruz?"
This must be our desired objective. Gâye-i hayal olmalı.
Thousands, hundred thousands, maybe millions of people of deep spirituality and verifying scholars have spent their lives striving to reach the noble Prophet, peace and blessings be upon him. Binlerce, yüz binlerce, belki milyonlarca ehl-i hâl, ehl-i hakikat, O'na (sallallâhu aleyhi ve sellem) ulaşmak için bütün ömür boyu çırpınıp durmuşlar.
Some of them had to endure the threat of destruction and death to live their faith, hiding in caves, like Ibn Bashish, yet they strived to reach him, with God's permission and grace. Hatta dünyada kendilerine hak ve hakikati neşretme, bir yönüyle yaşama imkânı tanınmadığı halde, onlar -İbn Beşîş veya Meşîş gibi- mağaralarda yaşayarak, hep O'na uzanma/ulaşma hülyaları ile nefes almışlar, Allah'ın izni-inayeti ile.
In a way, on the bridge that spans over Hell, they taste the favours of Paradise.  Bir yönüyle, Cehennemin üstündeki Sırat köprüsünde Cennet zevkleri yaşamışlar.
God allowed you to experience this.  Allah, size onu yaşattı.
Maybe for this reason, till this day, I am not exaggerating, a thousand letters... Onun için belki şimdiye kadar -mübalağa yapmıyorum- binlerce mektup.
Dreams... Görülen rüyalar.
The Pride of Humanity... İnsanlığın İftihar Tablosu.
He has visited the cells.  Koğuşları gezmesi.
The Honourable Abu Bakr has visited. Hazreti Ebu Bekir efendimizin koğuşları gezmesi, zindanda.
The Honourable Umar ibn al-Khattab has visited. Hazreti Ömer efendimizin koğuşları gezmesi.
Being very close with the Respected Companions... Sahabe-i kiram ile içli-dışlı olmaları.
Like this... Böyle.
This manner is dependent upon this framework, being involved in this movement. Böyle içinde bulunma mevzuu, davanın/Hizmet'in, dava düşüncesinin içinde bulunmaya vabestedir.
If you are constantly occupied with this cause, if you think about it from when you wake up until night, God, may He be glorified and exalted, will make your night as bright as your day, with God's permission and grace. Sen burada hep o dava düşüncesini heceler, oturur-kalkar onun ile gecelersen, Allah (celle celâluhu) senin gecelerini pırıl pırıl gündüzler haline getirir, Allah'ın izni-inayeti ile.
Let them live the longest of nights, sit in the darkness that doesn't cease, stand, crawl in it and struggle with it all the time.  Varsın el-âlem şeb-i yeldâyı yaşasın; bir türlü bitip tükenmeyen gecelerde otursun, kalksın, emeklesin; hep karanlıklar ile, zulmetler ile yaka-paça olsun.
With God's permission and grace, your path is clear; you will say, 'I wonder if I would come across him one, two, or three steps later, and he will say to me, 'Welcome, I was waiting for you', you hope to be blessed with the favours of the Glorious Messenger, peace and blessings be upon him. Allah'ın izni-inayeti ile, senin gittiğin yer belli; hep "Acaba bir-iki adım sonra mı karşıma çıkar, üç adım sonra mı karşıma çıkar, bana 'Hoş geldin, ben de sizi bekliyordum' falan der, O'nun iltifâtât-ı Nebevîsi ile karşılaşırım" mülahazası ile yol alırsın.
This is your path; a thousand palaces in this world would not equal to it.  Yolunuz bu; binlerce dünya saltanatı buna mukabil gelemez.
However, lets re-word this in the words of the Honourable Sage Bediüzzaman: Yine onu da Hazreti Pîr'in ifadesine göre diyelim:
Thousands of years of a blissful life in this world cannot be compared to a single hour in Paradise. Dünyanın binlerce sene mesûdâne hayatı, Cennet'in bir saatine mukabil gelmez.
A thousand years in Paradise cannot be compared to even one minute of watching His Beauty. Cennet'in de binlerce sene mesûdâne hayatı, bir dakika Rü'yet-i Cemâline mukabil gelmez.
Yes this universe, trillions of light years in size, is blessed and adorned with so much beauty. Şu ışık hızı ile trilyon, trilyon, trilyon seneler ihtivasında, genişliğinde, vüs'atinde kâinatların çehresine serpiştirilmiş güzellik, âhenk, hep iç bayıltıcı şeyler.
Here is Manhattan. İşte men hattı (Manhattan).
What will happen to these? Ne olacak bunlar?
Yes, all these physical things have boundaries. Evet, hatlı şey, sınırlı şey.
It is actually the unlimited, infinite beauty that blows one's mind Asıl o sınırsız güzellikler başını döndürüyor insanın.
As mentioned in Bad' al-Amali, Bed'ü'l-Emâlî'de dendiği gibi:
'Muslims will see Him in pure form. "Mü'minler, O'nu keyfiyetsiz ve kemmiyetsiz olarak görürler.
No analogy can be brought to explain this. Buna bir misal de getirilemez.
When they see Him, they forget all the blessings of Paradise. O'nu gördükleri zaman da bütün Cennet nimetlerini unuturlar.
May frustration be upon those Mutazilites who claim, 'God cannot be seen.'' 'Allah görülmez' diyen Ehl-i İ'tizâl'e hüsran olsun."
Muslims see Him in pure form. Mü'minler, O'nu (celle celâluhu) keyfiyetsiz, kemmiyetsiz müşahede ederler.
There is no example and nothing is similar to Him. Örneği, yok; misali, yok; benzeri, yok.
Once they see Him, they forget about all heavenly bounties of Paradise, the pavilions and partners that gleam like pearls and corals on both sides of the road, welcoming you. Gördükleri zaman O'nu, bütün cennet nimetlerini unuturlar; falan yerde on tane kasır varmış, elli tane de Huri varmış; Gılmanlar varmış, pırıl pırıl inci-mercan gibi Gılmanlar varmış, yolun sağında-solunda sizi istikbal ediyor gibi.
Your eyes will not even see these and you will not be able to take your eyes away from Him. Bunların hepsi gözünüzden silinir gider; sadece O'na takılırsınız.
It is such a thing. Öyle bir şey.
It is not possible for me to properly express this, because 'One who does not experience this does not know.' Bunu benim ifade etmem mümkün değil; çünkü bu, "Tatmayan, bilmez."
The author of Bad' al-Amali says to those who attribute all human acts and accomplishments to themselves, who deny the vision of the Divine Being:  Ehl-i İ'tizâl, Rü'yet-i İlahîyeyi inkâr ettiklerinden dolayı, Bed'ü'l-Emâlî sahibi, diyor:
'What a pity to those who attribute all human acts and accomplishments to themselves, they reject ever seeing Him.' "Yuf be Ehl-i İ'tizâl'e, Cenâb-ı Hakk'ı görmeyi inkâr ediyorlar."
Now, the pure hearts, to whom a promise was made, are the ones referred as 'brothers/sisters' by our noble Prophet, peace and blessings be upon him,  Şimdi bu türlü nimetler ile mev'ûd bulunan (kendilerine vaatte bulunulan) temiz gönüller, hususiyle günümüzde, Efendimiz'in (sallallâhu aleyhi ve sellem) "Kardeşlerim.
those people, honoured with 'Give my greetings to them', must act accordingly. Onlara selam söyleyin" dediği insanlar, buna göre tavır belirlemeli ve hareket etmeli.
The Companions say as follows: Sahabe diyor ki.
My deepest devotion to all of them, from the greatest to the smallest. Kurban olayın onların hepsine, en küçüğüne.
In fact, there is no such thing as great or small with them, they are all greater than us. En küçüğü yok aslında, ben böyle küçüğünü düşünüyorum, bakıyorum yine benden bin metre daha uzun boylu adam.
Indeed... Evet.
If I name one of them, it might be interpreted to mean I consider him or her as insignificant. İsmini verirsem onlardan birinin, "Demek sen onu küçük görüyorsun" dersiniz.
None of them are insignificant; the black, the white, the pink, the orange, none are. Ne siyahı, ne beyazı, ne akı, ne pembesi, ne turuncusu filan; hiçbiri küçük değil onların.
Like this... Böyle.
They were so devoted to him, peace and blessings be upon him, that they were watching his every move, hungry for more, yearning to be near him.  Onlar, O'na (sallallâhu aleyhi ve sellem) o kadar yakın idiler ki, gözünün içine bakıyorlardı ve her zaman O'nun uğrunda hırz-ı cân etmeye teşne bulunuyorlardı.
Our noble Prophet says, 'Greetings to my brothers and sisters' to those individuals who, at the end of times, when hypocrisy is prevalent everywhere, blocking the horizon, they come with their projectors and brighten the world, the world of humanity, and convert the darkest nights to the brightest days.  Efendimiz (aleyhissalâtü vesselam), âhirzamanda gelen, nifâkın/şikâkın ortalığı kasıp kavurduğu, ufku kararttığı bir dönemde, yeniden ellerindeki projektörler ile dünyayı, insanlığın dünyalarını aydınlatan, kapkaranlık geceleri, şeb-i yeldâları apaydınlık gündüzlere çeviren o insanlara "Kardeşlerime selam" diyor.
The Companions ask, 'Are we not your brothers and sisters?'  He says, 'No, you are my friends'. He calls them his 'Companions'.  Sahabe "Biz, Sen'in kardeşlerin değil miyiz?" deyince de "Hayır, siz, Benim arkadaşlarımsınız" buyuruyor; onlara, "yol arkadaşlarım" diyor.
Look, from there to here. Bakın tâ oradan buraya.
The Pride of Humanity sends his greetings to a future after 14 centuries; he says, 'Salam. Bin dört yüz sene sonrasına, İnsanlığın İftihar Tablosu, "Selam" diyor, "Selam.
Greetings.' Selam."
Now if this greeting has been received, is being received, or may be received in the future, one must not take heed to some superficial things, one must not fall into a state of mental dispersion, nor lose concentration. Şimdi bunlar alınmışsa, alınıyorsa, alınabilecekse, başka alıntılara, alıntı şeklindeki sûrî şeylere takılmamak lazım, zihin açısından dağınıklığa düşmemek lazım, konsantrasyonu bozmamak lazım.
If we focus, with God's permission and grace, we may find our heads under the feet of Abu Bakr, Umar and Uthman; may God be pleased with them a thousand times. Yoğunlaşırsak, Allah'ın izni-inayeti ile, böyle başlarımızı Hazreti Ebu Bekir'in ayaklarının altında, Ömer'in ayaklarının altında, Osman'ın ayaklarının altında bulabiliriz; radıyallahu anhüm elfe merrâtin (Allah onlardan bin kere razı olsun).
A thousand times is not enough, a million times... "Elfe" (bin) ne demek yahu; Elfu elfi merrâtin.
May God be pleased with them millions and millions of times. Allah, milyon, milyon, milyon defa onlardan razı olsun, hoşnut olsun.
May God Almighty give us a share of that atmosphere and environment of good pleasure.  O hoşnutluk atmosferi, o hoşnutluk zemini üzerinde, Cenâb-ı Hak, bizi de pâyidar eylesin.
Up until this day, you have always been on that path. Siz, bugüne kadar hep o yolda oldunuz.
Especially, you have neither taken anything from the Hereafter nor tasted or walked the line of taking anything in this world.  Hususiyle de ne o dünyadan bir şey kopararak ne de bu dünyadan bir şeyler alarak/tadarak o yolda yürümediniz.
The non-existence of non-existence is proving; if non-being is negated, existence is proved. Nefy-i nefy, ispattır; yok, yok olursa, var olur.
You placed a sledgehammer on whatever was needed to be non-existent, you destroyed it.  Yok olması gerekli olan her şeyin tepesine bir balyoz indirdiniz, her şeyi yok ettiniz.
Then you busied yourselves in whatever was necessary in existence. Ondan sonra var olan şeyle meşgul olduk/oldunuz.
I am not referring to myself. Ben kendimi kastetmiyorum.
Who am I to compare myself with them? Ben kim, onlar kim?
But you were able to do that, with God's permission and grace. Ama siz öyle yaptınız, Allah'ın izni-inayeti ile.
From now on, you will see the grace and bounties that Almighty God will bestow upon you, if God Almighty wills. Bundan sonra da Cenâb-ı Hak, size daha neler neler lütfedecektir, inşâallahu teâlâ.
Yes, 'I would beg your pardon; I would also seek God's forgiveness.' Evet, "Sizden özür dilerim." "Allah'tan da af rica ederim."
I have been unwell for some time. Rahatsızdım biraz; rahatsızdım çoktan beri.
But I am not complaining. Evet, şikâyetçi değilim.
I never looked at myself as someone who ought to be looked at with any consideration. Ben kendime öyle kayda alınacak bir insan nazarıyla da hiç bakmadım.
But I see that He gives such favours upon me. Fakat bakıyorum, O öyle iltifat ediyor ki.
Here you are; an illness on your feet. Al sana ayağından bir hastalık.
Here you are; an illness on your back. Al sana belinden bir hastalık.
Here you are; an illness in your intestines, and on your eyes. Al sana em'âdan bir hastalık, gözden bir hastalık.
They have slowed me down quite a bit. Biraz yere serdiler bunlar da.
But that is a nice thing; one must accept His favour and esteem and say, 'I am being cleansed'. Ama o da güzel bir şey; O'nun teveccühü saymak lazım, iltifatı saymak lazım, "Arındırıyor" demek lazım.
He is the One who tested the Sultans with such trials and tribulations. Ee canım, o sultanları öyle bela ile, dert ile imtihan etmiş ise.
The one, who is following them like the dog of the Companions of the Cave, by waging his tail, cannot be an exception. Onların arkasındaki -Ashâb-ı Kehf'in Kıtmîr'i gibi- kuyruk sallayıp koşturan da ayrı düşünülmez ki.
He will get his share if he is following in their footsteps. O da onlardan nasibini alır; eğer onlara takılmış, arkalarından gidiyorsa, alır nasibini.
So, you came here and perhaps waited for some time. Onun için, hani geldiniz, belki beklediniz.
Forgive me, accept my apologies. Hakkınızı helal edin, kusura bakmayın.
Maybe, I wasted your time. Benimki israf-ı zamandan ibaret oldu.
You know of the things I discuss on a much better level. Söylediğim şeyleri siz çok daha iyi biliyorsunuz.
May God grant us complete, unceasing, and perfect health and contentment in this world and the Hereafter. Allah, âfiyet-i tâmme-i dâime-i kâmile-i şâmile-i dünyeviye ve uhreviye ihsan eylesin.
It is mentioned in a Divine Tradition: Öyle buyuruyor Kudsî Hadiste:
'I prepared for My servants, those who completed their tasks without error, those who believed and fulfilled their roles without error, and those who did the good deeds the Qur'an ordered.'  "Hazırladım o Benim salih kullarıma, işlerini arızasız götürenlere, iman edip imana göre arızasız işler yapanlara, Kur'an'ın sâlih/sağlam amel dediği o işleri yapanlara." 
'What the eyes didn't see,' 'What the ears didn't hear,' 'I prepared things beyond imagination that no heart can feel.' "Gözün görmediği," "Kulağın işitmediği," "Hiçbir insanın kalbine gelmeyen, tasavvurlar üstü şeyler hazırladım."
Yes, such a precious thing has been sent to us by the Sovereign of sovereigns, the Master of masters, and the Sultan of sultans like a letter, packaged up in the most beautiful and intricate of packages. Evet, böyle çok kıymetli bir şey, Melikler Meliki'nden (celle celâluhu), Mâlikler Mâliki'nden, Sultanlar Sultanı'ndan bir nâme şeklinde, bir işlemeli paket şeklinde size gönderilmiş.
Now, would your eyes wander to anything else when reaching out to such a thing? Şimdi buna elinizi uzatırken başka şeylere gözünüz kayar mı?
It would be very rude before Him. O'nun karşısında ayıp olur.
You've already received most of it. Çoğunu aldınız.
By being thirsty for the things you will receive, you must always chase things in this life that will be of value in the Hereafter, with God's permission and grace. Alacağınız şeylere teşne bulunarak, Allah'ın izni-inayeti ile, öbür tarafta kıymet ifade eden şeylere tâlip olmak lazım.
'Do not think that they will ask for gold and silver from you on the Judgement Day. "Sanma ey hâce ki senden zer ü sîm isterler
On that day when neither property nor lineage is of any value, they will ask from you a purified heart.' "Yevme lâ yenfe'u"da kalb-i selîm isterler."
And also (the scripture displayed on the screen) tells me: Bir de (elektronik levhaya o an yansıyan tablo) bana diyor ki,
'O you sinful, shameless man, corrupted with sins! "Ey günahkâr, ey günahlar ile kirlenmiş utanmaz adam.
Do not despair of God's mercy. Allah'ın rahmetinden ümidini kesme.
For God is the All-Pitying, the All-Pitying, the All-Pitying. Allah, Raûf'tur, Raûf'tur, Raûf'tur.
But also do not start this journey unprepared, for the path that you walk is frightening, frightening, frightening.' Ama hazırlıksız da yola çıkmaya bakma; çünkü bu yürüdüğün yol, biraz korkunçtur, korkunçtur, korkunçtur."
You may come across politicians, journalists, managers, and judges. Siyasî çıkar karşınıza, gazeteci çıkar, idareci çıkar, hâkim çıkar.
You will come across such impertinent people, that as they commit injustice against you, they will say: Öyle densiz insanlar karşınıza çıkar ki, size zulmedince, der:
'Every time I oppress you, every time I lock you up for life, I gain the good deeds of a minor pilgrimage. "Her birinize bir kere zulüm yapınca, müebbet verip içeriye atınca, bir umre sevabı kazanmış oluyorum."
See... Ya.
They may confront you with such obscene logic. Böyle bir mantık ile karşınıza çıkabilirler.
Yes, Evet,
'We found no pleasure in this world, nor do we place our hope in its inhabitants. "Ne dünyada safâ bulduk, ne ehlinden recâmız var
Nor do we seek refuge in anyone other than God.' Ne Dergâh-ı Huda'dan mâ'adaya ilticâmız var."
Nafi from Urfa, on the verge of his death, uttered these sentences.  Ölüme giderken Urfalı Nef'î bunları söylemişti.
And that's the matter in a nutshell! Vesselam.
Will you forgive me? Beni bağışlıyor musunuz?
May God bless you with continuing health and contentment. Allah, âfiyet-i dâime ihsan etsin.
 
Pin It
  • Created on .
Copyright © 2024 Fethullah Gülen's Official Web Site. Blue Dome Press. All Rights Reserved.
fgulen.com is the offical source on the renowned Turkish scholar and intellectual Fethullah Gülen.